“Dünyada eğitimden pahalı tek şey eğitimsizliktir” ( Kennedy)
Bilimsel olarak birçok tanımı yapılan eğitimin klasik bir görüşle amacı “…belirlenen hedefler doğrultusunda iyi yurttaşlar yetiştirerek, toplumun işine yararlı kılmak” tır.
Bir ulusun var olma nedeni olarak da tanımlanmakta, ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal kalkınmanın itici gücü olarak görülmektedir.
Temel insan hakkı olan eğitim, bir ülkenin insanı, bugünü ve geleceğine yapılan en önemli yatırımdır.
Gelişmişlik ve çağdaşlığın göstergesi toplumun genel eğitim düzeyidir.
Dünyada her alanda çok hızlı, hatta baş döndürücü bir hızla dönüşüm ve değişiklikler yaşandığına tanık olmakta, tüm alanlarda yapılan bu değişiklikleri izleme ve uygulamada zorlanmaktayız.
Çağa ayak uydurabilmek, gelişme, yenilik ve değişimleri izleyebilmek için eğitim sistemlerinin günün koşullarına uygun yenilenmesi gerekir.
Hızla yenilenip üretilen bilgiye ulaşma ve kullanma becerilerini almış olduğumuz eğitimle ihtiyaçlarımızı karşılamada kullanabildiğimizde hedefleri yakalamak kolaylaşacaktır.
Eğitimin asıl öğesi insanın, bilgi ve toplumla olan ilişkilerindeki yeni yapılanmalar, kişilerin niteliklerinin de değişmesine neden olmaktadır.
Önemli olan uluslararası platformda daima var olup, söz sahibi olabilmektir.
Bunu başarabilmenin koşulu ise bilgi toplumu özelliklerini yakalamaktan geçmektedir.
Eğitim, toplumun tamamı tarafından tam olarak algılanmazsa belirlenen hedeflere ulaşmada, düşünce üretmede zorluklar yaşanacaktır.
Böyle bir toplumun istenilen düzeye gelebilmesi neredeyse olanaksız olacaktır.
Dünyada güçlü olmak isteyen her ülke geleceğini garanti altına alabilmek için yatırım yapmakta, devlet ve topluma içten bağlı bireyler yetiştirerek, değişimi kolay yakalayabilme, üretimde kullanma amacıyla eğitime öncelik vermektedirler.
Bireylere eğitim yoluyla belli nitelikler kazandırdıktan sonra, karşılaştığı sorunları kolayca çözmeleri, her konuya duyarlı olan ve sorumluluk taşıyan yurttaş olarak, tüm alanlarda üretken olmaları, ülkenin ihtiyaç duyduğu üretimi gerçekleştirmelerine katkıda bulunmaları sağlanmış olacaktır.
İçersinde bulunduğumuz yüzyıl bilgi ve değişim çağı olarak tanımlanmaktadır.
Sorunların belirlenmesi ve çözümünde kullanmak için, bilgi üreterek çağdaş eğitimin temellerini öğrenmeye, düşünmeye, yaratıcılığa, üretkenliğe dayandıran toplumlar her alanda etkin ve etkili olmuşlardır.
Gelişmiş ülkelerin dünyada söz sahibi olmalarındaki en büyük nedenlerden birisi, eğitim aracılığı ile insan kaynaklarına yaptığı yatırımdır.
Bilgi dayatması ve yüklenilmesi devri sona ermiştir.
Günümüzde ön planda tutulma ve uygulanmaya çalışılan, bilginin kalıcılığı, bireyle bilgi arasındaki bağın çok kuvvetli kurulmasının benimsenmesidir.
Bireylere eğitim yoluyla belli yetenek ve beceriler kazandırılsrsk, nitelikli elamanlar olarak yetiştirilip, üretimin belli alanlarında görev almaları sağlanıldığında, hedeflere ulaşmak daha da kolaylaşacaktır.
Böylece, ülkenin gereksinimi olan üretim gerçekleştirilmiş, toplumun mutluluğuna katkıda bulunulmuş olunacaktır.
Bunu başarabilmek için siyasal, toplumsal, kültürel bütünleşme ve değişmenin en önemli araçlarından olan eğitime herkesin gereken değeri verme görevi ve sorumluluğu bulunmaktadır.
Ülkemizin gelişmesine yapacağımız en büyük katkının, insan kaynaklarına yapılan yatırımla mümkün olacağının bilinmesi gerekir.
Her alanda görülen kalitesizlik, verimsizlik, üretimden kaçma, duyarsızlık, ezbercilik, kopyacılığın önüne geçebilmek önceliğimiz olmalıdır.
Bunun için dünyadaki hızlı değişim ve gelişmeleri yakından izlemek zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Olması gereken, bilgiye sahip çıkılıp, kalıcılığının sağlanması, insanla bilgi arasındaki bağın güçlü kılınması ve yaşamın her aşamasında (eğitim, sağlık, siyaset, ekonomi, tarım, teknoloji, sosyal ve kültürel gelişme vb.) kullanılmasıdır.
Bu anlayışı eğitimin sistemimize yansıtamaz, akıl ve bilim önceliğimiz olmazsa özgür, üretken bireyler yetiştirmede zorlanır, ülkeler arasında yapılan rekabette çok gerilerde kalırız.
Böylece eğitimden sağlığa, tarımdan üretime, siyasetten toplumsal uzlaşmaya, kültürden belirli kavram ve değerlere sahip çıkmaya değin, yaşamımıza doğrudan etkisi bulunan her alanda yaşanan sorunlar üzerinde tartışmak, daha da tehlikelisi çatışmaktan öteye gidemeyiz.
Kimseye danışılmadan, hiçbir hazırlık yapılmadan, sadece geçmişe dayalı hırs, rövanş alma anlayışı ve siyasi dayatmadan ibaret, ”ben dedim oldu” denilerek uygulamaya konulan 4+4+4 uygulaması tam bir başarısızlıkla devam etmektedir.
Bu uygulama, eğitimde kısmen de olsa elde edilen kazanımları geriye götürmüş, ülkemizi ileriye taşıyacak nitelikte değildir.
Ülkemizin yarınları için yetiştirmeye çalıştığımız insanları, çağdaş normlarla donatılmış eğitimi aracı kılarak geleceğe hazırlayamazsak duyarsız, üretimden kaçan, biat eden, sorgulamayan, eleştiriden yoksun, güçlü gördüklerine kayıtsız koşulsuz teslim olmuş, demokrasiden nasibini alamamış bireylerden oluşan bir toplumla karşılaşırız ki, asıl tehlike bu olacaktır.
Tüm alanlarda kalkınmanın en temel unsuru, bir ulusun geleceğe umut ve güvenle bakabilmesinin ön koşulu olan eğitim aracılığı ile, Önderimiz M. Kemal Atatürk’ün gösterdiği “…çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılması…“ hedefini yakalamak için, her birey kendisine düşen görevin bilincinde olmalı, sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çaba göstermelidir.
Başardığımız takdirde, gelecek nesillere yaşayabilecekleri daha mutlu bir Türkiye bırakmak olan görevimizi yerine getirmiş oluruz.
Aksi durumda hiç hak etmediğimiz bugünleri çok ararız.