YAYLALARA İLGİ GÜNDEN- GÜNE ÇOĞALIYOR  SERİNLEMEK İSTEYEN SOLUĞU YAYLALARDA ALIYOR

YAYLALARA İLGİ GÜNDEN- GÜNE ÇOĞALIYOR  SERİNLEMEK İSTEYEN SOLUĞU YAYLALARDA ALIYOR

Giresin il merkezi başta olmak üzere, ilçe ve yaylalarında günden güne yerli ve ‘yabancı’ gezginci sayısının çoğaldığı gözlemleniyor.

Ve daha önceki yıllara göre ise bu farklılık apaçık fark ediliyor.
Ki, bu ‘farklılığı’ geçtiğimiz günlerde İl Kültür ve Turizm Müdürü; Kemal Gürgenci’nin;
“İlimizde geçtiğimiz yıllara göre turizmde yüzde-kırk bir artış var” demeci de zaten bizim gözlemlerimizi de doğruluyor…

Gerçekten de ilimiz merkezi başta olmak üzere gün geçtikçe yayla turizminde bir canlılık göze çarpmaya başladı…
Kim bilir belki; sahilde sıcaktan bunalan soluğu yaylalarda alıyor!
Belki kentin karmaşasından ve beton yığınlarına bakmaktan gözü yoruluyor!
Belki de stresten uzak kalmak için, kısa süreliğine de olsa huzuru ve rahatlığı yaylalarda buluyor…
Kim bilir belki de; bir zamanlar koşarcasına kaçıp terk ettiği bu yöreleri özlüyor!
Ve ‘gezginci’ olarak dededen kalma baba ocağını gezmeye geliyor!

Ki, Giresun yaylalarının hangisini ziyaret ederseniz-edin, her birisi birbirinden güzel ve her birisinin birbirinden farklı güzelliklere ve özelliklere sahiptir…

Amaaaa!…
Ama şunu da hiç kıyıya-köşeye saklanmadan hemen ifade etmeyiz ki;Yaylalarımızın doğal güzelliğinin ötesinde eskiden olduğu gibi ve “doğal beslenmek” için o eski -hayvansal doğal gıdalar; ne yazık ki, eksik olduğu gibi var olanları da bir hayli yüksek fiyata satılıyor…

Yani ‘Izgara’ elinizi değil, cebinizi yakıyor!
Ve yanına yaklaşamıyorsunuz!
Hadi çoluk-çocuk ‘tadımlık’ da olsa bir-iki kilo et alıp yiyelim bari deseniz bile; birdenbire karar veremiyorsunuz!
Ancak kılı-kırk yararak karar verebiliyorsunuz!
Yani yaylalarda ızgara üzerinde bir-iki kilo et yemeye kalksanız; ay sonunu zor getiriyorsunuz!

Çünkü et fiyatları çok pahalı…
Niye pahalı?
Çünkü yaylalarda göç kalmamış ve bütün göç gurbete yollanmış!
Eh, bütün göç köyü boşaltır gurbete yollanırsa; haliyle hayvan yetiştiriciliği de yok olup, dibe vurmuş…
Ve dışarıdan getirilip satılan ‘et fiyatlarıysa’ haliyle el yakıyor!

Ama eskiden öyle miydi?
En yoksulunun bile kapısında iki ineği, bir danası ve en azından üç toklu’su olurdu…
Orta halli ailelerin en az beş-altı ineği ve 30-40 koyunu olurdu…
Daha zengin ailelerin ise sürü-sürü ineği ve sürü-sürü koyunları ve keçisi olurdu…
Eh, haliyle bunlar olunca; hayvansal üründe bir hayli bol ve bir o kadarda ucuz olurdu…

Yani demem o ki, yaylalara gidenler; kekik kokulu et yemeye …
Mis kokulu tereyağlı-peynir yemeye giderdi…
Yaylalara gitmek isteyenler; üzeri parmak kalınlığında kaymak bağlamış yoğurt yemeye giderlerdi…
Sahilin sıcağından kaçıp da, yaylaların serinliğine gitmek isteyen gezginci;yaylaların soğuk suyunu içmeye gittiği gibi; aynı zamanda rakısını soğuk suyla bulandırmak için giderdi…

Ve ne yazık ki, ve üzülerek belirtmemiz gerekir ki; yaylalarımızda şimdi bunların ancak yaşansa-yaşansa yüzde-onu veya bilemedin yüzde-yirmisi yaşanabiliniyor…

Çünkü eskiden olduğu gibi yaylalarda göç yok…
Eskiden yaylalarda görülen nüfus yoğunluğu gurbet-ele göç etti!
Ve haliyle yaylacılık da, hayvancılık da bitti…

Peki, ne olacak?
Yörenin yerleşik insanı gurbete göç ediyor…
Boşalan yaylanın en güzel yerlerine (yavaş yavaşta olsa) turizm tesisleri yapılıp, işletmeye açılıyor…
Ama gittikçe çoğalan ‘turizm gezgincileri’ için yöresel beslenmede zorluk çekiliyor…

Acaba diyorum; mademki yaylalarımızda ‘yayla turizmine’ duyulan ilgi günden-güne çoğalıyor…
Ve bu gezgincilerin (yaylaya özgü) beslenmeleri yöre insanının öz üretimi ile değil, tam tersine dışarıdan satın alınıp getiriliyor…
Ve böyle bir uygulamadan da yöre insanı hiç mi hiç yararlanma şansına sahip olmuyor…

Ve yine diyorum ki; geçmişte bir şekilde gurbete göç etmiş yöre insanını (üretim planlamasının alt yapısı yapılarak) geriye dönmeleri sağlanamaz mı?

Yani bir zamanlar bu topraklardan göç edip de, gurbet ellerde aç-arık, boğaz tokluğuna çalışan ve geleceğe dair hiçbir sosyal güvencesi olmayan bu ‘gurbet göçerlerini’ geriye getirmenin bir yöntemi ve çaresi yok mudur dersiniz?

Hani işte o zaman turizmin kapılarını ‘turizme-turizm’ gibi açarız da onun için böyle diyorum…

Ama şimdi sizde diyeceksiniz ki; “kim dinler seni be kardeşim!”
“Sen büyüklerimizden daha mı iyi bileceksin!”
“Üstelik sen olsan-olsan zurnanın son deliğisin!”
“Ha birde ve asıl önemlisi; büyüklerin işine karışılmaz haddini bilmelisin!”
Eh, benimkisi de umut işte!…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?