Yıl 1969 benim ilçemde lise olmadığı için rahmetli babam beni liseye kayıt ettirmek için GİRESUN’A getirdi ve şimdiki meydanda dolmuştan indik. Kahvede çay içtik ve dinlendik. O günkü şartlarda yollar bozuk ve yorucuydu. Babam kalk seni gezdireyim dedi. Birlikte dik bir yokuşa doğru çıkmaya başladık, çevresi ahşap ve tahta binalarla çevrili salaş bir caddede yürüyorduk. Belli bir zaman sonra yeni yapılan beton bir binaya rastladım hemde caddeden yaklaşık dört metre geriye çekilmişti, bende bir farklılık yarattı. O zamanın eğlence sektörü yazlık, kışlık sinemelar, parklarda, restaurantlarda akşamları müzik programları ve Taşbaşı’nda pavyon vardı.
Düşündüm şehrin planlı olması için; neler yapılır diye, tabi ki belediye başkanlarına, encümen üyelerine ve İmar müdürüne çok görev düşüyor. Gazi Caddesi’nde imar izni verilirken sağlı ve sollu binaların geri çekilmesi sağlansa, iki şeritli yol olur diye o gün düşündüm. Sayın okuyucularım bahse konu cadde şimdiki GAZİ CADDESİ ben o günkü caddenin değerini yıllar önce anladım. Şehrimizin geleceğine yatırım yapmadılar kültürümüzü yok ettiler. Hem kültürden olduk hem de planlamadan yoksun şehirle yaşamaya mahkum edildik. Eğer bugünkü PTT binasının hizasına kadar ruhsat verdikleri binaları arkaya çektirseydiler çift şeritli yol kendiliğinden yapılmış olurdu. Gazi Caddesi’nde 1992 -1993 yıllarında hazinenin ait olan binayı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildi ve tadilatı aslına uygun yaptırıp şehrimize Giresun evi mirası kazandırdık. Yaklaşık 10 yıl müdürlük olarak hizmet verdi şimdiyse İlahiyet Fakültesi olarak kullanılıyor. Bir özlü söz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e akşam bir toplantıda sormuşlar paşam KIZILAY yolunun genişliği ne kadar olsun diye yetmiş beş metre olsun demiş, soran o teknik heyet şaşırmış ve bu kadar geniş yol ne olur diye sabahı beklemişler. Sabahleyin tekrar sormuşlar ‘ben az söyledim yüz metre olsun’ demiş, kıssadan hisse çıkarmak denilir ama beceremedik. Hem kültür varlıklarımız gitti hem de caddemiz. ORDU ve TRABZON komşu şehirler bizim ilimize hem eğlence için hem de alışveriş yapmak için gelirlerdi. Giresun kültürü ve sosyal yapı olarak gelişmişti. Özel sektöre ait fındık fabrikaları, kağıt fabrikası, Fiskobirlik ve sunta fabrikası şehrin atar damarları olarak kabul ediliyordu. Bu değerleri korumak nasip olmadı. Şimdi biz komşu TRABZON ve ORDU illerinin gelişmesine imreniyoruz. Gezmek ve eğlenmek için, biz komşu illere gidiyoruz. Yaz akşamları parkta oturup Türk Sanat Müziği dinlemek veya yazlık sinemada film seyretmek o yıllarda ayrıcalıktı. Zamanla Kazancılar Çarşısı’ndan aşağıya inerdim bakır kazan döven ustaların çekiç sesi bana müzik gibi gelirdi. Kaleyi ve Zeytinlik Mahallesi’ni bunlara dahil etmiyorum. Çınarlar ve Sokakbaşı şehrin en hareketli bölgesiydi. Bugün kıyasladığımız zaman yukardaki kısımların tamamen tersini görüyoruz. Gençlik artık kafe, internet, kütüphane ve 10’a yakın sinema salonunda boş zamanlarını değerlendirmeyi uygun görüyorlar. Eski samimi dostluğu artık bulmak pek mümkün değil karşılıklı menfaatler üzerine kurulu arkadaşlık ve dostluk var.
Karşılaştırmalardan özellikle şu neticeye varmak bence doğru tespit olur. Hızla gelişen teknoloji genç kuşakları çeşitli yönlere yönlendiriyor. Burada eğitimin kültür ve iletişimin önemi ön plana çıkıyor. Eğitimsiz bir toplum başka güçler tarafından her zaman kullanılmaya uygundur. Bizim ülkemizde ismi Milli ama kendisi anonim olan bir eğitim sistemi vardır. Her bakan bey kendisine göre düzenleme yapar ve önceki kuşakla sonraki kuşak anlaşmakta zorlanır. Kültürümüz böylece erezyona uğrayıp gider. Süperler o yüzden bizi çok severler hep istediklerini yapmamızı sağlarlar. Kültür ve eğitimden yoksun toplumlar, her zaman sanayiyi ve teknolojiyi geriden takip etmeye mahkum toplumdur.