Kur’an-ı Kerim’i, ‘Satırdan Değil; Sadırdan Okumak’

Kur’an-ı Kerim’i, ‘Satırdan Değil; Sadırdan Okumak’

Kur’an tüm insanlığı doğruya çağıran bir hidayet rehberidir. Allah, Kur’an’ı iman edenlerin gereği gibi anlayabileceği bir Kitap olarak göndermiştir. Müminlerin Kur’an’ı anlamalarını sağlayan en önemli vasıfları ise vicdanları ve samimiyetleridir. Müminlerden farklı bir ruh haline ve karaktere sahip, dinden uzak kimselerin ise Kur’an’ı anlayamamaları gayet doğaldır.

Kur’an; son derece açık, sade ve anlaşılır bir dile sahiptir. Henüz İslam dinini tanımamış, iman etmemiş herhangi bir insan; açık bir kalple, ön yargısız ve samimi olarak yaklaştığında, yani vicdanıyla hareket ettiğinde taşıdığı bu mümin vasıfları nedeniyle Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunu fark edecektir. Zira gerek üslubundaki heybet, mükemmellik ve sadelik; gerekse içerdiği üstün ilim ve hikmetle Kur’an’ın ilahi bir kitap olduğunu her vicdanlı kişi anlar. Bu vicdanlı kişi iman edip saygı ve samimiyet ile yaklaştığı takdirde ise Kur’an’ın hikmetli manaları kendisine açılmaya başlar.

Allah; “Kur’an’ı biz indirdik, onun koruyucusu da elbette biziz!” (Hicr, 9), buyurarak, onu muhafaza altına almıştır. Bu korumanın nasıl gerçekleştiği üzerinde düşündüğümüz zaman, önümüze önce Kur’an’ın ezberlenmesi vakıası çıkmaktadır. Elbette, Kur’an’ın ilahî kudret tarafından muhafazası, müminlerin onu hıfz etmesi üzerinden gerçekleşmektedir.

KUR’AN-I KERİM, ALLAH’IN MUHAFAZASI ALTINDADIR

4 tane İncil olması, daha evvel indirilen Tevrat’a ve İncil’e birtakım ilâveler yapıldığını veya onların değiştirildiğini ortaya çıkarmaktadır. O kitaplar korunmadıkları için değişmelere açık olmuşlardır. Doğru olan hükümlerin büyük kısmı gene kalmıştır ama birtakım yanlışlar da doğruların arasında devreye girmiştir. Kur’ân’la eşdeğer 5. bir İncil’in olduğu da söylenmektedir (Barnaba İncil’i).

Şeriat kitapları, sadece Nebîlere (nkitap verilmiş Peygamberlere) indirilmiştir. Hz. Nuh’a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve son olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, Allahû Teâlâ şeriat kitabı indirmiştir. Ve kıyâmete kadar da Allah’ın O’na indirdiği şeriat, kâinatı idare edecektir. 14 asır evvel indirilen Kur’ân-ı Kerim, ilk indirildiği hüviyetiyle hâlâ hükümfermadır ve kıyâmete kadar da bu vasfını koruyacaktır. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V), kendisine şeriat kitabı indirilen Son Nebî’dir.

AHZÂB-40: “Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberlerin) hatemidir (sonuncusudur). Allah, her şeyi en iyi bilendir.”

Âyet-i kerime açık ve kesin bir şekilde Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in, hiçbir erkeğin babası olmadığını, Allah’ın Resûl’ü olduğunu ve Resûllerin değil; Nebîler’in sonuncusu olduğunu ifade ediyor.

Zamanımızdaki Nebî ve Resûl kavramları birbirine karıştırılmış durumda olduğu için âyetin önemi çok büyüktür.

Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra başka Resûllerin geleceğini Duhân-10, 11, 12, 13, 14’te ve Furkân-27, 28, 29 ve 30’da açıklıyor. Ve bütün Nebîler’den (Peygamberlerden) sonra Resûl (Tebliğci)geleceğini Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesinde açıklıyor.

DUHÂN-10: “Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.”

DUHÂN-11: “(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. DUHÂN-12: “Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.”

DUHÂN-13: “Onlara (her şeyi) açıklayan bir Resûl gelmişti. (Buna rağmen Resûl’ün söylediklerinden) ibret almadılar.”

DUHÂN-14: “Ve (O’na) (şeytan tarafından vahyedilerek) ‘öğretilmiş’ ve ‘deli’ dediler ve sonra O’ndan yüz çevirdiler.”

FURKÂN-27: “Ve o gün, zalim ellerini ısırır; ‘Keşke Resûl’le beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.’ der.”

FURKÂN-28: “Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.”

FURKÂN-29: “Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.”

FURKÂN-30: “Ve Resûl; ‘Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’dan ayrıldı (Kur’ân’ı terketti).’ dedi.”

ÂLİ İMRÂN-81: “Ve Allah, nebilerden; ‘Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah’ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O’na mutlaka îmân edeceksiniz ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz’ diye misak aldığı zaman; ‘İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?’ diye buyurdu. (Onlar da); ‘İkrar ettik (kabul ettik)’ dediler. (Allahû Teâlâ); ‘Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.’ buyurdu.”

İSTİANE, SIRATI MUSTAKÎM’E ULAŞMAK İÇİN İSTENİLMEKTEDİR. SIRATI MUSTAKÎM, İNSAN RUHUNU ALLAH’A ULAŞTIRAN YOLUN ADIDIR

EN’ÂM-87: “Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).”

EN’ÂM-88; “İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).”

NİSÂ-175: “Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).”

HİCR-41: “Allahû Tealâ şöyle buyurdu: ‘İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.’ ”

Mürşide tâbiiyetle beraber, Devrin İmamı’nın ruhu kişinin başının üzerine gelip, ruhuna vücudu terk etmesini emreder. Hangi Mürşid’e tâbî olduysa onu Allah tayin etmiştir:

 

NAHL-9: “Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani Mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”

Her Mürşid’in bulunduğu dergâhtan Devrin İmamı’nın bulunduğu Ana Dergâha, gözle görülmeyen ve yeryüzünün sathına paralel yollar vardır. Bu yollar ‘sebîl’ adını alırlar. Sebil kişinin ruhunu, tâbî olduğu dergâhtan Devrin İmamı’nın dergâhına kadar ulaştırır. Bundan sonraki kesim Tarîki Mustakîm adını alır. Kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a doğru yola çıkmak üzere Ana Dergâh’a ulaşır.

Fâtiha-5, Fâtiha-6 ile Bakara-46 kişinin, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmaya yakîn hasıl ederek kesinlikle inanan kişileri kapsar. İşte bu kesin inancın sahibi olan insanlar, Mürşidlerine ulaşırlar ve ruhlarını Allah’a ulaştıracak olan Sıratı Mustakîm’e, mutlaka ulaştırırlar.

Kur’an son derece anlaşılır ve herkese hitap eden bir kitaptır. İnsanların Ahiret gününde Allah’a dünya hayatında yaptıkları için hesap verirlerken, “Ben bundan habersizdim, bana bildirilmemişti” diyebilecekleri veya mazeret gösterebilecekleri hiçbir konu bulunmamaktadır. Allah, insanları Kur’an aracılığı ile en güzel şekilde uyarmış ve yaşamlarıyla ilgili en önemli konularda bilgilendirmiştir. Kısacası anlayacağımız Kur’an-ı Kerim-i, ‘Satırdan Değil; Sadırdan (kalpten) okumak’ gerekir.

Sevgi ile kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?