Bir zamanlar güneşin parlak doğduğu. Bütün ışınları ile her yeri aydınlattığı. Kelebeklerin uçuştuğu, kuşların yeşil dallarda yuvalarını yaptığı,daldan dala uçuşup şarkılar söylediği, kuzularının melediği ,ineklerinin otladığı,tabiatının dört mevsimi yaşadığı,insanlarının sayısız nimetlerle bezendiği bir ülkeydi Türkiye.
Derken kuzeyinde Kırım işgali ve Ukrayna iç savaşları nedeniyle patlayan bombalar,mermiler ve toplardan çıkan dumanlar; kuzeyli rüzgarların önüne düşüp öbek öbek ülkemizin üzerine gelivermiş.
Aynı tarihlerde güneyimizde bulunan Suriye ve Irak karışmış.O diyarlarda da art arda bombalar ve silahlar patlamış.Havaya yükselen toz ve barut dumanları güneyli rüzgarlarla Anadolu’muzun üzerine çöküvermiş.
Kuzey ve güneyimizde aralıksız süren savaşlar yüzünden gökyüzüne kalkan duman ve tozlar, ülkemizin dağ ve ovalarını kaplamış,vatanımızda insanlar göz gözü göremez hale gelmişler.
Böylece topraklarımız üstünde yoğunlaşmış kapkara toz ve duman tabakası oluşmuş,.bu yoğunluğa devletimizin fakirin yakması için dağıttığı kalitesiz kömürün kara dumanları da katkı sağlamaya başlamıştı.Artık güneşin yüzü parlamıyor.Kelebekler uçuşamıyor,kuzular meleşemiyor,kuşlar ötüşemiyordu.
Bu dumanın ve sisin kapladığı ülkede, sarayında oturan başkan; ortalarda görünmeyen,parlamentoyu, bakanlar kurulu ve başbakanını unutmuş, her kötü gidişin sebebi bunlardır diyerek “tek başıma tek başkan ben olmalıyım.Ülkeyi ben yönetmeliyim”.diyor.
Sisten görünmeyen,iletişim kurulamayan bu ülkeden Avrupa Devletleri diyalog umudunu kesmiş,ilişkileri sisin dağılmasına kadar “donduralım”demiştir.ABD ve Rusya gibi hatırı sayılır ülkelere ise giriş ve çıkışlarda kolaylık olması,aradıklarını bulmaları için; el fenerleri dağıtılmaya başlanılmıştır.
Dumanların altında kalan ülkede en fazla etkilenen ve isyan eden gurup ülkücüler olmuş. Bozkurtlar “Kurt dumanlı havayı sever” diyerek kendi geleceğinin çaresini aramaya koyulmuşlardır.Mevcut parti lideri yaşadığı ortama göre daha ferah ve güvenilir olan saraya sık sık gitmeye başlamış.Hatta orada ölünceye kadar kalacağı bir oda bile ayarlamıştır.
Her derde çare olarak arz edilen “gavur parası” kıtlığı başlamış.Bulunduğu yerden, değerinin karşılığının çok üstünde bir muamele görmüştür.
Sınırlarda güvenlik zafiyeti baş göstermiş.Çok tehlikeli örgüt üyelerinin geçişleri kolaylaşmıştır.Ülke kötü niyetli ajan ve provokatörlerin yuvası haline gelmiştir.
Büyük kentlerde ve kalabalık muhitlerde patlayan canlı bombalar yüzünden; yüzlerce insan kayıplarımız olmuş ve de olmaya namzet hale gelinmiştir.
Nereden geleceği belli olmayan ölümlerin çoğaldığı, puslu ortamlardan hoşlanmayan yabancıların terk ettiği ülkede; göğsünde beş yıldız takmış otellerin her biri göz yaşı dökmekte,eski şaşalı günlerini hayal etmektedir.
Park ve yolları dolduran otomobillerin faal olanları çıkardıkları kirli hava sebebi ile cezalandırılmış;bu cezalar karşılığı kendilerinden zam üstüne zamlar alınmaya başlanılmıştır.
Evlerinden dışarı çıkamayan ailelere ekstradan en az üç çocuk yapmaları tavsiye edilmiştir.Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu kökenli ailelerin mevcut on çocuğuna ilaveten, üç çocuk daha eklenmiştir.
Yazmaya, okumaya değer haber edinemeyen gazetelerin tümü aynı başlıklar altında çıkmaya başlamıştır.TV kanallarındaki malum yorumcular her akşam başka bir kanala geçerek; aynı bahisleri tekrarlamışlardır.
İşsiz güçsüz kalan derin ve saygıdeğer hocaların bazıları birleşip ihtilal yapmaya kalkışmışlardır.Yoğun sis yüzünden havada uçuşan yandaş pilotları ile iletişim kuramamışlar. Topyekun Silivri’ye göç etmişlerdir.
Her şeye rağmen reislerinden beslenenler,menfaat severler şak şaklarına ve aşklarına devam etmekte.Ülke her gün patlayan bomba ve barut kokuları içinde, bu sisli ve dumanlı ortamdan kurtulmanın çarelerini aramaktadır.