“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi (hissesi) olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir payı (hissesi) olur. Allah, her şeyin karşılığını verendir.”(Nisa suresi, ayet no:85) Bu ayet-i Celile’yi tefsir, açıklama babında Efendimiz, Örneğimiz, Önderimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav) buyuruyorlar ki: “Her kim hayra delalet ederse(destek olursa, rıza gösterirse) onu işlemiş gibidir. Her kim de şerre delalet ederse (destek olur, rıza gösterirse) onu işlemiş gibidir.”(Tirmizi,babı : 4)
Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse Hadis-i Şerif’lerde bu meyanda yüzlerce misal bulmak mümkündür, ama anlayanlar için bu kadarı şimdilik kifayet eder.
Müslümanların yaşadığı coğrafyada sözde Müslüman idareciler ile onları o makamlara bir şekilde taşıyan ve karşılığını da fazlasıyla tahsil eden; bu yetmemişçesine, o piyonları maşa olarak kullanan efendileri tarafından silahsız, savunmasız, mazlum ve mağdur Müslümanlara yapılan zulüm, işkence, soygun, talan ve çoğu kere de katliam hadiselerini iyi tahlil etmek gerekir.
Hastalığı teşhis edemeyen hekimin, hastası üzerindeki tedavi işlemlerinin başarısızlıkla sonuçlanması nasıl muhtemel ve kaçınılmaz ise; hadiseleri doğru ve hatasız olarak tespit edemeyen insanların da, ülke ve toplum fertleri için uygulayacağı çözüm uğraş ve çabaları, iyi niyetli de olsa akamete uğramaya ve başarısızlığa mahkumdur.
Bu zaviyeden bakınca rahatça görülecektir ki, İslam beldelerinde yüz yıllardır yaşanan üzücü, can sıkıcı, kahredici ve göz yaşartıcı hadiselerde Müslümanların katkısı vardır ; az veya çok, ama illâ ki vardır.
Bakış açımızı biraz yaklaştıralım ve meseleyi bir nebze müşahhas hale getirelim ki, konuyu daha iyi anlayabilelim. Ama bunu yaparken, iğneyi kendimize batırmaz isek, çuvaldızı başkalarına batırmaya hakkımız olmaz.
Tefekkür etmek, düşünmek, akletmek marifet ve hikmet yüklüdür; anlayabilene… İçinde yaşadığımız sistem, Allah’ın haram saydığı, günah kabul ettiği, yaklaşmayın dediği kumar, içki, fuhuş, zina, faiz, ters ilişkiler, domuz gibi menhiyyatları bir şekilde meşru saymıştır. Sakal bırakmak, tesettüre uygun şekilde örtünmek, zaruret halinde birden fazla hanımla evlenmek, tekke ve zaviyelerde usulüne uygun olarak eğitim almak, zikir çekmek vb. gibi Allah’ın tavsiye veya emr ettiği bazı zarurat-ı diniyyeyi de insanların tamamı için veya görev ve konumlarını bahane ederek bazı insanlar için yasaklamıştır. İşin daha da ilginç ve acıklı olanı ise, bu ülke insanlarının %99 u Müslüman’dır ve bu sistem Müslümanların desteği ve onayı ile devam ediyor; ama sistemin çarkı, maalesef % 1′ in isteğine göre dönüyor !!!
Hem İslam’ı irtica, Müslümanı da mürteci kabul eden ve fırsat buldukça da Şuurlu, bilinçli ve işin farkında olan Müslümanlara dünyayı zindan, hayatı zehir eden, temeli şirke dayanan bu düzene kan ve can vereceksin, taraftar ve destek olacaksın, ondan sonra da Rıza-i Bari’ye ve Cennet-i Ala’ya talip olacaksın öyle mi? Onu geç, hem de tereddütsüzce… Allah’ın koyduğu hükümlere muhalif olmak üzere hüküm koymanın ve icra etmenin şirk olduğunu bilmiyordum diyen var ise, ehline sorsun, veya şimdi öğrenmiş oldu. Müracaat: Akaid ve fıkıh kitapları, marş marş…
Bu sistemi uygulayanların bazen musalli ve musavmi olması, eşlerinin örtülü olması, yetki sahiplerinin dindar görünmesi veya dini nutuklar atması neticeyi değiştirici etkenler değildir, asla olamaz.. Sebebi: “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Sakalının uzunluğuyla, sarığıyla, cübbesiyle, şalvarıyla, çektiği ezkarın fazlalığıyla, beden hareketleri olmaktan öteye geçemeyen, amacına matuf olmaktan uzak, riya dolu, ihlassız namazı-orucuyla, zekatı-sadakasıyla, umresi ve haccıyla övünen, cennet bekleyen bir kısım insanların daha çoook kitap okumaları gerekiyor çok. Cemiyetimizdeki bir kısım insanların Peygamberimizin, Sahabe-i Kiram’ın, Tabiin’in, Evliyaullah’ın ve Müslümanlara emsal teşkil etme makamına ulaşan ve şerefine erişen mübarek insanların hayatlarını öğrenmeleri kaçınılmaz olmuştur.
Allah’ın emr ettiği hayat modeline bir şekilde sırt dönen, gayri İslami nizamlara destek olan- rıza gösteren, Müslümanlara sırt çevirerek gayri Müslimlerle dost olan, tüm bunlara rağmen “Müslüman” olmakla övünen insanlara söylenecek çok söz var ve işte bazıları: “İnsanlar idarecilerinin dinindendir. İdarecileriniz amellerinizdir(yani: seçtiğiniz, yetki verdiğiniz idarecilerinizin yaptığı iyi veya kötü işlerden size de pay vardır, amel defterinize yazılır). “ Neye layık iseniz öyle idare edilirsiniz.” Bu sözler kısa olmakla birlikte uzun ve derin manalar ifade eden mübarek sözlerdir ve Peygamberimiz’e aittir. İki hadisi şerif meali daha zikredelim:
“Benden sonra bir takım emirler olacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik eder, yaptıkları zulümde kendilerine yardımcı olursa benden değildir, ben de ondan değilim. O kimse havzıma yaklaşamayacaktır. Kim onları tasdik etmez, zulümlerinde onlara yardımcı olmazsa bendendir, ben de ondanım. O kimse havzımın kenarında olacaktır.”(Tirmizi, H.No:2360). “Üzerinize bazı amirler tayin olunur. Onların (bazı) işlerini güzel görür, (bazısını) beğenmezsiniz. Kim onların (dine aykırı) işlerinden hoşlanmaz ise (günahlardan) beri olur. Kim onları günahlardan alı koymaya çalışırsa (azab-ı ilahi’den) selamet bulur. Kim (onlardan) razı olur ve peşlerine takılırsa (belasını) bulur.”(Sahih-i Müslim)
Aslında Uzun söze gerek yok, iğneyi kendimize batırdık. Ama dünya Müslümanları olarak başımıza gelenler, İslam’ı yaşıyor gibi görünmemize rağmen, aslında İslam’dan uzaklaşmış olmamızdan, gayri İslami sistemlere rıza göstermemizden ve devamını sağlamamızdandır. Bu sistemleri Müslümanların savunması, sahiplenmesi, idame ettirmesi kadar üzücü, kahredici ve incitici hadise düşünemiyorum. Ve ne söyleyelim: “anlamayana davul-zurna az.” Selam ve dua ile….