Giresun’unun tarihi köylerinden biri olan köyde; tarım, hayvancılık, demircilik,inşat ustası, taş ustası, terzi vb sanatların mükemmel şekilde icra edildiği yıllarda köy ortamı cıvıl cıvıl; her insan sanatını icra edip alın teriyle ekmeğini kovaladığı yıllarda nadiren de olsa tarihe not düşülerek enteresan şahsiyetlerden biri olan Hon Ali Lakablı kahvecilik yapan, kemençe çalan, giyimine mükemmel derece düşkün çalışmayı hiç ama hiç sevmeyen, ilk közlü ütüyü kullanan, fındığı daldan koparmayıp sebette toplanan fındığı yiyecek kadar avere olan bu zaat gününü gün etmekte, gençlerle oturak ortamları düzenleyip yiyip içmekte, o zamanlar şehirde oturan kadınlarla muhabbet kurup onları köyünde misafir eden kadınların hem çok sevdiği hem de ayak oyunlarına türkü yaktığı meşhur GİRESUN türkülerinden Aldattın Beni Hon Ali türküsünün baş kahramanı Ali, çekirge misali keyfe keder mükemmel bir hayat sürmektedir.
1945 li yılarda sene kıtlık senesidir. 2. Dünya Şavaşı yeni bitmiş, ekinler bitmemiş, fındık hiç olmamış adeta kıtlık baş göstermiştir.
Ali İstanbul’un yolunu tutar. Gıcır, gıcır iskarpini ütülü pantolonu beyaz gömleği kıravatı paltosu mükemmel kıyafeti ile İstanbul Belediye Başkanının kapısını çalar. Başkana; ‘Bana şahsiyetime göre bir iş verir misin?’ der. Başkan şöyle bir bakar bütün müdürlükleri Ali’ye sundukça Ali devamlı bana şahsiyetime göre bir iş ver diye her defasında tekrar eder. Bütün müdürlüklerin bittiğini gören Başkan kızarak; ‘Bari ben kalkayım da sen buyur’der. Ali hemen ‘Başkanım benim okumam, yazmam, yok’ der…
Başkan böyle mükemmel giyimli bakımlı insanın okur, yazar olmamasına hayret ederken neden diye de sormadan edemez. Ali okul yoktu ki köyümde okuma yazma bileyim deyince Başkan, tamam sen benim odacım oldun der ve orada bulduğu işiyle geçinen Ali bir daha köyüne dönmeden İstanbul’da hayatı son bulur.
Bu anıdan 60 yıl sonra üniversitesi dahi olan Giresun ilinde takım elbiseli bakımlı insanların konumuna ve şahsiyetlerine göre değer verip, kurulacak cümlelerin de bu doğrultuda çıkmasını bekleyen biz Giresun’lular Fındık, Üniversite, Liman, SahiL Yolu, Tarım, Hayvancılık, Köy Yolları, Gurup Yolları, Yaylalar, Meralar, yeni yapılacak yatırımlar konusunda tamamen hamaset’e dayalı hatipler dinlemekte konuların araştırılmadan kulaktan dolma bilgilerle topluma şirin gözükmekten öteye gitmeyen laf kalabalığı olduğunu görüp hayretle “şahsiyetimize yakışan” budur diyoruz.
Demek ki okul olsa da; ‘Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut’ hesabı, gülmeyi eğlenmeyi kemence çalmayı, giyinmeyi iyi bilip; yemeye, içmeye, meraklı olsakta, eğer fındığımız para etmezse veya beklentilerimize cevap vermezse tutunacak başka bir dalımız olmadığını, bir birimize sahip çıkıp birlikte hareket etme kültürümüzü geliştiremediğimiz sürece Trabzon, Samsun, üstüne de Ordu’yu koyduğumuz 3.büyük şehirin kapısında odacı olarak günümüzü gün ederek ömrümüzü şahsiyetimize göre geçirip gideriz, bu dünyadan vesselam