Terörle yaşamak

Terörle yaşamak

Pek çok kişi şu gerçeği dile getiriyor. İktidarın izlediği Suriye ve çözüm süreci ile yaşadığımız terör olayları arasında ilişki vardır.

Suriye’nin bataklığa dönmesinde bizim sorumluluğumuz yok mudur? Elbette vardır.

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Esad’ı devirmek, “Şam’da Emevi camiinde Cuma namazı kılmak” amacıyla desteklendi.

O bataklıkta üreyen El Nusra, IŞİD ve diğer örgütlerle yine ‘Esad devrilsin’ amacıyla dirsek teması sürdürülmedi mi?

Hatta Süleyman Şah Türbesinin Eşme Köyüne taşınmasında PYD ile işbirliği yapılmadı mı?

Kobani (Ayn-El Arap)’nin IŞİD tehlikesine karşı savunması için PYD’ye yardım edilmedi mi?

29 Ekim 2014 tarihinde Kuzey Irak’lı peşmergelerin PYD’ye yardım için törenlerle, “biji serok Obama” sloganları ile topraklarımızdan geçmesine izin verilmedi mi?

Suriyeli rejim muhalifleri ülkemiz hastanelerinde tedavi görmedi mi?

IŞİD’in ülkemizin bazı kentlerinden militan devşirmelerine göz yumulmadı mı?

Avrupa’dan ve Rusya’dan Suriye’ye savaşmak için gitmek isteyen IŞİD sempatizanlarının ülkemizden geçmesine karşı bir nevi ‘göz yumma’ yapılmadı mı?

Mülteci kampları Suriye rejim muhaliflerinin militan devşirme alanı olmasına göz yumulmadı mı?

Mülteci olarak gelenlerin kimlik tespitlerinin yapılması ve belli barınma yerlerinde kalmalarının sağlanması gerekirken, tüm yurtta serbestçe dolaşmalarına göz yumulmadı mı?

Ankara’da Suriyeli rejim muhaliflerinin toplantılar yapmasına göz yumulmadı mı?

Ve başka pek çok hata, sadece ‘Esat gitsin’ diye yapılmadı mı?

Yapıldı…

“Diyarbakır Büyük Ortadoğu Politikasının yıldız kenti olacak” denildi mi?

Denildi…

O projenin ABD’nin içinde ülkemizin de yer aldığı 22 ülkenin sınırlarını değiştirmek amaçlı olduğu bilinmiyor muydu?

Bilinmiyorsa, 2003 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condalizza Rice’ın “ BOP ile içinde Türkiye’nin de olduğu 22 İslam ülkesinin sınırları değişecek” açıklaması da mı uyanmanıza yardımcı olmadı?

19 Ekim 2009 tarihinde Kuzey Irak’tan PKK kamplarında gelen,  34 terörist, “Kürt açılımı” politikası nedeniyle Habur’da seyyar mahkemelerde yargılanıp aklanmadı mı?

Aynı yıl Oslo’da “üçüncü göz” olarak İngiliz temsilcinin katıldığı ve 4 yıl süren 9 görüşmenin ardından,“Oslo Mutabakatı” denilen bir metin üzerinde terör örgütünün temsilcileriyle mutabık kalındığı gerçeği ortada durmuyor mu?

Bu sürece karşı çıkması olası TSK üzerine daha sonra “kumpas” olduğu açığa çıkan operasyonlar başlatılmadı mı?

“Ben bu davanın savcısıyım” denilmedi mi?

Yine bu sürece karşı çıkabilecek olan CHP ve MHP’ye yönelik “kaset operasyonları” gerçekleştirilmedi mi?

Bu operasyonlarla her iki parti yeni bir siyasi çizgiye sürüklenmedi mi?

‘Mıntıka temizliği’ sonrası daha rahat “açılım” adımları atılmadı mı?

2013 Kasım ayında Barzani, Şivan Perver, Leyla Zana ve İbrahim Tatlıses şovu yapılarak hep birlikte “megri megri” şarkısı söylenmedi mi?

Sonra “İmralı görüşmeleri” süreci başlatılmadı mı? Bu süreçte İmralı ile Kandil arasında Sırrı Süreyya Önder ‘postacı’ olarak kullanılmadı mı?

Öcalan’ın mektubu 2014 nevruzunda Diyarbakır’da okutulmadı mı?

Daha sonra bu sürecin finali olarak “Dolmabahçe Mutabakatı” denilen bir ortak uzlaşıya varılmadı mı? (Bu kez 3. Göz ABD)

Bu mutabakatın 2012 yılında varılan “Oslo Mutabakatı” ile örtüştüğü bir gerçek değil mi?

2015 Eylül ayında “valilere çözüm süreci boyunca operasyon yapmayın talimatı verdik” açıklaması yapılmadı mı?

Bu süreç boyunca terör örgütünün operasyon yapılmayacak güvencesi ile rahat rahat şehirlere yığınak yaptığı şimdi bir gerçek olarak ortada değil mi?

Militanlar kentlere yerleşti görülmedi!

Silah ve cephane yığınağı yapıldı görülmedi!

Hendekler kazıldı yine görülmedi!..

Bu ‘görmemenin’ nedeni çözüm sürecinin zarar görmemesi için miydi?

2015 Eylül açıklaması ile bunu anlıyoruz…

2006 yılında başlayan ‘balayı’ 2015 Mart ayında HDP eşbaşkanı Demirtaş’ın, partisinin TBMM’de ki grup konuşmasında söylediği “seni başkan yaptırmayacağız” sözü ile bitti…

Ve ‘balayı’ bitince terör yeniden başladı.

7 Haziran seçimlerine 2 gün kala 5 Haziran günü HDP’nin Diyarbakır Mitinginde ilk bombalı saldırı gerçekleştirildi.

20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç Patlaması yaşandı ve 31 vatandaşımızı kaybettik.

10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da Hipodrom ‘da canlı bomba eylemi gerçekleşti.

Yüzü aşkın vatandaşımızı kaybettik.

Burada dikkat edilecek nokta ülkemizin 7 Haziran seçimleri sonrası 1 Kasım seçimlerine götürüldüğü sürecin yaşanıyor olmasıdır…

Sonra başka terör saldırılarını yaşadık. 1 Kasım seçimlerine terörün gölgesinde girdik.

Partiler saldırı kaygısı ile miting dahi yapamadılar.

Ve seçim sonrasında da terör durmadı…

Diyarbakır Baro Başkanı öldürüldü. İstanbul Sultanahmet saldırısı yaşandı.

Ankara’da Merasim Sokak’ta canlı bomba eylemini yaşadık. Yine Ankara’da Kızılay canlı bomba eyleminin acıları taptaze duruyor…

Bu arada; Güneydoğu’da bazı yerleşim yerlerinde sokağa çıkma yasağı uygulanarak terör örgütüne karşı operasyonlar yapılıyor.

Diyarbakır Sur, Şırnak Silopi ve Cizre’de Mardin Dargeçit’te operasyonlar bitti.

Mardin Nusaybin, Hakkâri Yüksekova ile Diyarbakır Bağlar ‘da sürüyor…

Şırnak’ta da sürüyor…

Ülkemizin doğusunda savaş görüntüleri var. Batısında ise terör tehdidi yaşanıyor.

Canlı bomba söylentileri kulaktan kulağa yayılıyor. Sosyal medyada paylaşılıyor.

Toplum psikolojik olarak terör tehlikesi altında itiliyor. Kızılay insansız… Metrolar insansız…

Giderek paranoya altına giriyoruz!

Bu ortamda siyasal iktidar eleştiri dahi kabul etmiyor. ‘Suriye politikasında hata yaptık’ diyemiyor.

‘Açılım sürecinde hata yaptık’ diyemiyor.

‘Valilere operasyon yapmayın demekle hatalı davrandık’ diyemiyor.

Oysa yaşanan günlerin nedeni atılan hatalı adımlardır…

Suriye’nin bataklık olmasına katkı sunduk. Orada üreyen ‘sivrisinekler’ şimdi bizi sokuyor!

Valilere süreç zarar görmesin diye operasyon yapmayın dedik. Şehirlerimiz örgüt militanları, silah ve cephane ile dolduruldu.

Şimdi o bölgeden her gün şehitlerimiz geliyor…

Gerek IŞİD’li canlı bombalar, gerekse PKK-PYD ya da TAK bağlantılı bombalı araçlar Suriye bağlantılı…

Sınırlarımız yolgeçen hanı mı?

MİT nerede? Emniyet nerede?

Ve iktidara yakın bir isim olan Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi , “bir müddet terörle yaşamaya alışmalıyız” diyor!

Oysa terör yaşatmaz öldürür!

Biz kendi ülkemizde huzur ve güven içinde yaşamak istiyoruz.

İktidarların görevi de bunu sağlamaktır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?