Çanakkale’yi Anlayabilmek

Çanakkale’yi Anlayabilmek

18.yüzyılda Sanayi Devrimiyle hız kazanan Avrupa sömürgeciliğinin en temel hedeflerinden biri, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Anadolu’yu ele geçirmekti.

Özellikle, İngiltere ve Fransa, hammadde ihtiyaçlarını karşılamak için gözlerini Osmanlı coğrafyasına çevirmişlerdi.

Bölgedeki çıkar çatışmalarından yararlanarak ayakta kalabilen Osmanlı İmparatorluğu, sürekli yenilgilerin ardından, ekonomik olarak da iflas edince “emperyalizmin avı” durumuna gelmişti.

Birinci dünya savaşında İngilizlerin önderliğindeki kuvvetler Osmanlı İmparatorluğu’nun yok edilmesi için, 1915 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u işgal etmek istediler.

Aynı yıl Çarlık Rusya’sı da, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya saldırdı.

Napolyon’un “Boğazlara sahip olan, tüm dünyaya sahip olur” sözünde ifadesini bulduğu gibi, boğazlar her zaman büyük bir stratejik öneme sahip olmuş, bütün paylaşım hesapları ve savaşlarının en önemli coğrafyalarından biri olagelmiştir.

Yaklaşık 9 ay süren, beş yüz bin insanın yaşamını yitirdiği Çanakkale’yi nasıl anlayıp, yorumlamamız gerekir?

Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephesi olan Çanakkale Savaşı’nın neden ve sonuçlarının ülkemizin var oluşuna olan etkileri nelerdir? Asıl bilinmesi gereken bu olmalıdır.

Çanakkale Savaşı, çökmekte olan Osmanlı’yı tümüyle dağıtmaya, paylaşmaya yönelik heves ve planların uygulanması amacıyla büyük devletler tarafından planlanmış, kışkırtılmış ve sahneye konulmuş senaryodur.

İngiliz ve yandaşları Çanakkale’yi aşabilselerdi İstanbul ve ardından Karadeniz’e çıkacak, Rusya ile kuvvetlerini birleştirecek, böylece 1917 Bolşevik ihtilalı olmayacaktı.

Bu savaşta Mustafa Kemal’i görmezlikten gelmeye çalışan güruhların, savaş sonucunda neler kazanıldığına yönelik öğrenmeleri gereken;

Çanakkale Savaşı Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluşuna yol açan bir zaferin tarihe yazılışıdır.

Anadolu’da İstiklal Savaşı’nın başlamasında en önemli etmen olmuştur.

Umudun en alt düzeye düştüğü bir dönemde yaşanan büyük bir başarıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı, M. Kemal’i ulusumuza kazandırdığı, ilk kez adının geniş kitleler tarafından duyulduğu ve tarihe yazıldığı bir savaştır.

Tek hedef, vatanın kurtarılmasıdır.

Bu savaşla M. Kemal’i tanıyan Türk halkı, O’nun etrafında birleşerek yurdunu, bağımsızlığını, birlik ve bütünlüğünü korumak için İstiklal savaşına tereddütsüz katılmışlardır.

Atatürk’e güvenmenin karşılığında bağımsız yurt toprakları üzerinde kurulan ancak, günümüzde yok edilmeye çalışılan laik, demokratik, çağdaşlığı hedef edinen Türkiye Cumhuriyeti’ne kavuşulmuştur.

Savaş sonucunda, Türk Ulusuna “Ulus” olma bilincinin tohumları ekilmiştir.

Ulus olmak, bu coğrafyada yaşayan farklı etnik yapı, inançta olanların bir araya gelmesi ve kaynaşmasıdır.

Bu savaşın ruhu vatan sevgisi olup, hiçbir beklenti olmadan yapılan mücadeledir.

Çanakkale Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluşuna yol açan bir zaferin tarih sayfalarına yazılışı, temellerinin atıldığı, M. Kemal’in ulusumuza kazandırıldığı bir savaştır.

Günümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşudur. Güce karşı akıl ve stratejinin kullanılması karşılığında alınan zaferdir.

Bu savaş sonunda M. Kemal’i tanıyan Türk halkı, O’na güvenip etrafında birleşerek;

Yurdu, bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğünü korumak için savaşım vermiş ve kazanmıştır.

Çanakkale Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olup, egemenlik ve bağımsızlık savaşımının temelleri bu savaş sonucunda atılmıştır.

Atatürk’e güvenmenin karşılığında bağımsız yurt toprakları üzerinde kurulan laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne kavuşmuştur.

  1. Kemal ve arkadaşları, daha sonra aynı emelle Anadolu’yu işgale gelen büyük devletlere karşı kurtuluş savaşını örgütlerken, Çanakkale’de daha önceleri böylesi bir planı bozmuş olmanın maddi ve manevi gücüne sahiplenme avantajını kullanmışlardır.

Çanakkale’de bu şanlı ve büyük direniş gerçekleşmemiş, boğazlar ve Anadolu o tarihte ele geçirilerek paylaşılmış olsaydı, büyük olasılıkla ondan sonraki tarihin seyri de bambaşka gelişecek ve yazılacaktı.

Dünya tarihinde askerlerine “…ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum..” diyebilen, bu emre hiç tereddüt etmeden uyabilen asker, o ruhu gören ve anlayabilen bir komutan   yoktur.

“Cumhuriyeti 90 yıllık reklam arası, enkaz yığını” olarak gören, Atatürk ve silah arkadaşlarına “..yediler, içtiler, kustular, saraylarda şahane hayat sürdüler, ne utandılar, ne de doydular…”, “…Çanakkale’de Atatürk yoktu. Kurtuluş savaşı önemsiz olup Atatürk’ün herhangi bir etkisi yoktur. Onsuz da olurduk…” diyebilecek kadar zavallılaşanlar,

Ve de, son yıllarda sayı ve sesleri hayli artan, kökleri geçmişte gizli olan ağa babalarının izini süren, günümüzün Cumhuriyet tarihi yalancıları, öğrencisinden öğretmenine, yöneticisinden siyasetçisine, okumamışından profesörüne kadar, buldukları her fırsatta   “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”nde olanlardan bu savaşın anlamını, ne ifade ettiğini bilmelerini beklemiyoruz.

Anlayabilene son sözümüz;

Atatürk’e, yoktan var ettiği cumhuriyet ve değerlerine yaratılan her fırsatta saldırarak, kendilerine verilen görevleri yerine getirmeye çalışan yaratıklar, Atatürk olmasaydı adının ve babasının kim olabileceğini, hangi Bayrak altında yaşacaklarını hiç düşündüler mi?

Biliniz ki,

Çanakkale Savaşı, bir ulusun var oluş destanıdır.

Her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?