İŞTE BU KADARDIR PATRON’UN DOSTLUĞU GÜN IŞIĞINA ÇAKMAYA BAŞLADI PUŞTLUĞU

İŞTE BU KADARDIR PATRON’UN DOSTLUĞU GÜN IŞIĞINA ÇAKMAYA BAŞLADI PUŞTLUĞU

 

Konuya girmeden önce şunu hemen peşinen belirtmeliyim ki;

Ortam çok gergin…

Herkes birbirinin yanına kuşkuyla yaklaşıyor.

En yakın arkadaşlar birbirinin gözünün içine kuşkuyla bakıyor!

Kısacası; kimse kimsenin bam teline basmak istemiyor!

Onun için birilerinin ortaya çıkıp, bir şeyler yaparak havayı biraz yumuşatması gerek!

Ama nasıl?

Bu konunun uzmanları, psikologları dururken bu bize düşer mi?

Açıkçası onuda bilmiyorum.

bilmiyorum-bilmiyorum ama ne kadar işe yarar onuda bilmem; Aklıma şöyle çözüm geldi.

Örneğin bizden daha kötü durumda olan ülkeleri dile getirirsek belki kendimizi teselli edecek, birazcık olsun moral kazandıracak bir kapı aralarsak; biraz nefes alırız diye düşünüyorum!

Hele-hele sadece bizim değil dünyanın patronu olan Amerika’da ki “Irkçılık” konusunun tekrar hortlamaya başladığını dile getirirsek ve; “Bakın koskoca Amerika’da bile huzur kalmadı” dersek; belki bizim karamsarlığımızı daha da kolay öteler ha ne dersiniz?

Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda yöremizde bulunan büyükler;

“Ayıdan post, düşmandan dost olmaz” derlerdi.

Meğer ne kadar da haklıymışlar…

Hatta bu sözün başka bir türevini İsmet İnönü’de şöyle söylemişti;

“Ayıyla aynı yatakta yatılmaz”

Yahu süzgeçten geçirilmiş ve damıtılmış sözleri acaba neden böyle söylüyorlardı; sanırım bu sözlerin karşılığı yeni-yeni anlaşılmaya başladı…

Anlaşabildi dediysem; anlamak isteyenler için söylüyorum tabi!

Şimdi düşünüyorum da;

Bizler nerede bir yanlışlık yaptık acaba?

Acaba bizler; oldum-olası ABD başta olmak üzere bütün sömürgeci ve emperyalist ülkelere kafa tuttuğumuz için bizlere düşman kesilmiş olabilirler mi? (Bunu bizim 68 kuşağı için söylüyorum)

Belki de; “Petrolümüzü bir çıkarmak ve yeraltı zenginliklerimizi bizler kendimiz kullanmak istiyoruz” diye haykırmamız, NATO ortaklarımızı ve kadim dostlarımızı kızdırmış olabilir mi dersiniz?

Yani demem o ki;bir zamanların baştan-ayağa sırılsıklam suçlu ilan edildiği gençlik kesimi bütün ABD başta olmak üzere kapitalist ve emperyalist sömürü sistemine karşı çıkıyorlardı da ondan böyle diyorum.

Tekrar ‘sohbetin başlığı’ olana konuya geri dönecek olursak;

Sizlerde duydunuz mu bilmem.

Amerikanın yeni Başkanı: Donald Trump, birçok İslam ülkesinin vatandaşlarına Amerika Birleşik Devletleri toprağına giriş-çıkış yasağı koymuş.

Ve Trump’un getirdiği bu vize yasaklarını protesto etmek içinde; birçok Musevi, Hristiyan, Müslüman ve daha birçok başka inançlara sahip vatandaşlar ellerine ‘Pankartlarını’ alarak her birlikte ABD Başkanı; Trump’un bu kararını TİMES Meydanında protesto etmeye başlamışlar…

Üstelik daha çok VİZE koyduğu ve giriş-çıkışları yasakladığı ülkelerin başında hangi ülkeler geliyor dersiniz;

“Size demokrasi getireceğim” diyerek, ülkeleri paramparça olan;

Libya, Irak, Mısır, Suriye, Somali, Yemen ve Tunus başta geliyor…

Ne dersiniz, yine birlikte düşünelim mi?

Yani en azından kendimizi teselli edebilmek için şöyle diyelim mi;

“Yahu götü boklu bir ülke olarak, bizim ülkemizde en az beş milyon Suriyeli göçmen ve binlerce Iraklı, Afkanlı’yı bizler; yemiyor-yediriyor, kapımızda besliyoruz!

Bizim etimiz ne budumuz ne!

Biz kendi gençlerimize iş vermiyor, dışarıdan gelen Suriyeli ve Iraklı gençlere iş veriyoruz; yinede gıkımız çıkmıyor!

Cebimizde yoksa paramız-pulumuz yok; asalet’imiz yeter be! diyoruz.

Ne demeli, nasıl değerlendirmeli bilmem ki!

Sohbeti nasıl bitirmeli?

Sadece sizin değil, benimde canım sıkılıyor bütün bunlara…

En iyisi üzerinde düşünülmesi gereken bir fıkrayla bitirelim mi?

Gelin öyle bitirelim.

Sadece bizim değil, dünyanın akordu bozulmuş!

Buyurun şu düşündürücü fıkrayı okuyalım;

BENİ TANIYOR MUSUNUZ?

Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırmışlar. Kadın yerine oturmuş ve davalının avukatı kadına sormuş:

– Ayşe Hanım, beni tanıyor musunuz?

Yaşlı teyze cevap vermiş:

– Ah evet Avukat Bey sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyordunuz, karınızı komşunuzla aldatıyordunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyordunuz, 2 lira fazla kazanmak için siz herkesi satarsınız.

Davalının avukatı başta olmak üzere mahkeme salonunda bulunan herkes şok olmuş. Davalının avukatı ne yapacagını bilemez bir halde kadına tekrar sormuş:

– Peki Ayşe Hanım, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?

– Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıstım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdıgını söylüyor.

Bu sözler üzerine, mahkeme solonunu bir uğultu kaplamış. Kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturan hakim, her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırmış ve kulaklarına fısıldıyarak tehdit etmiş:

– Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız; vallahi de billahi de ikinizi de harcarım!.

(Ben buna benzer yaşanmış bir hikayeyi anımsıyorum ama nereden?)

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?