KEÇİLERİN EZGİSİ, ‘İNSANLIK ZİRVESİ’

KEÇİLERİN EZGİSİ, ‘İNSANLIK ZİRVESİ’

Yukarıdaki ‘Keçilerin Ezgisi’ sözünü eski Yunanca ve bir tiyatro türü olan ‘Tragedya’ biçiminde de yazabilirdim ama tiyatroyla ilgilenenlerin dışındakilerde anlasın diye bu ‘tragedya’ sözcüğünün Türkçe karşılığı olan ‘keçi ezgisi’ veya onun çoğulu olan ‘keçilerin ezgisi’ deyimini bile-bile kullandım…

Ancak ben yine de ‘Tragedyanın’ kısaca eski Yunan dilinde nasıl ortaya çıktığını şöyle ifade edeyim; Tragos sözcüğü (Keçi)  Oidia sözcüğü de (ezgi) sözü ikisini bir araya getirmişler ve adına da ‘Tragedya’ deyivermişler…

Tragedyanın tiyatro sanatındaki kabul gören şekli ise; Ciddi ve hüzün verici karakterlerden kurulu ve sonu kötü biten bir dramatik yapıtlara denir.

Şimdi buraya kadar olan bölümü şöyle kısaca özetleyecek olursak ve bizim anladığımız dille ifade edecek olursak; demek ki neymiş?

Tragedyanın bizim dilimizdeki karşılığı; Keçilerin Ezgisiymiş…

Peki, bu tragedya tarzının karakterleri nasılmış?

Konu; ciddi ve hüzün verici bir şekilde yol alıp ve sonu kötü bir şekilde son bulurmuş…

Güzeeeel!

Peki, keçi veya keçiler deyince aklımıza hangi özdeyişler gelir?

Sanırım en başta; “Keçi gibi inat” deyimi ve ondan sonrada şunlar gelir;

“Keçileri kaçırmak”

“Keçi geberse de kuyruğunu indirmez”

“Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar”

 “Sakal keçide de var” vesaire, vesaire…

Daha çok vardır da, biz şimdilik bunlarla yetinelim…

Daha doğrusu bu sözler durup-dururken söylenmediğine göre, acaba biz insanların hangi yönünü anlatmak için kullanılmış biz ona bakalım…

Ancak buna geçmeden önce yazımızın üst başlığını bir kez daha birlikte anımsayalım; “KEÇİLERİN EZGİSİ- İNSANLIK ZİRVESİ” biçimindeydi ve keçilerle ilgili bu uzun anlatımı yaptıktan sonra ‘İnsanlık Zirvesini’ niye ilave ettiğimizi sanırım anlamışsınızdır diye düşünüyorum…

Ama eğer hala anımsayamadınızsa; 23-24 tarihlerin de İstanbul’da 60 Devlet adamlarının toplantısını anımsayıverin lütfen…

İstanbul merkezli yapılan bu toplantının adı neydi; “İnsanlık Zirvesi

Peki, bu ‘İnsanlık Zirvesinin’ yapılmasındaki amaç neydi; dünyada aç kalan, göçmen ve muhacir duruma düşen veya bir ülkeden bir ülkeye kaçarken açık denizlerde topluca boğulan insanların durumunu görüşüp ve onların bu hazin ve hüzünlü durumlarına çözüm aramaktı…

Peki, çözüm üretilip çözüm bulunabildi mi?

Vallahi orasını pek bilemem ama bu sorunları önce kimlerin yaratıp, daha sonra kimlerin ‘çözüm aramaya’ kalktığını ne yalan söyleyeyim bilenlerdenim!

Şimdi diyeceksiniz ki; nasıl biliyorsun?

Bende diyorum ki; “Adım gibi biliyorum”

Aslında sadece ben değil sizlerde biliyorsunuz!

Biliyorsunuz da; niye, niçin, neden sesinizi çıkarmıyorsunuz onu bir türlü anlayamıyorum!

Acaba; “Keçi nereye çıkarsa, oğlağı da oraya çıkar” özdeyişine benzemiş olabilir mi davranışlarımız!

Hani demem o ki; “Bilirse en iyisini büyüklerim bilir, ben bilemem!”

“Büyüklerim ne diyorsa doğrudur!”

 “Ben büyüklerimin yaptığı her şeyin altına gözüm kapalı imza atarım!”

  “Benim büyüklerim nasıl düşünüyor, ne yapıyorsa doğrudur!” sözleri bizlere kılavuzluk yapmış olabilir mi dersiniz!

Belki de büyüklerimiz “Kurttan kurtulunca gergedan” oldu da, şimdi onun üzerine toz kondurmamış da olabiliriz kim bilir!

Hani bizler toplum olarak geleneksel alışkanlığımız vardır ya; Aç kalsak da, açlığımızı kimselere söylemeyen bir alışkanlığımız vardır ya!

Hani biz ne uğruna geberip gittiğimizi bilmesek de tıpkı keçi örneğinde olduğu gibi ‘kuyruğumuzu dik’ tutarız ya!

Hani bizim sakalımız olmasa da hep oldum-olası keçisakallıları dinlemeyi en büyük erdemlilik sayarız ya!

İşte onun için diyorum ki: “Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler” sarılan bizler ne yazık ki, 23/24 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da yapılan ve adına da; “İnsanlık Zirvesi” denilen, 60 ülkenin 60 temsilcisi bir araya geldiler ama ‘Havanda su dövdüler’ gibi geliyor bana…

Yanılıyor muyum dersiniz acaba?

Hani düşünüyorum da, toplumu doğru bilgilendirmek için yıllardır Kuzey Afrika’dan başlamak üzere ülkeleri bir-bir devirerek, ortadan kaldıran ülkelerin başında hangi ülkeler geliyor?

Bu halkları birbirine kırdıran ülkelere hangi ülküler yataklık ediyor?

Kim kimlerle, kim kimlerle ortaklık yaparak ülkeleri kan gölüne çevirip, bu ülkelerin insanlarına kaçacak delik aratıyorlar?

Yıllardır bir türlü tükenmeyen bu ölüm mermilerini kimler temin ediyor?

Bu savaşın patronları kim?

Savaştırılan ülkeler ve halklar kullandıkları ölüm kusan silahları kendileri mi yapıyor, yoksa onlara birileri mi satıyor?

Yapılan savaşlarda kimler kaybediyor, kimler kazançlı çıkıyor?

İşte bunları kimseler anlatmıyor…

Ama her ne hikmetse bu ‘Tragedyanın’ senaryosunu yazanlar hep yoksul halkları birbirine boğazlatıp kırdırıyor, hem de kalkıp aynı mağdur ettikleri bu insanlara ‘İnsanlık Dersi’ vermeye kalkıyorlar!

İşte insanı zıvanadan çıkaran yer burası!

İşte zurnanın zırt dediği son delik de burası!

Şimdi gel de keçileri kaçırma…

Şimdi gel de insanı ‘keriz’ yerine ‘aptal’ yerine koyan insanların ‘İnsanlık Zirvesine’ saygı gösteriver!

Şimdi gel de buna ‘keçilerin ezgisi’ deme!

Niye?

Çünkü kendileri çalıp, kendileri oynuyor da ondan böyle diyorum…

Düşünüle…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?