Diyorum ki…
Şey diyorum…
Hani diyorum…
Şu diyorum…
Hay Allah, cesaretimi toplayıp da bir türlü söyleyemiyorum!
Yani demek istiyorum ki…
Hani ülkemizin Güneydoğu diye bir bölgesi vardı da…
Sorunları tartışa-tartışa bitirilememiş…
Yaraları bir türlü sarılamamış…
Sarılamadığı için yaraları kabuk bağlamış bir bölgemiz insanları vardı ya!
Allah, Allah ne oldu bana…
Niye patinaj yapmaktan kurtulup da, bir türlü konuya giremiyorum ben!
Aslında söylemek istediğim gayet basit.
Demem o ki; bir kereliğine olsun ülkemizin o bölgede yaşayan halklarının yerine koyalım kendimizi de, şöyle kısa bir düşünce yolculuğu yapalım demek istiyorum…
İsterseniz ’empatimizi’ daha da kolaylaştırmak için şöyle bir halk özdeyişi ile girelim konuya…
Hani çoğumuzun ağzında pelesenk olmuş bir söz vardır ya; “Ne İsa’ya yaranabiliyorsun, nede Musa’ya”
Yani bir başka ifadeyle; ‘İki cami arasında beynamaz’ durumuna düşmek!
Sanırım Güneydoğu bölgesinde yaşayan halkımızın durumu da biraz buna benziyor gibi geliyor bana…
Ülkemizin diğer bölgelerinde de olduğu gibi bu bölgemizde de inanç ve mezhep farklılıkları olduğu gerçeğine sanırım kimsenin bir itirazı yoktur…
Eh, birde buna ırki kimlik farklılıklarını da ekleyiverin…
İşte yarım asra yakındır bu farklılıkların kavgası veriliyor bu bölgede…
Konunun öncülüğünü mü kimler yapıyor?
Vallahi bu konunun uzmanları dururken böyle bir sorunun yanıtını bana vermek düşer mi bilmem ama ben şöyle kabaca (kafama göre) bir tahminimi söyleyecek olursam; Güneydoğu’da terör, katliam, kavga ve savaşın içinde kimler yok ki!
CIA sı var…
MOSAD ı var…
SAVAK I var…
MİT i var…
Mitolojisi var….
Var oğlu var…
Kimler yok ki!
Bugün Ortadoğu ve Güneydoğu coğrafyasında yatıp-kalkan ne kadar farklı terör örgütü varsa, her birisinin bir ağababası ve finansörü, Sponsoru var…
Halkın neyi mi var?
Halkın hiçbir şeyi yok…
Halk iki derede, bir arada kalmış vaziyette!
Sırtını ‘dağlara’ yaslasa bir bela, çıkmasa bir bela!
Ağalara yaslanmayı düşünse bin-bir bela!
Devletime yaslayım dese; içindeki kuşkuyu çıkaramamış ki hala!
E, şimdi bu savunmasız ve arada kalmış halk ne yapacak?
Aşağı tükürse bıyık, yukarı tükürse sakal!
İki cami arasında beynamaz misali ortalık yerde dolaşıp duruyor…
“Ortalık yerde dolaşıp duruyor” dedimse, sözün gelişi söyledim…
Yoksa ortalık yerde dönüp dolaştığı falan yok, tam tersine ortalık yerde ayakları birbirine dolaşıyor!
Nasıl bir fırsat yaratıp da, nerelere kaçacağının hesabını yapıyor…
Kaçabilenler zaten kaçabilecekleri yere kadar kaçmışlar…
Bizim ‘kaçmayı hesaplıyor’ dediğimiz dışarıdan sarılıp da, abluka içine alınmış garibanlardan söz etmeye çalışıyorum…
Hani gazetelerde fotoğraflarını görmüşsünüzdür ya…
Elde-avuçta ne varsa sırtlayıp ve elinde de (benden size tehlike gelmez dercesine) havada beyaz bez parçası sallayan vatandaşlarımız var ya, işte ben onlardan söz etmek istiyorum…
Hani bu karda-kışta nereye gideceğini bilmeyenlerden…
Hani şu çoluğunu-çocuğunu peşine takıp da gedeceği yerin adresini önceden bilmeyenlerden söz ediyorum…
Hani diyorum; şu mevsimlik işçiler olarak oraya-buraya göç eden, Kürk kökenli bizim yurttaşlarımızdan söz ediyorum…
Bu tarım emekçisi Kürt Yurttaşlarımız, pamuk toplama zamanı gelince nereye doğru yol alacaklarını biliyorlardı…
Zeytin toplama zamanı geldi mi, hangi tarafa gideceklerini biliyorlardı…
Fındık toplama mevsimi geldi mi ezbere gidiyorlardı gidecekleri yere…
Ama şimdi bu kara-kışta nereye gideceklerini bilmiyorlar…
Spontane bir şekilde evlerinden çıkıp, bir yerlere sığınmaya çalışıyorlar…
Çünkü onlar keyfinden değil, ölüm korkusundan kaçıyorlar…
Bir gün daha fazla yaşamayı arzu ettikleri için terk ediyorlar bölgelerini…
Yok, yok…
Bunlar Suriyeli göçmenler değil…
Iraklı göçmenler de değil…
Afganlı göçmenler hiç değil…
Pakistan, Kırgızistan, göçmenlerini ise çoktan yerleştirdik bir yerlere…
Bu dışarıdan gelen ‘dış’ göçmenler!
Birde bizim Güneydoğudan adresi belli olmayan yerlere kaçanlar, daha doğrusu kaçmak isteyenler var ki, bunlar bizim öz-be öz iç göçmenlerimiz!…
İşte bu ‘iç göçmenlerimiz’ bir türlü kendilerine yer bulamıyor!
Daha doğrusu bu kendi öz göçmenlerimiz kendilerine kaçacak bir yer arıyor!
Yalan mı?
Sözlerimde eksiklik olduğunun farkındayım da, herhangi bir fazlalık var mı?
Hadi…
Sadece ve sadece sizlerden iki dakikalığına bir ricada bulunuyorum…
Şöyle iki dakikalığına çoluğumuzla-çocuğumuzla kendimizi bu mağdur yurttaşlarımızın yerine koyalım ve üzerinde de azcık düşünelim…
Bu iki arada, bir derede kalan yurttaşlarımızın yerinde biz olsaydık, acaba ne gibi içsel tepkilerimiz olurdu?
Dışa vurmak istediğimiz tepkilerimiz ne olurdu?
Ben düşünmeye başladım bile…
Fazla gecikmeden sizde başlayabilirsiniz…