SU GİBİ TÜKENEN ÖMÜR

SU GİBİ TÜKENEN ÖMÜR

Estik,gürledik ,fırtınanın gözünden öptük de uyandık .Güneşi gördük…
O’zaman günaydın hayat .
Ne garip su gibi geçen ömürde günle yarışır olduk.Oldukta ne oldu .Günlerin, ay’ların hatta yıllardan bir hesap çıkarmadan gündeme bomba gibi düşen haberlerin gölgesinde “aslan” kesildik .vazgeçtim “hayat” ..bu sıralar sadece kendimle meşgul olmak istiyorum .Yolunu unutuğum sinemaya gitmek ,sahilde yürümek hatta özlediğim mis gibi çay bardağının model olduğu fotoğraflar çekmek istiyorum..Sararıp yere düşen yaprakların üstünde gezinirken çıkan hışırtı sesleri ile aşk’a inat dans etmek istiyorum..Sonra avuç avuç yaprakları kucaklayıp havaya savurmak istiyorum.Banane dercesine haykırmak istiyorum. Ne istediğini bilmeyen dünyanın en güzel varlıkları deliler gibi aşık olmak yetmedi gelmişine geçmişine sövmek istiyorum.Bir bakın gelmişe geçmişe ..İyi adamlar birbir yok olurken kendilerini çok iyi ve akıllı görenlerin yaptıklarına .Memleket ölmüş biz garibanlardan başka ağlayan yok…
Konuşmak kültür işidir. Maalesef çoğu zaman konuşmacıların konularını başkaları hazırlar..Ya da kulaktan kulağa yayılır.Yayılırda dinlemesi yine garibanlara düşer…Gündeme damga vuran öyle karmaşık olaylar varki !
Kesin bunlar biinçli diyorum .Yoksa bu kadar havada uçan sözler sahipsiz olabilir mi.?
Giden canlar geri gelmeyecek ise kalanların canları bu kadar kıymetsiz olmamalı.
Hırs,kin,öfke sanki çuk diye “dünyanın ” üstüne oturmuş ..Tek lider benim dercesine fırıldak gibi dünyayı döndürüyor …Ey insanlık ne yaparsan yap “aşk” ile yap.Belki o zaman dünya keyiften dönerken insanlar bir hoş seda ile tüm kötülükleri unutur..
Kıssadan hisse ile bir yerde okuduğum çok güzel bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum…
Bir daha “GÜNAYDIN ” Hayat …
ÇOK UZUN BİR HİKAYE AMA LÜTFEN OKUYUNUZ….Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmışlar. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü def edemez. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir.
Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: “Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.” Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “görmedim” der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
“Çok teşekkür ederim” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın”
“Önemli değil” der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar.
“Bir dakika” diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok.”
Köylü şaşırır: “Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.”
“Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur” der kurt.
“Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.” Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. “Ne vefası” der kısrak, “Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaslanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu…”Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. “Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim” der köpek, “Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime, koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur…” Kurt köylüye döner, “İşte gördün” der. Köylü de son bir çabayla “Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye” diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. “Her şeyi anladım da” der tilki “Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?” Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle görmeden inanmam…” İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner “Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın” der. Tilki de “Benim için bir zevkti” diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
“Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş… “

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?