HAYAT BİR GEMİDİR, VARDIR DÜMENİ

HAYAT BİR GEMİDİR, VARDIR DÜMENİ

Şimdiki gençlerimiz, bilemezler ama, yaşı 60-65’ten yukarı olanlar iyi bilirler ki, en yaygın iletişim şeklinin mektup olduğu son dönemi bizim kuşak gençlik döneminde yaşadı. Şimdiki hali anlatmaya gerek yok, herkes biliyor, bizzat yaşıyor zaten. Bilişim ve İletişim alanındaki gelişmeler baş döndürücü hızla ilerlemeye devam ediyor. Biz biraz gerilere gidelim. 45-50 sene öncesine kadar insanlar gurbetteki evlatlarıyla, ana-babalarıyla, sevdikleriyle, dostlarıyla mektuplaşarak iletişim kuruyorlardı. Mektuplar yazılır, 1-1.5 ay sonra da hasretle, heyecanla cevaplar beklenirdi.
Neler yazılırdı o mektuplara neler. Sihirli, manalı, enteresan kelimeler, deyimler, cümleler dökülürdü ağızlardan kalemlerin ucuna. Zarfların içine mektuplarla beraber ara sıra siyah beyaz resimler de konulurdu, unutulmayalım diye, arkasına ise edebi, içli, dertli, hasret kokan yazılar yazılırdı. Şimdilerde teknolojinin ilerlemesiyle bu anlattıklarım nostaljik hatıralar oldu artık. Ne mektuplaşma var şimdiler de, ne resim göndermeler, ne de o unutulmaz cümleler.
Birileri diyebilir ki bu mektuplaşma resim muhabbeti de nereden çıktı? Anlatalım… İnsanlar birbirlerine hatıra olarak gönderdikleri resimlerin arkasına bir cümle yazarlardı: “Bu hayat bir gemidir yoktur dümeni. Bu resmime baktıkça hatırla beni”. Birinci mısraı hayatımıza uyarlayacağım. Bu nostaljik olayı anlatmamın sebebi budur. Yalnız bir değişiklik olsun isterseniz. Diyelim ki: “Bu hayat bir gemidir vardır dümeni”.
Hayat bir gemidir demişler ya, hayat aslında birkaç günlük gemi yolculuğu gibi bir süreçtir aslında. Adına “ömür” denilen belirli bir hayatı yaşamak için bu fani aleme gönderilen birer “kul” olarak yolculuk esnasında nelere dikkat etmeliyiz, hayatı nasıl yaşamalıyız? Maceralarla dolu, heyecanlı, hareketli, bazen sıkıntılı, bazen neşeli, sorumluluğu ağır olan, kısa ya da uzun bir yolculuk bu. İyi güzel de, bu yolculuğun faturası nedir, varacağımız limanda bizi nasıl karşılayacaklar, sonrasında neler olacak? Bunlar çok önemli. Hayatın anlamı aslında burada gizli. Yani, İşin “Püf noktası” burada.
Gelelim işin özüne… Bir yolculuğa çıkacağız, anladık, bundan kaçış yok. Mesele yolculuk esnasına hangi gemiye bineceğimizdir. Limana vardık ki, gemi çok. Ve her birinin rotası değişik yerlere, başka yönlere. Her geminin yolculuk serüveni ayrı, varacağı liman değişik, yolculuk sonunda göreceği tablo başka. Ne yapalım ne edelim, hangi gemiye binelim, hangi yöne gidelim? İnsanlar bu konuda kendilerine verilen “cüz’i irade” nedeni ile ve” imtihanın gereği” olarak serbest bırakılmıştır. Ama yolculuk esnasındaki hal ve hareketler, yolculuk sonrasına dayanak teşkil edecektir.
Allah (c.c) doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, faydalıyı-zararlıyı velhasılı hakkı-batılı indirdiği kitaplar ve gönderdiği peygamberler vasıtasıyla insanlara beyan etmiş; kullarına cüz’i irade vererek, yol tespitinde muhayyer bırakmıştır. Ey insan oğlu! Sonucuna katlanmak şartıyla istediğin gemiye bin, istediğin limana git, ama faturanın sana kesileceğini asla unutma. Şunu da unutma ki, “Mahkeme-i Kübrâ” da “zaman aşımı” da yoktur; o “yüce mahkeme”nin “temyiz makamı” da yoktur. Ayrıca, bu yolun dönüşü olmadığını, son pişmanlığında geçer akçe olmadığını iyi bil.
İyi güzel, anladık, ama bu limanda haramiler, dolandırıcılar, üç kağıtçılar; denizde ise korsanlar var. Bu limanda öylesine hain kaptanlar mevcut ki, insanları süslü yalanlarla, vaatlerle dolduruyorlar gemiye, sonu felaket… Bu limanda öylesine insanlar var “kraldan da kralcı”… Şeytan adına, bazen de Allah adı ile yanıltıyorlar yolcuları. Bunlar markalı, paralı, statü sahibi, makam mevki sahibi de olabiliyorlar. Ve kolay yanıltabiliyorlar yolcuları, pür dikkat…
Adam binmiş yanlış gemiye, ne söylesen beyhude. “Arkadaş bak, bu gemi falan limana gidiyor, yanlış gemiye binmişsin. Yazık etme kendine” diyorsun, aldığın cevap şu: “Sen öyle zannediyorsun. Bu kaptan akıllıdır… Acele etme… Yavaş yavaş olacak olacak.” Ne öğüt dinliyorlar, ne de nasihat. İlla inat, illa inat. Etme eyleme. Batıya giden gemiye binersen batıya, doğuya giden gemiye binerden doğuya gidersin. Bunun yorumu olur mu? Görünen köy kılavuz ister mi? Kendini mahvetme, bizi de sıkıntıya sokma. Dön şu yanlıştan, değiştir gemini, düzelt rotanı… Kendini de kurtar, ülkeni de, hatta dünyayı da.
Tebliğciye düşen görev ikaz etmektir, şu bir hakikat ki, hiç kimse bir başkasının bekçisi de, hamisi de değildir. Sana yapılan daveti kabul etmiyorsan, tebliğ istemiyorsan, güle güle git adam. Faturayı ödeyecek olan sensin, bizden günah gitmiştir.
Selam ve dua ile..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?