Genç kız almış eline çalıştığı TV’nin mikrofonunu sokakları dolaşıyor…
Sokaktan geçenlere mikrofon uzatıyor ve o her zaman alışık olduğumuz klasik sorularını sıralıyor; “Yeni yıl için milli piyango bileti aldınız mı?
“Daha almadım”
“Alacak mısınız?”
“Almayı düşünüyorum ama çok pahalı” (görüntü güzel ama ceplerinin boş olduğu hem davranışlarından hem de verdiği yanıttan belli)
Genç sunucu kızımız; “Büyük ikramiye çıkarsa ne yaparsın?”
“Vallahi önce kendime başımı sokacağım bir ev alırım”
Mikrofon uzatılan bir başkası; “Büyük ikramiye bana çıkarsa ben fakire fukaraya dağıtırım” (yüzünün solgun ve bakımsız görünüşünden ve giysilerinin görüntüsü aslında onun alenen muhannete muhtaç birisi olduğunu gösteriyor.)
Farklı kişilere sorulan aynı klasik soruya verilen yanıtları hızlandırıp ardı- ardına sıralayacak olursak, verilen yanıtlar üç aşağı, beş yukarı birbirine yakın;
“Kendime bir araba alırdım”
“Akrabalarıma yardım ederdim”
Hatta “Cami yaptırırım” diyene bile rastlanıyor…
Eh, bu verilen ‘yanıtlar’ hemen oracıkta uydurulup söylenmeyeceğine göre bunun geriye dönük bir ‘düş yolculuğu’ ve altyapısı var…
Yani aslında bu tür düşler hemen anında değil, her ‘yeni yıl’ girişinde Milli Piyango bileti alan veya almak isteyen herkesin ortak düşleri…
Her neyse…
Tekrar ‘yeni yılın’ girişine veya ‘yılbaşı’ akşamına geri dönecek olursak…
Bu yeni girecek 2016 yılının girişi de inanın ötekilerden farkı olmayacak…
Geçmiş yıllarda hangi hazırlıklar yapılıp, hangi tantanalarla girilmişse yine aynı hazırlıklar yapılıp, yine aynı tantanalarla ‘yeni yıla’ girilecek…
Kimi aileler veya arkadaşlar bir araya gelip ‘Tombala’ çekecek…
Kimi ‘çeyrek biletini’ alıp saat 24’00 e yaklaşırken TV’nin başına geçecek…
Kimi ‘muhabbet takımı’ doldurulmuş bardaklarını hep birlikte havaya kaldırarak; “Yeni yılın şerefine!” diyecek…
Kimi ‘eski yıl’ uğurlanıp ‘yeni yıl’ girerken gökyüzünü dolduran renkli havai fişeklerin ‘dansını’ seyredecek!
Velhasıl kerim, eski yıl gidecek ve yeni yıl kapıdan içeri girecek!
Sonraaaaa!..
Sonra da Milli Piyangosuna amorti vuranlar sevinecek…
Hiçbir şey vurmayıp, havasını alanlarda gelecek yeni yılı bekleyecek!
Kısacası…
Kısacası, bana sorarsanız hiçbir şey değişmeyecek…
Her şey kaldığı yerden, aynı hamam, aynı tas devam edecek!
Yani…
Yani, bizler ‘kuş sütü eksik’ sofralarımızda birbirimizle gülüp oynarken, karşı-karşıya geçip göbek atarken, çoğu çocuklar yataklarına aç, çoğu analar gözyaşları içinde yatacaklar…
Ülkenin bir yanı eğlenip, gülüp-oynarken, bir yanı korku içinde yaşayacak.
Evet, aynen böyle olacak…
Sizler, bizler, hepimiz ‘yeni yılın’ girişini fırsat bilip, cümbür-cemaat veya gurup-gurup eğlenirken, bir yanımız acılar içinde çığlık atacak!
Çünkü birileri gökyüzünü renkli havai fişeklerle süslerken, ülkenin bir yanı ve sınır komşularımızda gökyüzünden bombalar, havan topları ne zaman düşer diye hesap edip, onun korkusunu yaşayacak…
Ve biz hep birlikte kadehlerimizi havaya kaldırıp; “Şerefeee!” diyeceğiz…
Havada patlayan her bomba sesinden, evin duvarlarını kevgire çeviren mermi gürültüsünden körpecik çocuklar, büyük bir korkuyla uykularından irkilip uyanacaklar…
Ve bizler kendimizden geçmiş bir şekilde ve hep birlikte yeni yıl şarkılarını okuyacağız…
Halbuki biz tam bunları yaşarken, bir yanımız anasına şöyle soracak; “Ana ben bombadan çok korkuyorum” diye bir soru soracak…
Anası dilinin döndüğü kadar teselli mukabilinden; “Korkma oğlum korkma korkacak bir şey yok” diyecek…
Ama korkuyu yaşayan çocuk aldığı yanıttan tatmin olmadığı için ısrarla sorularını sürdürecek; “Ana bu bombaları, bu korkuları kim yağdırıyor bizim üstümüze?”
Anası boş gözlerle çocuğunun gözlerinin içine bakıyor ve yanıt veremiyor, buyurun bu sorunun ‘yanıtını’ sizler, bizler verelim…
Verelim de, o küçücük çocuğu mantıklı bir şekilde ikna edelim…
Ve sorunun ‘yanıtını’ verdikten sonra eğlencemize hep birlikte devam edelim…
Girecek olana ‘yeni yılın’ mutluluğunu hep birlikte bölüşelim…
Nedir bu kan davasına dönüşmüş savaş diye üzerinde biraz düşünelim…
Ve şu soruyu yüksek sesle birbirimize soralım; “Gitgide yükselmekte olan bu kin, nefret, öfke ve ölüm tarlasını kimler suluyor?”
“Kim kimin çıkarı için birbirini gırtlaklıyor?”
“Kim kimin değirmenine su taşıyor?”
“Kim kimin sırtını kaşıyor?”
“Kim kimleri kışkırtıyor?”
“Biz birbirimizi gırtlağına basarken, uzaktan kimler göbeğini kaşıyor?”
Vesaire, vesaire…
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…
Demem o ki, gülüp-oynamak, mutlu olmak, her insanın hakkıdır ve hakkı da olmalıdır…
Ama bir yanımız eğlenirken, bir yanımız kan ağlıyorsa sanırım bu eğlence biçiminden zevk alınmadığı gibi aynı zamanda da ‘insanım’ diyenin insanlığına yakışmaz…
Onun için diyorum ki; bu yeni yıl nedeniyle nasıl olsa üç-beş kişi veya bir gurup yaparak, girecek olan ‘yeni yılı’ karşılamayı düşünüyoruz. O halde bu birlikteliği bir arada yakalamışken, gelin hep birlikte şu bitmez-tükenmez ve tükeneceği de belli olmayan ‘kirli savaşların’ üzerinde birlikte düşünelim…
Ve yeni yıl tam kapımızı çaldığı sırada, hep birlikte balkonlara çıkıp veya başlarımızı pencerelerimizden çıkararak; “Yaşasın Barış!” diye haykıralım…
Ve ‘yeni yılı’ böyle karşılayalım…
Var mısınız?