1 KASIM 1928 LATİN HARFLERİ GELİYOR ARAP HARFLERİ YERİNE UĞURLANIYOR

1 KASIM 1928 LATİN HARFLERİ GELİYOR ARAP HARFLERİ YERİNE UĞURLANIYOR

 

Cumhuriyet kuruluyor…

Kurulur-kurulmaz yapılan inkılaplar birbirini takip ediyor.

Ve dünya ülkeleri arasında yer almak isteyen cumhuriyetçiler; bir bölgenin dili olan ‘Arap harfleri ve diliyle’ yolculuk yapmayı değil, kendi konuşma diliyle yol almayı hedefliyor…

Dünya milletleriyle ‘yazı diliyle’ köprü kurulmak isteniyor…

Mustafa Kemal, cumhuriyetin kuruluşundan üç yıl sonra, yani 1926 yılında yapmak istediği ‘Harf İnkılabı’ düşüncesini en yakın arkadaşı olan İsmet İnönü’ye açıyor…

Fakat her konuda çok güvendiği arkadaşı bunun yanlış anlaşılıp halk arasında kabulü zor olacağını düşünüyor…

Mustafa Kemal’de arkadaşının bu düşüncesine saygı duyuyor ve yapacağı bu ‘yeniliği’ zamanın akışına bırakmak istiyor!

Fakat sıradan bir insan değil, Mustafa Kemal bu…

Kafasına taktığı bir şeyi eğer yerine getirmezse rahatsız oluyor.

Bu nedenledir ki,kendini iki yıl zor zaptediyor!

Ve takvim yaprakları -1 Kasım 1928- yılını gösterdiğinde şöyle diyor;

“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz.

Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.

Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır.

Buna kesinlikle inanıyorum” der…

Ve 1 Kasım 1928 yılında TBMM’sinde kabul edilen yasayla Latin harfleri remsen kabul ediliyor…

O günden sonra gündelik yaşam içinde Arap yazı dili yasaklanır….

Bir an önce ‘Latin harfleri’ ile yazılıp-konuşulması için adeta bir seferberlik başlatılır…

Ve Latin harflerinin kabulünden sonra Mustafa Kemal Atatürk bir gece Sarayburnu’nda kendisini dinleyen halka şöyle konuşur;

“Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek…Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya. bütün yurttaşlara öğretiniz…

Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz…

Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun ancak yüzde/onu okuma yazma bilir, yüzde/doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerekir.” diyor…

Sanırım unutmamışsınızdır diye düşünüyorum…

Daha yakın bir zamanda unvanı Prof. olan bir zatı muhterem ne demişti; “Okuma-yazma yüzdesi çoğaldıkça beni afakanlar basıyor.” demişti öyle değil mi?

Aynen böyle demişti….

Eeeeee!

Ne diyeceksin birader!

İster; isteyen istediğini konuşur de…

İster;konuşma özgürlüğü var adam ne isterse onu konuşur de!

İster; ağzı olan konuşur de!

İstersen; adamın ağzı torba değil ki birader büzesin de!

Yok daha da olmadı;virüs sadece bilgisayarların içine girmez ya, toplumun içine de girebilir diye düşün!

Nasıl düşünürseniz düşünün…

Öyle ya, sizinde size göre bir düşünce özgürlüğünüz olmalı!

Her neyse…

O büyük insan Mustafa Kemal Atatürk, sadece 1 Kasım 1928’de Harf İnkılabı yapmakla yetinmemiş, aradan dört yıl geçtikten sonra 1932 yılında Türk Dil Kurumunu da kurmuş ki; bir an önce halkın içinde yaygınlaşmış olan yabancı sözcükler temizlensin de kendi öz dilimizle yazıp-çizelim ve konuşalım…

Kendi dilimizde dünya ülkeleri arasında köprü kuralım demiş…

Demiş demesine de, takvim yaprakları 12 Eylül 1980 tarihini gösterdiği günlerde Kenan Evren denilen zatı muhterem (artık kime hizmet ediyor veya etmek istiyorsa) Türk Dil Kurumunun kapısına kilit vurma gereğini hissetmiş!

Hatta 12 Eylül’ün kahraman komutanı (!) hızını alamamış olacak ki; bütün okullara ve devlet dairelerine resmi yazılar göndererek; Türk Dil Kurumunun yaygınlaştırmaya çalıştığı;”olanak, olası ve yanıt gibi vesaire…” buna benzer birçok sözcüklerin kullanılmasını yasaklayıverdi…

Şimdi özetleyerek şöyle sonlandıracak olursak;

Mustafa Kemal Atatürk, bölgesel Arap dili alfabesini kaldırdı ve yerine Latin harflerini getirdi de ne oldu?

Günümüzde Arap harfleriyle yazmak isteyenler çoğalmadı mı?

Hatta Arap diliyle yazıp-çizmeyi özendirip, çoğaltmak için Meclis çatısı altında bulunan bazı zevatlar (tutmak istedikleri notları) Arapça yazarak tutmuyorlar mı?

Geride bıraktığımız karanlık tünelin içine tekrar geri girmek için çırpınanlar yok mu sanıyorsunuz?

Ha, şimdi belki birde haklı olarak diyeceksiniz ki; “Yahu hocam, peki Arap harfleriyle yazıp-konuşmaktan bir ara kurtulduk da ve daha sonra -yağmurdan kaçarken, doluya tutulduk- misali kendi dilimizden uzaklaşıp, batılıların gündelik konuşma diline özenip, kendi dilimizi tekrar kirletmedik mi? diyorsanız da…

İnanın sapına kadar haklısınız!

Gördünüz mü bakın ben bile argo bir sözcük olan ‘sapına kadar’ deyimini kullanmakta bir sakınca görmedim!

Demek ki benimde bellek altım iyiden iyiye kirlenmiş öyle ya!

Amaaaan!..Vallahi ‘kal’ geldi bana!

Ama öyle değil mi babişkom!

Veya canikom!

Her neyse, en iyisi Çaaavvvv! diyerek vedalaşalım derim…

Bir başka sohbette buluşmak üzere Bay, bay!…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?