YENİDEN VİRA BİSMİLLAH

YENİDEN VİRA BİSMİLLAH

Amentü’nün gereği, inandığımız değer ölçülerini hayata yansıtmak, bir başka deyişle hayata uyguladığımız kriterlerin Kitaba ve Sünnete uygun olması için mücadele etmek Müslümanlar olarak görevimizdir. Görevi, mevcut şartlar altında ifa etmek öylesine meşakkatli ve zor ki izahı mümkün değil.
Hayatı iman ve cihad olarak kabul etmek, emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münkeri (iyilikleri emr ve kötülükleri men etmeyi) vazife addetmek Mü’min oluşumuzun gereğidir, şiarıdır ves’ selam. Öyle ya, tüm zamanların ve mekânların biricik efendisi, Nebilerin Nebisi, iki cihan serveri, rahmet ve merhametin timsali (sav) buyuruyor ki: Her hangi bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltiniz(bu görev emir sahiplerinin yani idarecilerindir), buna gücünüz yetmezse dilinizle düzeltiniz…(bu görev ilim adamlarının, ulemanındır). Anlaşılacağı gibi, el ile kötülükleri önlemek için iktidara gelmek, emir sahibi olmak gerekir ki, bunun için de tabanda bir takım siyasi çalışmalar yapmak lâzımdır.
İşimiz o kadar zor, yükümüz çok ağırdır. İnancınız gereği kötülükleri, çirkinlikleri elinizden geldiği, dilinizin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyorsunuz, düzeltmek istiyorsunuz ya… Tam bu esnada İslâm’ı zikir, dua ve ibadetlerden ibaret zanneden cehalet abidesi ham sofi ellerini oğuşturuyor ve “Efendi Hazretleri dedi ki…” diye söze giriyor. Soruyorsunuz, ne dedi? Cevap manidar: “Siyasete karışmayınız” dedi. Ayıkla pirincin taşını… Bu etaptan sonra Ayet okusan da boşuna, Hadis okusan da boşuna. Anlamıyor musun kardeşim? Efendi Hazretleri ne demişse doğrudur, Allah’ın verdiği nefesi boşa harcama! Biliniz ki, idareden-siyasetten uzak duranları birileri elbet idare eder, ama nasıl? Müslümanlar sistemi İslâmîleştirirlerse yaşayışları Asr-ı Saadet gibi olur, aksi halde asr-ı felaket olur. İdarecilerin de Müslüman olup-olmamaları fazla da işe yaramaz, bu gün olduğu gibi…
Ümmetin başına ne felaket gelmişse, idareyi başkalarına devrettiği, siyasetten uzak kaldığı içindir. Efendi Hazretleri gerçekten böyle demişse ya cehaletindendir, ya da ihanetindendir veya yüklü miktarda menfaat sağlamıştır; başka bir ihtimal yok. Zira bu hâl bu tavır müslümanca değildir, mü’minlere yakışmaz. Cümle alem bilir ki, zikir erbabı olmak, cihadı terk etmeyi gerektirmiyor. Çünkü; zikir ile cihad et ile tırnak gibidir, birbirini tamamlar. Aksi halde adama sormazlar mı? Allah Rasülü (sav) siyasi mekanizmaları kullanarak, Medine İslâm Devletini kurmadı mı? Ölünceye kadar Devlet Başkanlığı görevini yürütmedi mi? Hulefâ-i Raşidîn hilafeti üstlenmek ve ifa etmekle hata mı yaptılar? Ya medar-ı iftiharımız Osmanlı padişahları? Konuşun Efendiler, cevap verin sahte Hazretler. niçin okumazsınız. Bir mürşid-i kâmilin nezaretinde tarikat ehli olmak nefis terbiyesi açısından elbet gerekir. Ama o güzide ve mümtaz kurumları bu cahil-cühela takımı ne hale getirdi görüyor musunuz? Bir-iki istisnayı bir tarafa koyarsak, canımız-ciğerimiz tarikatları sistemin uşakları nasıl barikata dönüştürdüler farkında mısınız?
Anestezi uzmanları cerrahi müdahalenin durumuna göre hastaya narkoz verirler. Müslümanları uyuşturma merkezlerinde bize öyle bir narkoz verdiler ki, 50 yıl 100 yıl geçse de ayılacak halimiz, konuşacak mecalimiz kalmadı, yazık hem de çok yazık. Böylece her musibete müstehak hale geldik, nitekim bu sıralar Alem-i İslâmın başına gelen belalar bu sebeptendir.
Allah’a kul olmayı reddedip, küresel emperyalizme gönüllü köleliği marifet sayanlara özgürlüğün faziletlerini anlat bakalım, eğer gücün yeterse. Küfrün, şirkin, nifakın ve zulmün işgal ettiği rezil mekânda manen ölü olduğu halde, yaşadığını zanneden canlı cenazelere, yaşayan ölülere söyle bakalım, ne söyleyebilirsen! Tevhid esasına, ümmet şuuruna dayanmayan; kardeşliği ve adaleti esas almayan her irade zalimdir ve her Müslüman adaleti tesis etmek, zulmü yok etmek için mücadele etmeye-cihada mecburdur. Birilerinin zalim, facir, müşrik veya benzeri sıfatları taşıması için isimlerinin illa da Ebu Cehil, Ebu Leheb, Obama, Firavun, Nemrud, Saddam veya Esad olması mı gerekir? Müslüman’a zulmedenin adının Hasan, Ali, Mehmet vs. olması o zalimin günahını örter mi? Veya bu duruma Müslüman’ın sessiz kalması caiz mi? “İyi ama o hadisin son şıkkını söylemedin” demeyiniz, sakın ha. Müslüman akıllı, şuurlu, uyanık ve faal olur. Tüm gayret ve çabalarına rağmen eli ve diliyle kötülüklere mani olamayanlar kalben buğzeder, ama bu imanın en zayıf noktasıdır, acizlik Müslüman’a yakışmaz. Buna da evet desek, yine de durum vahim. Bir takım dindar insanlarımız, din görevlilerimiz, tarikat mensubu zevat-ı kiram, mütedeyyin kişiler, cemaat-tarikat ve dahi kanaat önderleri dünyalık derdine düşmüş, nal toplamakla meşgul. Bu acınası insanlar cihad şuurundan yoksun, tevhid bilincinden mahrum, kardeşlik hukukundan bîhaber; adeta insanları narkozlayarak uyuşturan, kurda-kuşa yem eden, küresel emperyalizmin ve ırkçı Siyonizm’in gönüllü fedaileri, çağdaş köleler, zavallı yaratıklar var ya… Eliyle, diliyle kötülükleri önlemeyi ve buna gücü yetmediğinden kalben buğz etmelerinden vazgeçtik, bu zevat-ı muhteremler zalimlere, temeli inkâra ve şirke dayalı zulüm düzenlerine kan ve can veriyorlar, milyonlarca gafil Müslümanı peşinden sürükleyip, dolgu malzemesi olarak kullanıyorlar.
Ne olacak Müslümanlar halimiz? Mahkeme-i Kübra’da kim olur yardımcımız? Gidiş nereye efendiler? Ne olur şu Kur’an-ın mealini düşünerek-anlayarak bir kez okuyalım insanlar. İmanımızı yeniden tazeleyip, nefis muhasebesi yapalım ve yola yeniden koyulalım kardeşler. Yaşadığımız hayatı, istikametimizi, duruşumuzu masaya yatıralım, kendimize çeki-düzen verelim beyler. Gök kubbe üstümüze düşmeden, görev ve sorumluluklarımızı hatırlayarak, tevbe-istiğfar ile yeniden vira bismillah diyelim haydin. Gazamız mübarek ola, Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?