ÖĞRETMENE HER YER OKULDUR NEREDE OLURSA OLSUN OKUTUR

ÖĞRETMENE HER YER OKULDUR NEREDE OLURSA OLSUN OKUTUR

Merhaba sevgili canlar,
Merhaba sevgili dostlar,
Tanıdık tanımadık tüm insanlara merhaba…

Sevgili sayfa arkadaşlarım,
Sizlerinde bildiği gibi 1928 yılında ‘harf devrimi’ yapılmıştır.
Aynı yıl içerisinde hem ‘eğitim seferberliği’ ilan edilmiş ve hemde 24 Kasım tarihinde Mustafa Kemal Atatürk yeni harfleri öğretmek için -elinde tebeşir- ‘Yazı Tahtasının’ başına geçmiştir.

Ve Atatürk’ün bir öğretmen gibi ders verdiği için kendisine simge olarak ‘Baş öğretmen’ denilmiştir…
12 Eylül faşist darbecileri de bu özel ve güzel günü ’24 Kasım Öğretmenler Günü’ olarak ilan etmiştir…

Ve o günden sonra ‘Öğretmenler Günü’ sayımız;
16 Mart, 17 Nisan ve 24 kasım olarak (3) üçe çıkmıştır…

Ancak resmi olarak ilan edilen ‘Öğretmenler Gününün’ sayısı kaç olursa olsun; ben 365 günün öğretmenlere saygı ve sevgi günü olmasını yeğlerim…

Çünkü öğretmenlik mesleği; egemen çevrelerin içtenlikten uzak attığı palavralar ve nutuklardaki gibi değildir…
O; gönüllerde ve yürektedir…
Öğrencilerini siyah-beyaz ayrımı yapmadan sevmektir…
Karanlıkları aydınlatacağım derken; mum gibi erimektir…

Siz bakmayın ve üstelik fazla kulak asmayın yönetsel güçlerin;
“Öğretmen kutsaldır”
“Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” dediklerine…
Üstelikte hiç mi ‘hiç’ inanmayın…

Hepsi palavra atıyor…
Hepsi işkembeden atıyor…
Hepsi de yalan konuşuyor…
Kısacası; inançsız ve cilalı sözlerle ‘günü’ kurtarıyor..
Daha doğrusu kurtarmaya çalışıyor veya da kurtardığını sanıyor.

Yok eğer gerçekten dedikleri gibi ‘öğretmeni’ kutsal terazilerinde tartmış olsalardı ‘öğretmenlik mesleği’ bu kadar yerlerde sürünür müydü?

Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi eğer öğretmene gerçekten değeri verilmiş olsaydı…
Sıradan kör bir cahil bir vatandaş bile; “hiçbir şey olamadın, bari öğretmen olsaydın” diye -alaya alır- bir değerlendirme yapabilir miydi?

Eğer öğretmene günümüzde Atatürk’ün verdiği değer verilseydi; her türlü sıralamada bir mollanın ve cami imamının arkasında kalır mıydı?

Gerçekten attıkları nutuklardaki gibi öğretmene ve eğitim değer verilseydi; köy okulları kapatılır mıydı hiç?
Atanamayan öğretmen sayısı 450 bini bulur muydu?

Öğretmen günlerinde nutuk atan yönetsel erkler (köylerde nüfus kalmamasına rağmen) bir camiyi üçe-beşe çıkarırken…
Hastanelere ve oto garlara kadrolu imamlar ataması yaparken;

Kuru-kuruya kutsadıkları öğretmenleri ‘ücretli-ücretsiz, taşeron sözleşmeli’ yöntemlerle adeta öğretmenlik mesleği ile dalga geçiyorlar…

Halbuki o ‘öğretmenlik diplomasını’ eline alanlar, öğrencileriyle bir an önce buluşmak için can atıyorlar…
Görev alma ve tama şekilleri nasıl olursa-olsun; öğrencileriyle buluştuktan sonra; onları bilgiyle buluşturmak için var gücüyle çalışıp, gecesini-gündüze katıyorlar!

Tıpkı (görselde resmini paylaştığım) Siirt’in Baykan ilçesinde öğrencilerini gün ışığına çıkaran Özge Altundaş öğretmen gibi…

Hava güneşli…
Yazdan kalma bir gün var dışarıda…
Alıyor öğrencilerini Özge öğretmen, çıkarıyor güneşe…
Oturuyorlar yaşlı bir ağacın gölgesine…
Açıyorlar ders kitaplarını…
Ve birlikte ders işliyorlar…

Özetleyerek sonlandıracak olursam;
Sizlerinde farkına vardığınız üzere, ben daha 24 kasım günü gelmeden ‘Öğretmenler Günü’ üzerine ‘öğretmen konulu’ yazılar yazmaya başladım bile…

Sanırım bu erken davranışımı yadırgamazsınız…
Çünkü aradan kaç yıl geçerse geçsin; eğitimcilik, öğretmenlik duygularını bir türlü silip atamıyorsun…
Ve hala -azda olsa- o heyecanı yaşıyorsun…

Son söz;
Selam olsun;
Yüreği insan ve yurt sevgisiyle atan öğretmenlere…
Selam olsun;
Karanlığı dağıtmak için bu yolda kendini feda edenlere…
Selam olsun;
Aklın ve pozitif bilimin yolunda yürüyenlere…
Binlerce selam olsun…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?