HER ŞEY YERLİ YERİNDE AYNI TAS AYNI HAMAM

HER ŞEY YERLİ YERİNDE AYNI TAS AYNI HAMAM

 

Gelin bugünkü söyleşimizin konusu; siyasal güçlerimiz olsun…

Ve ‘siyasal güçler’ deyince de, iktidarla-muhalefeti birbirinden ayırmadan ikisini bir arada düşünelim…

Neden ikisini bir arada düşünelim?

Fizik bilimindeki ‘birleşik kaplar’ sistemine göre zaman-zaman birbirlerini yorgun düştüklerinde dinlendirmek için nöbet devralıyorlar da bunun için ikisini birlikte düşünelim diyorum…

Ancak ‘birlikte düşüneceksek’ eğer söyleşimize şu tespitlerle girelim;

Ben diyorum ki; Parlamenter demokrasiye geçtiğimizden bu yana dilimiz-damağımız her ne kadar demokrasi nutuklarıyla kurumuş olsa da, demokrasi dedikleri şey her neyse, ne işe yarıyorsa ‘yönetilen kesimle’ uzaktan-yakından hiçbir ilişkisi yok gibi geliyor bana!

Yönetsel güçlerde, denetsel muhalefet güçleri de hep aynı güçler…

Parlamenter demokrasiye geçtiğimiz tarihten bu yana hep böyle…

Egemenliği; babadan-atadan, akraba ve taallukat’tan ele geçiren bir daha yakasını bırakmıyor…

Dört çarpı dört bayrak yarışı gibi bir şey bizdeki demokrasi koşusu!

Yalan mı?

Parası-pulu olan finişe varıyor!

Parası-pulu olmayanlarda ‘Seni ancak ben temsil ederim’ diyen paralıların değirmenine su taşıyor!

Hatta benim parasız-pulsuz garibim kendisini (demokrasi adına) temsil edecek birisini seçip de parlamentoya bir gönderdi mi artık çalımından yanına varılmıyor!

Göğsü kabardıkça kabarıyor!

Muhalif arkadaşlarını gördüğünde gubardıkça gubarıyor!

Yani demem o ki; keyfinden yanına varılmıyor…

Niye?

Niye’si var mı; demokrasinin keyfini yerine getirdiği için demokratik görevlerini yerine getirmenin keyfini yaşıyor benim garibim!

Kendi halk söylencesiyle ifade edersek; “kendi başını bağlayamıyor ama düğünde gelin başı bağlıyor”

Yani benim garibim her ne kadar demokrasi nedir, ne değildir?

Ne işe yarar?

Kısacası tarifini yapamasa da, yıllardan beri babadan-atadan miras kalan ‘sandık başı’ demokrasi geleneğini sürdürüyor!…

Dedenin-babanın partisi de bu partiydi “buraya at” diyorlar; atıyor…

“Partinin adı da, bayrağı da değişti, şimdi şu partiye at” diyorlar atıyor!

Kısacası; bizde sade vatandaş demokrasilerde siyasi bir müşteri(!) gibi görüldüğü için yukarıdaki saygı duyduğu efendisi ne derse onu yapıyor…

“Yat” dese yatıyor…

“Kalk” dese kalkıyor…

Bir anlamda ’emir ve talimat demokrasisi’ gibi bir şey yani!

Çünkü irade teslimi alan parlamentoya gidince o’da kendisinden rütbeli liderinin talimatlarına uyacak…

Lideri; “Otur” deyince oturacak…

“Kalk” Deyince kalkacak…

“İndir parmağını” deyince parmağını indirecek, ‘kaldır’ deyince kaldıracak!

Onun işi de zor yani!

Çünkü demokrasi denilen şey fedakarlık ister…

Hem tabanda…

Hem tavanda…

Asıl fedakarlıkları da iktidarıyla-muhalefetiyle tavandakiler yapar!

Hatta bu fedakarlık konusunda ‘tavan yapan’ bile vardır!

Oğluna-gelinine trilyonluk ihaleler alan!

Damadını-baldızını ballı-börekli holdinglerini başına oturtanlar!

Maaşlarını dört katına, on dört katına çıkarmak için yasa çıkartanlar!

Oğullarını, torunlarının da kendileri gibi ileride bu ceylan derisi koltuklara gelip oturmaları için sabahlara kadar meclislerde uyuklamak az iş mi?

Eeeee!

Yavaş-yavaş yolun sonu olmasa da, sayfanın sonu göründüğünü göre söyleşimizi şöyle özetleyerek sonlandıralım…

İster parlamenter demokrasi deyin, ister çoğulcu demokrasi deyin, siyasi yolculuğumuz bu şekilde başladı başlayalı yönetsel erglerimizde dişe dokunur pek fazla bir değişiklik olmadı…

Aynı tas aynı hamam…

Sadece tellaklar değişti!

At yine aynı at…

Sadece ve sadece binicisi değişti!

Toprak ağası yine mecliste…

Komprador burjuvazi yine mecliste…

Parası olan basıyor parayı soluğu mecliste alıyor!

Bazılarını liderler direkt meclise atıyor!

Ve bunun adına da demokrasi deniyor!…

Yersen diyeceğim ama…

Diyemeyeceğim…

Çünkü yeniyor…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?