EĞİTİM VE SORUNLARIMIZ

EĞİTİM VE SORUNLARIMIZ

Bireyin yaşamına özgü bir anlam ifade eden eğitim,  toplum ve kurumsal yapıları da doğrudan ilgilendirmektedir.

Bilgi çağı olarak nitelendirilen yaşadığımız dönemde, neredeyse her gün farklı bir biçimde gelişerek ortaya çıkan bilgi yığını, bilgiye özgü gelişmeler, bilim, iletişim ve bilişim teknolojisini izleyebilmek epeyce zorlaşmıştır.

Her alanda hızla gerçekleşen değişiklikleri zamanında yakalayabilmek, bilgi çağına bilgisiz girmemek için, eğitim etkinliklerinin günün koşullarına uygun değiştirilerek uygulamaya konulması gerekir.

Bilgi alanındaki çeşitlilik eğitim sisteminin değişimine, eğitimin bireye dönük yönünün önem kazanmasına neden olmakta, bu bağlamda bireyin daha fazla sorumluluk yüklenmesi ve ön saflarda olmasını gerektirmektedir.

İnsan gücünü toplumsal yaşamın merkezine yerleştiren, dünyadaki hızlı değişimleri eğitilmiş insan gücüyle izleyebilen toplumlarda, bireyler aldıkları eğitimle hep ön planda olmuşlardır.

Eğitimin gelişip güçlendiği toplumlar, nitelikli insan gücünü önemli bir unsur olarak toplumsal gelişmede kullanarak başarılı olmaktadırlar.

Eğitimi toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel, teknolojik ve diğer tüm alanlarda ülkesinin kalkınmasında kullanmasını beceremeyen, dünyadaki hızlı değişimlere ayak uyduramayan toplumların değişimi yakalamaları neredeyse olanaksızdır.

Bu alanda çabalayan ülkemizde durum nedir?

80 milyon nüfusa yaklaşan, dünyanın 18. en büyük ekonomisi içersinde yer alan ülkemizdeki sorunları, eğitimli insanlarımız aracılığı ile kolayca çözebiliyor muyuz?

Eğitim Türkiye’nin sorunu mu, yoksa çözümü mü?

Eğitimde niteliği artırarak dünya ile rekabet edebilecek bir nesil yetiştirmek için çabamız var mı?

Halen uygulanmakta olduğumuz sistem ile nereye kadar ulaşabiliriz?Bu ve benzeri soruları epece çoğaltabiliriz.

Yetkililere göre, son yıllarda MEB bütçesi genel bütçe içerisinde ayrılan payda ilk sırada yer almakta.

Eğitime yapılan yatırımlarla altyapı sorunlarının önemli oranda çözüldüğü belirtilmekte.  Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle yapılan kıyaslamalardan, özellikle nüfus yapısı dikkate alındığında, ülkemizin eğitim hizmetlerine ayırdığı mali kaynakların yeterli olmadığı görülecektir.

Eğitim sosyal devletin karşılamakla yükümlü olduğu temel bir hak olup, harcamaların kamu kaynaklarıyla yapılması esastır.

Ülke nüfusunun neredeyse yarısını çocuk ve gençler oluşturmakta.

Özellikle siyasiler, en önemli zenginlik kaynağımız olan bu genç nüfus ile övündüklerini her fırsatta dile getirmekte.

Bu övünme sadece sözde kalmakta, genç kitlenin üretken olması ve toplum yaşamında aktif olarak yer alabilmesi hususunda herhangi bir girişimde bulunulmamakta.

Nedense, ülkemiz insani gelişmişlik endeksinde 90. sırada yer almakta. 45 OECD ülkesi arasında olanakları en iyi okulu ile en kötü okulu arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkeyiz.

Eğitimde hem nitelik hem de nicelik yönünden istenilen düzeyi yakalayamadık.

Son yıllarda eğitim kurumlarında fiziki iyileştirme, uygulanan programlarda değişiklikler yapılmış, araç-gereç ve donanım yönünden ilerlemeler sağlanmıştır.

Buna rağmen, belirlenen hedefleri davranış haline getirmiş, sorgulayan, olay ve olgulara farklı bakabilen, algılayan, eleştirel düşünceye sahip, genel kültür düzeyleri yüksek, demokrasiyi özümsemiş nesiller yetiştirmekte sıkıntı çekmekteyiz.

Hedef, her bireye kaliteli eğitim verilmesidir. Bu bağlamda başta aileler olmak üzere, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve devletin diğer tüm kurumları sorumluluk alarak eğitim alanında üzerlerine düşen görevin gereğini yerine getirmelidir.

Önemli olan, yarınların geç olabileceği düşüncesiyle eğitimin kalitesini artıracak önlemlerin alınması için hemen harekete geçmektir.

İktidarda bulunanların kendi ideolojilerini eğitimin içeriği ve uygulamalarına taşımaya başladıklarında başarılı olunması mümkün değildir.

Eğitimin çağdaş düzeye çıkarılmasını göz ardı edip, 4+4+4 uygulanmasında olduğu gibi siyasi hesaplaşmalarda kullanılma tercihine gidilmesinin yansıması olumsuz olmaktadır.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, çoğunlukla insanlarımız olay ve sorunlar karşısında hemen taraf olmakta, uzlaşmayı, aynı şeritte birlikte hareket etmeyi becerememekte, bilgisi olsun ya da olmasın konu hakkında kendine özgü tarzla savunma veya atağa geçmektedir.

Eğitimden, siyasete, ekonomiden diğer tüm alanlarda karşılaşılan sorunların saptanıp, çözmeye yönelik çaba gösterilmesi yerine, kurtarıcı arama yönünde tavır koyulmaktadırlar. Böylece çözüme ulaşmada başarılı olunmamaktadır.

Dünyadaki değişimleri yakalayabilmek, karşılaştığımız sorunları kolayca aşabilmek için herkesin kaliteli bir eğitim süzgecinden geçmesi gerekir.

Başarıyı yakalama yolunda önceliğimizin, her yaş ve her yerde eğitim… eğitim… eğitim olması gerektiğine inanılmasından geçmektedir.

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?