Referandum…

Referandum…

Yıllar önce Giresun Güce ilçesinde yapmış olduğum söyleşide; “ 12 Eylül terörü önlemek için değil, terör 12 Eylül darbesi olsun diye bilerek tırmandırılmıştır” tespitini yapmıştım.

Bu gerçeğin ifadesi idi…

Nitekim 13 Eylül günü, daha önce CİA Ortadoğu Masası Şefi görevini yapmış olan Paul Hanze ne demişti?

“Bizim uşaklar başardı.”

Şimdi “bizim uşaklar” neyi başardılar görelim…

12 Eylül ile amaçlanan ne idi? Aslında ABD ve küresel elitlerin 12 Eylül ile beklentilerini,  iki ana başlıkta özetlemek olanaklıdır.

Birincisi ekonomik beklentilerdir. İkincisi ise siyasal beklentilerdir…

Ekonomik beklentilerin programı 24 Ocak 1980 kararları ile hazırlanmıştır. Bu program, tamamen özelleştirmeci, küreselleşmeci neo liberal bir programdır.

Nitekim bu programı hazırlayan Özal’ın kurduğu ANAP, programı gerçekleştirmek için iktidara taşınmıştır.

Seçimler öncesinde televizyon ekranlarına, Halkçı Parti lideri Necdet Calp ile Özal arasında yapılan tartışmaya damgayı özelleştirme tartışması vurmuştu!

Özal, “köprüyü satacağım” diyordu.

Calp ise “sattırmam” diyordu.

Aslında kamuoyu Özal’ın “satacağım” dediği köprünün, Süleyman Demirel tarafından yapılmış olan Boğaz Köprüsü olduğunu sanıyordu!

Oysa asıl satılmak istenen Asya ile Avrupa arasında ‘köprü’ olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kazanımları idi…

Şifresi ise ”köprü” ve “çağ atlamak” oldu!

Başladılar cumhuriyet kazanımlarını teker teker özelleştirme adı altında, yabancılara ve işbirlikçilerine satmaya…

Özelleştirme adı altında ‘satma’ işine Özal’ın devamı olduğunu söyleyen AKP’de devam etti. (dikkat ediniz AKP asla kendilerinin Erbakan’ın devamı olduğunu söylemez)

Türk Telekom, POAŞ, SEKA, TEKEL, Petkim, Tüpraş, Demir Çelik Fabrikaları, Oyakbank, Denizbank, Finansbank, TEB, Dışbank, Şekerbank, Türkcell, Avea, Tügsaş, Taksan, Sümerbank, Eti Bakır, Eti Krom, Eti Gümüş, Şeker Fabrikaları, TÜMOSAN, Limanlar, THY vb pek çok kuruluş satıldı.

Hatta bir Maliye Bakanımız “babalar gibi satıyoruz” sözü ile bilinir!

12 Eylül darbesinin ekonomik ayağı olan özelleştirmeler ile KİT’ler elden çıkarıldı. Üretmeyen, küresel elitlerin ürettiği ürünlere müşteri olan bir ülke haline getirildik.

Ayrıca bu politikalar sonucu işsizlik ve yoksulluk arttı.

Kırsaldan kentlere doğru göçlerde arttı…

Tarikatlara beslenme alanı ve iktidarlara kolay seçmen tabanı yaratıldı…

***   ***

12 Eylül darbesinin siyasi hedefleri de vardı. Bu hedefleri darbenin arkasındaki güç “Ilımlı İslam” olarak isimlendirdi…

Nitekim darbenin liderinin izlediği politikalar bu plana yöneliktir.

Her yaptığını da ATATÜRK adına yaparak asıl amacını kamufle etmeye çalışmıştır.

Bu açıdan 12 Eylül, günümüz için oldukça önemli bir adımdır. İlk adım olarak da söylenebilir.

Nitekim “Ilımlı İslam” projesine yönelik adımlar Nakşi Özal döneminde de devam etmiştir.

12 Eylül ile çalışmaları kolaylaştırılan tarikat ve cemaatler, Özal döneminde de rahat bir çalışma ortamı bulmuşlardır.

En çok büyüyen, güçlenenler ise Nakşi İsmailağa, Nakşi Menzil dergâhları ile Nurcular ve Süleymancılar olmuştur.

Özellikle bu dönemde Nurcular içinde Fetullah Gülen liderliğindeki “Gülenciler” de oldukça büyütülmüş, kurduğu şirketler yolu ile güçlü bir sermaye oluşturmuştur.

Özetle ANAP ile tarikat, ticaret ve siyaset dönemi başlamıştır.

Giderek muhafazakâr bir seçmen tabanı yaratılmıştır.

Laik Cumhuriyet ilkelerinden ve cumhuriyet değerlerinden adım adım uzaklaşılmıştır.

12 Eylül ile başlayan yeni sürecin ikinci adımı 28 Şubat post-modern darbesi ile atılmıştır. Yeni, güçlü muhafazakâr seçmen kitlesi, 28 Şubat ile “Milli görüş” siyasal çizgisinin elinden alınmıştır.

Hareketin lideri olan Erbakan siyasetten tasfiye edilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına AKP ile siyaset yolu açılmıştır.

Ve muhafazakâr taban ile liberal tabanı AKP kontrol etmeye başlamıştır. Bunlara Nakşi Kürtlerde eklenmiştir.

AKP’ de tıpkı ANAP gibi içinde çeşitli eğilimleri toplamıştır. Bu iç koalisyon ile AKP, 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara taşınmıştır.

İktidar diyeti olarak da AKP’den BOP için gerekeni yapması istenmiştir.

Hatta liderine “eşbaşkanlık” verilmiştir…

1 Mart tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesi sonucu; ‘diyet’ konusunda sorun yaşansa da, AKP ile ABD arasında yeni stratejiler üzerinde uzlaşmaya varılmıştır.

Yeni Türkiye” ve “Yeni anayasa” tartışmaları bu ‘uzlaşma’ üzerine gündeme getirilmiştir.

2007 seçimlerinde AKP içinden ‘ gömleğini çıkarmamış’ olan ve tezkereye “hayır” diyen isimlerin tasfiye süreci başlamıştır.

Ayrıca CIA ve FETÖ destekli ve ne taraf olduğu bilinen gazete desteği ile operasyonlar yapılmaya başlanmıştır.

Ergenekon ve Balyoz adlı “kumpas” davaları bu operasyonlar ile başlatılmıştır.

TSK’nın da kontrol altına alınması konusunda adımlar atılmıştır.

CHP Liderine ve MHP yöneticilerine ‘kaset operasyonları’ yine CIA-FETÖ ve iktidar işbirliği sonucu gerçekleştirilmiştir.

CHP ve MHP ulusalcı duruş duyarlılığından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

AKP iktidarı için adeta bir ‘mıntıka temizliği’ yapılmıştır.

Sonra 2010 referandumu ile yargı ele geçirilmiştir.

2014 yılında Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı sonucu üçüncü adımı atma planları devreye sokulmuştur.

Üçüncü adım 15 Temmuz’dur.

Yine CIA ve FETÖ işbirliğinin sonucudur.

AKP iktidarı boyunca sürekli olarak kamuoyu “vesayet” söylemi ve “darbe” söylemi ile manipüle ediliyordu.

15 Temmuz “darbe” söylemi ile kamuoyunu manipüle etmek için iktidarın eline güçlü bir fırsat yaratmıştır.

Nitekim bu durum ABD’nin çok istediği ve iktidarın da sözcülüğünü yaptığı “yeni Türkiye “ için nihai adımı atma fırsatını yaratmıştır!

Boşuna 15 Temmuz için Erdoğan “Allah’ın bir lütfu” dememiştir. Boşuna “Yeni Türkiye’yi sıfırdan yeniden kuracağız” dememiştir…

Bu amaçla yeni anayasa değişikliği için düğmeye basılmıştır.

İktidarın “güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak ifade ettiği yeni sistem, 16 Nisan günü halkoyuna sunulacak.

BOP amaçlı bu ABD planına göre; bütün yetkiler tek kişiye verilecek. Yasama, yürütme ve yargı onun denetimi altında olacak.

Partisinin genel başkanı olabilecek. Bu yolla TBMM’yi de tamamen etkisi altına alacak. Ülkeyi tek başına çıkaracağı kararnameler ile yönetebilecek.

Bürokrasiyi tek başına belirleyecek.

Kamu tüzel kişiliği kurma hakkına sahip olacak. Hatta isterse bu hakkını kullanarak eyalet kurabilecek…

Bütçeyi hazırlayacak. Örtülü ödenek ve bazı kurumların bütçe payını artırabilecek! Sınırsız harcama yetkisine sahip olabilecek…

TSK başkomutanı bir partinin genel başkanı olacak…

Uluslararası anlaşmaları tek başına onaylayabilecek.

Ve anayasa da yargılanma olsa da pratikte asla olamayacak!

Özetle tek adam devleti olacağız. Tek adam devleti teslim alacak!

ABD ve temsil ettiği yapılar tek adam üzerinden ülkemizi kolayca istedikleri gibi yönlendirebilecek…

1 Mart 2003 tarihinde tezkere konusunda yaşadığı durum bir daha asla yaşanmayacak!

BOP kolayca uygulanabilecek…

Bugünler için 12 Eylül ilk adım, 28 Şubat ikinci adım ve 15 Temmuz üçüncü adımı oluşturmuştur.

Final 16 Nisan tarihindedir…

Ya emperyalist planın sürmesine “evet” diyerek destek vereceğiz. Ya da “hayır” diyerek BOP tuzağını bozacağız.

Diğer söylemlerin hiç biri gerçeği ifade etmemektedir… Halkı aldatma amaçlıdır.

Kararınızı ona göre veriniz…

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?