Hakkını Helal Et Ana!

Hakkını Helal Et Ana!

Gece telefonum acı acı çaldı. 0850 ile başlayan bu telefonu hiç tereddütsüz açtım. Başka zaman olsa telefon dolandırıcılığı diye ihtiyatla davranırdım. Ama bu kez acı haberi beklediğimden olsa gerek, “hayırdır” diyerek açtığımda karşımdaki ses “annenizin durumu ağırlaştı, biz müdahale ediyoruz. Hastaneye gelin” diyordu. “Tamam” dedim kapatırken ama içimden bir ses “acaba öldü de korkutmamak için mi böyle dediler” diye düşündüm hastaneye varana dek. Hanıma usulca “anam ağırlaşmış, ben hastaneye gidiyorum. Sen de gelir misin?” diye sordum. Hanım derin uykuda idi ama hemen kalktı. “Tabi” dedi.
Bir taraftan uykunun verdiği mahmurluk ve sersemlik diğer yandan da kime haber vereyim tereddüdü ile küçük kardeşimi arayayım dedim. Onu aradım. “Hastaneden aradılar anam ağırlaşmış” dedim. Kardeşim “acaba öldü mü” diye sormadan edemedi. Ben de “bana öyle dediler ben geliyorum, gidersen seni de alayım” dedi. “Tamam, abi” diyerek telefonu kapattı. Kısa sürede hazırlanırken gece bir türlü uyuyamamamı buna yordum. Meğer acı içindeymiş anam dedim. Hanımla hazırlanıp kısa süre içinde kardeşimi de alarak hastaneye doğru yola çıktık.
Hastaneye varana kadar son bir ay içinde olanlar film şeridi gibi akıp gitti gözümün önünden. Kısa süre önce gribal enfeksiyona benzer şekilde hastalanmıştı. Kardeşim birkaç hastaneye götürmüş ve idrar yollarında iltihap demişlerdi. Ama çok önceden beri devam eden tansiyon ve şeker yanında kalp ve akciğer yetmezliği de vardı. Buna bir de 3-4 sene önce düşüp yaralanması da eklenince iyice hırpalanmıştı. Doktorların başka hastalıkları da olabilir, daha derin tetkikler yapmak lazım demeleri üzerine tekrar doktora götürmüş ve Samatya Hastanesine yatırmıştık. Her defasında içimden burası bizim Cerrahpaşamız olmasın diye dua ettim. Burada yapılan tetkiklerde pankreas kanseri teşhisi de konmuştu. Bunun telaşı ve tedirginliği içindeyken bütün vücudun sapsarı olması bizi daha da korkuttu. Doktorların safra kesesi tıkanması nedeniyle olduğunu söylemeleri de bizim tedirginliğimizi atmamıza yetmedi. Doktorlar buna müdahale edeceklerini ancak genel durumunun buna müsait olmadığını söylüyorlar ama annemizin gözümüzün önünde çektiği acılar bizi tedirgin ediyordu.
26 Şubat Salı günü safra kesesine yapılan endoskopik müdahale ile sanki iyileşir gibi oldu ama o akşam geçirdiği kalp krizi sonucu yoğun bakıma alındı. Doktorların araştırmaları sonucu Bağcılar Medilife Hastanesinde yer olduğu anlaşılarak oraya gönderildi. Annem yaklaşık 10 gündür orada yatıyordu. Ancak her gün 5-10 dakikalık bir görüş ve bilgi alma dışında ne dediğini duyamadık ne istediğini anlayamadık. Babamız da aynı duruma düşmüş yürüyerek gittiği hastaneden ancak ölüsünü alabilmiştik. İşte şimdi de annem için gidiyorduk. Allah’tan hayırlısı diyerek hızla vardık hastaneye. Arabayı park edip bir hışımla beşinci kata, yoğun bakım hastalarının olduğu kata çıktık. Kapıyı birkaç defa vurduktan sonra içerden gelen mekanik sese “annem ağırlaşmış bizi çağırdılar” diye cevap verdik. Bir müddet sonra bir bayan doktor ve yanında hasta bakıcı olduğunu sandığım biriyle açtı kapıyı. “Fatma Balcıoğlu için mi geldiniz?” dedi. Evet diye cevabımızı beklemeden “başınız sağ olsun, müdahale ettik ama kurtaramadık” dedi. Birden dünya başıma yıkıldı zannettim. Yanımda bulunan eşimden destek aldım. “Nasıl oldu” diye bile soramadık, çünkü her an bekliyorduk. Gelip giderken bulunduğu durumu görüyor ve Allah’tan hakkında hayırlısını talep ediyorduk.
Annem yaşadığı 87 yıla çok önemli işler sığdırmış biriydi. Köyün diğerlerine göre daha iyi durumda olan ailesinden fakir ve kimsesiz sayılabilecek bir ailesine 16-17 yaşında gelin olmuştu. Biri üvey olmak üzere iki kaynana, kayınpeder, kayınbirader ve görümce içine gelen anam bu evi çekip çevirmiş ve kısa sürede iki evi birden yapmıştı. 11 çocuktan biri düşük olmuş bir diğeri ise doğduktan kısa süre sonra vefat etmişti. 10 yıl önce kocasını 8 yıl önce de en büyük çocuğu ablamı kaybeden annem ölüme her daim hazırlıklı idi. Hazırlıklı olmayan biziz. İstanbul ve köyde olmak üzere iki ayrı yerde kılınan cenaze namazına gelen yüzlerce insan gönül hoşnutluğu ile haklarını helal ettiler.
Her defasında bize “hakkınızı helal edin” derdi. “Ana bizim sen de ne hakkımız var, sen hakkını helal et” derdim. O da biz de hakkımızı helal ederdik. En son bilinci yerinde ama ağzı kapalı iken “hakkını helal et ana” dedim. Ağzını ve başını oynatarak “helal olsun” diyebilmişti. Biz sana bize yaptığın analık kadar evlatlık yapamadık hakkını helal et ana!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?