MEVLİD-İ NEBİ

MEVLİD-İ NEBİ

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) doğum günü olan Mevlid Kandili

Mevlid-i Nebi Sevgili Peygamberimizin kutlu doğumları bizlere ve tüm insanlığa hayırlı ve mübarek olsun! Takvimler 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu’l-evvel ayının 12 nci Pazartesi gecesini gösterirken ve güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilahi bir nur doğarken,

Gönülleri de aydınlatan bir güneş doğdu…

“Varlıkların efendisi, insanlığın kurtuluş elçisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin dünyaya teşriflerinin 1443. yıldönümünü yeni bir heyecanla tekrar idrak etmiş olacağız. Kutlu doğumu sebebiyle dünyanın adeta “bayram sevinci” yaşadığı Peygamberimiz, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Bütün âlemlere, tüm varlıklara rahmet olarak gönderilmiştir.”

Büyük Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da belirttiği gibi, bugün dünyamızdaki tüm güzellikler hep O’nun eseridir.

Âlemlerin Efendisi Sevgili Peygamberimizi burada birkaç cümle ile ifade etmek asla mümkün değildir. Zira O’nu bizzat Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “(Ey Muhammed) Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” buyurarak övmüştür.

Bu gece, Mevlit Kandil’ini idrak edeceğiz.

O gece Peygamberimiz, karanlıkları aydınlatan bir nur olarak dünyaya geldi. Onun doğumu insanlık tarihinin en önemli olayıydı. Çünkü insanlık onun doğumuyla mutluluk ve huzura kavuştu, âlemler onun nuruyla aydınlandı. Çünkü o bütün âlemlere rahmet,[1] bütün beşeriyete uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderildi.[2]

Yüce Rabbimiz ayette mealen şöyle buyurmaktadır. 

‘’Andolsun, Allâh, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.[3]

Peygamberler zincirinin son halkası ahir zaman peygamberi olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimizdir. İşte bu gece “mevlid kandili” Fahr-i Kâinat Efendimiz ’in dünya âlemini şereflendirdiği zamanın ifadesidir.

Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) haktan, adaletten, doğruluktan ayrılmaz ve hiçbir zaman yalan söylemezdi. Kimseye zulmetmez ve kimsenin hakkını yemezdi.  

Efendimize sevgimizi; O’nu çok iyi anlayarak, yüce ahlakını örnek alarak ve yaşayarak ortaya koymalıyız. O’nun bizzat Rabbimiz tarafından övülen yüce ahlakını örnek alabildiğimiz, merhamet, şefkat, adalet, hoşgörü ve daha nice güzel vasıflarını ilke edinebildiğimiz, kısacası bizler de O’nun gibi canlı birer Kur’an haline gelebildiğimizde Peygamberimize karşı sevgi ve bağlılığımızı göstermiş olabiliriz.

Peygamberimizi sevmek ve ona yakın olmak onun sünnetine sahip çıkmakla mümkündür. Bir hadiste Efendimiz bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.”[4]

Bugün dünyayı kasıp kavuran ve insanlığı zulmete düşüren, buhranlar yaşatan, zulüm, gözyaşı, sefalet; hep O’nun (s.a.s.) getirdiği ilâhi mesajlardan uzak kalmamız sebebiyledir.

O halde sevgili Peygamberimizi iyi tanıyalım.

O’nun hayatını, örnek yaşantısını, üstün ahlakını ve güzel öğütlerini anlatan kitapları mutlaka alıp okuyalım. Çocuklarımıza küçük yaştan itibaren Peygamberimizi öğretelim. Onların temiz kalplerine Allâh ve Peygamber sevgisi yerleştirelim. Bütün hayatımızda ve her işimizde onu kendimize örnek edinelim ve onun gösterdiği nurlu yoldan ayrılmayalım. Bizler de kâinatın Efendisini canımızdan daha fazla sevmeli, O’nu kendimize örnek almalı, bize emanet olarak bıraktığı Kur’an-ı Kerimi okuyup, anlamalı ve yaşamalıyız. İnsanlık, bu gün ulaşmış olduğu bilim, medeniyet ve kültür yolunda Peygamberlere ve özellikle Peygamberimize çok şey borçludur

Efendimiz’in doğumu, öteden beri mümin gönüllerde sürûr, veçhelerde beşâret, lisanda ise;

“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır

Bu gelen tevhid-ü irfan kânıdır

Bu gelen aşkına devreyler felek.

Yüzüne müştak durur ins ü melek.”

Dizeleriyle tezahür etmiştir.

Mevlid kandilinin ülkemize, İslâm âlemine ve tüm insanlığa barış huzur ve saadet getirmesini yüce Allâh’tan niyaz, kandilinizi tebrik ediyorum.

[1] Enbiya, 21/107

[2] Sebe’, 34/28

[3] Al-i İmran, 3/164

[4] Tirmizi, İlim, 39

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?