KİMYAMIZI BOZDULAR, HABERİMİZ YOK!

KİMYAMIZI BOZDULAR, HABERİMİZ YOK!

Kur’an ve İslâm kriterlerini yetersiz ve geçersiz kabul ederek, AB kriterlerine iman eden ve huzuru bu iklimde arayan siyasi kadroyu temsilen dönemin Başbakanı R. T. ERDOĞAN, milletimizin Cumhuriyet’in 81. yıl dönümünü, kutladığı 29 Ekim 2004 tarihinde, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL ile beraber Roma’daki tarihi Compidoglio Tepesi’ndeki Conservatori Sarayı’nda Türk-İslâm düşmanı Papa x. Innocezino’nun lânetli heykeli altında AB Anayasası’nı imzalıyorlar ve böylece de Egemenliği kısmen de olsa AB Kurumu’na devrediyorlardı.
Aslında, olayı yakından takip edenlerin iyi bildikleri gibi ekonomik çöküntünün, iç ve dış politikadaki kokuşmuşluğun ve manevi tahribatın zirve yapması o günlerden sonra ivme kazanmıştır.
AKP’nin iktidarda olduğu son on yedi yıl içinde maddi ve manevi alanda elbette ki birçok tahribatlar yaşadık, büyük kayıplarımız oldu. Kamufle edilerek, toplumdan şimdilik gizlense de, orta ve uzun vadede bağrımızda onarılması hayli güç yaralar açacak olan bu tahribatlar, ülkemiz ve insanlarımız açısından gerçekten tehlikeli sonuçlar doğuracaktır; telafisi gayr-i kabil sıkıntılara vesile olacaktır.
Bir-iki örnek vermek gerekirse, AKP iktidarları zinayı suç olmaktan çıkardığından, zinanın ve fuhuş hadiselerinin artmasına, boşanmaların çoğalmasına, ahlak ve maneviyatın dejenere olmasına, dolayısıyla da nesillerimizin bozulmasına zemin hazırlamıştır. Allah’ın “çok büyük bir günahtır, asla yaklaşmayınız” dediği zina fiilini suç olmaktan çıkartan yetkililer, sokaklarda, caddelerde gizli-açık yapılan tüm zina ve fuhuş eylemlerine ve günahlara ortaktırlar. Sadece iktidar mensupları da değil, bununla birlikte onlara destek verenler de bu suçlara ve vebale ortaktırlar, Ruz-i Mahşer’de hesap vermek durumundadırlar.

2006 yılında Domuzu “kasaplık hayvan” statüsüne sokan AKP hükümeti, bu icraatıyla da midelerimizi bozmuştur.” Domuz kesimi sığır kesimiyle başa baş gidiyor ve ihraç maddelerimiz arasında domuz eti ve ürünü yoktur” şeklinde basına beyanat veren Tüketiciler birliği Başkanının bu sözleri olayın ciddiyetini ve vahametini ortaya koymaktadır. Makarnadan pastaya, mayadan süte- yoğurda kadar, yiyecek ve içecek maddelerine domuz eti ve ürünü katmak yasal olarak suç olmaktan çıktığı için, kimin, hangi gıdanın içinde, ne kadar domuz eti yediğini tespit etmeye imkan ve ihtimal kalmamıştır. Domuz etinin haramlığının yanında sağlığa olan zararları da yakinen bilinmektedir. Hal böyle iken ve sırf AB ülkelerini ve domuzcuları memnun etmek adına bu cinayete imza atan elleri Allah’a şikayet etmekten başka, şimdilik elimizden bir şey gelmiyor.

İnancımız açısından haram ve büyük günah, ekonomi açısından da bir yıkım ve zulüm olan faiz illetini meşru görerek, bu illete devam eden ve 17 yıl içinde yaklaşık 950 milyar lirayı faiz adı altında rantiyecilere pompalayan bu hükümet mensupları ve destekçisi işbirlikçiler, Allah’a nasıl hesap verecekler? Bir dilim ekmeğe ve bir bardak suya muhtaç olan fakir-fukaranın, garip-gurebanın alın terini malum odaklara peşkeş çeken zihniyete destek olanlar Allah’tan korkmuyorlar mı? Bakara suresinin 275-279. ayetlerini cesaret edip okurlar ise bazı değişikliklerin vuku bulması gerekir. Şayet böyle bir hal vuku bulmazsa, yapılacak başka ne var ki? Dua ve yine de dua…

Burada zikrettiğimiz ve zikredemediğimiz bazı yanlış uygulamalar neticesinde, üzülerek söylüyorum ki, kimyamızı bozdular, itikadımızı zedelediler, ahlakımızı dejenere ettiler ve salih amellerimizin iptaline zemin hazırladılar. Kendisine verilen ağır narkozun etkisinden hala kurtulamadığından, basın-yayın vasıtalarının yanlı ve yanlış yönlendirmelerinden kurtulamadığından ve daha da önemlisi, aç ve muhtaç olduğu için, kendilerine seçim yardımı ve oy karşılığı olarak verilen 50-100 liralık sosyal yardımlardan vazgeçemediğinden milletimizin büyük bir bölümü hala bunların farkına varamamaktadır, iktidara destek olmaya da devam etmektedirler. İnancımızın gereği olarak, gördüğümüz kötülükleri elimizle, buna gücümüz yetmezse dilimizle düzeltmemiz, buna da gücümüz yetmezse kalben buğz etmemiz gerekirken, maalesef yaşanan bu günah ve isyanlara- küçük bir azınlık dışında- başta din görevlilerimiz, cemaat ve kanaat önderlerimiz, tarikat ve tasavvuf ehli insanlarımız, fikir ve düşün insanlarımız, yazar-çizerlerimiz, eğitim ve öğretim görevlilerimiz maalesef alenen destek vermektedirler. İşin doğrusu, buna bir anlam vermek, bunu anlamak ve kabul etmek asla mümkün değildir.

Misalleri daha da çoğaltmak mümkündür, ama bu kadar yeter. Neticede “anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul-zurna azdır.” Benim kanaatim odur ki, 17 yıllık dönem içinde yörüngemizi değiştirdiler, kimyamızı bozdular. Allah’ın açık-seçik olarak Kur’an-ı Kerim’inde haram ettiği, yasakladığı, işleyenlere büyük azabı haber verdiği bu kadar haram ve isyanları “Amentü Billah” diyen insanlar nasıl işleyebilirler, nasıl destek verebilirler?

Geliniz Müslümanlar, Allah için kendimizi hesaba çekelim, nefis muhasebesi yapalım. Ve bilelim ki, bu gidiş gidiş değil, bu tavır doğru değildir. Üç günlük dünyanın geçici ve aldatıcı menfaatleri uğruna, bunlara katlanılır mı Müslümanlar? Bizler AKP kurulmadan önce böyle düşünmüyorduk, böyle inanmıyorduk ve böyle yaşamıyorduk. Bizlere neler oldu, kimler bizleri bu hallere koydular, bu gidişat nereye düşünmeyecek misiniz insanlar? AKP iktidarlarının madde ve mana alanında büyük tahribatlar yaptığını, onarılması güç yaralar açtığını bazı insanlar şimdiden anladı ve biliyor, bazı insanlar zaman içinde buna vakıf olacak. Gelecek senelerde bu günlerin tarihi yazılırken herkes anlamış olacaktır ki, bu tahribatların başında “ Müslümanların din algısı ve anlayışının değişmesi” olarak tarihe not düşülecektir. Bizler millet olarak, maddi kayıpları telafi ederiz, kaybedilen servetleri geri alabiliriz, peşkeş çekilen paraları çalışır, yeniden kazanabiliriz; ancak beyinlerimize yerleştirilen bu batıl din algısını, kabul ve ret anlayışını kolay kolay değiştiremeyiz. Şüphesiz ki, en büyük kaybımız da bu olacaktır. Hakikaten kimyamızı bozdular, bunu anlayabilmiş, idrak edebilmiş, kabullenebilmiş değiliz. İşin en acı yönü de budur.

Nokta kadar menfaatin önünde virgül gibi eğilmek Müslüman’ın yapacağı iş midir? Kefen’in cebi yoktur anladık, ilelebet bu dünyada yaşayacak var mıdır? “Falancılar gelmesin, menfaatim bitmesin, sizin oyunuz azdır” gibi mazeretler sizlere yakışıyor mu a dostlar?

Müslüman olmanın olmazsa olmazı ve gereği olarak, Allah ve Rasulüllah aşkına, bu davaya emeği geçmiş olan enbiya, evliya, şüheda, ulema, fukaha, suleha hatırına, Kur’an ve Sünnet ölçülerini yeniden kendimize mihenk taşı kabul edelim. Yeniden yola koyulalım ve vira bismillah diyerek, yörüngemize yeniden oturalım. Bu bir zeytin dalıdır, isteyen el uzatır, isteyen de reddeder. Bundan gayrı yapacak başka şey de yok. Selam ve dua ile….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?