GİRESUN ÜSTÜNDE VAPUR BAĞIRIYOR ŞİMDİ ÜZERİNDE MARTI BİLE UÇMUYOR

GİRESUN ÜSTÜNDE VAPUR BAĞIRIYOR ŞİMDİ ÜZERİNDE MARTI BİLE UÇMUYOR

He vallahi!

Aynen öyle!..

Eskiden ‘Giresun üzerinde vapur bağırıyormuş’ ve derin uykularda uyuyanları ‘uykularından’ uyarıyormuş ama; bugün değil uzaktan vapur bağırmalarını işitmek, martı seslerini bile duymak mümkün değil Giresun limanının içerisinde…

Çünkü vapurların uğramadığı…

Yolcuların bir vapura binip-inmediği…

Fındık çuvallarının yüklenip, tahıl çuvallarının inmediği bomboş bir rıhtıma niye inip-çıksın ki martılar!

“Kuş uçmaz, kervan geçmez” sözünü boşuna mı söylemişler…

Şimdi birçoğunuz belki diyecektir ki; “Yahu kardeşim, şimdi durup-dururken nereden aklına geldi bu boş limanları konu etmek” diye düşüneniz varsa, hemen belirteyim; 1 Ağustos tarihli gazetelerin başlığında gördüğüm Mersin Limanının yüzde-40 hissesinin 869 milyon dolara bir Avustralyalı şirkete satması, beni ister-istemez bir zamanların Giresun limanında yaşanan hareketli günlere ve az-buçuk benimde anılarımın olduğu yıllara taşıyıverdi…

Örneğin 1933’lü yıllarında ortaya çıkan “Giresun üstünde vapur bağırıyor” türküsünün hangi öyküden yola çıkarak düzenlendiğini anımsayıverdim…

Çağın tekerlekleri ileriye doğru dönerken, insan hiç geride kalan günlere -iç çekerek- özlem duyar mı?

Sizleri bilmem ama ben bazen gerilerde bıraktığım günlere çok özlem duyuyorum arkadaş…

Hemde burnumun direği sızlayarak anımsıyorum o güzel günleri!

Eskiden Giresun sahilleriyle, rıhtımı ve limanıyla bir başka güzeldi.

Oltasını eline alanlar, rıhtım-boyu dizilerek balık tutar…

Sıcaktan bunalanlar; mendirek uçlarında denize girip yüzerlerdi…

Giresun limanı eskiden o kadar çok hareketli ve rıhtımı bir o kadar çok hareketliydi ki; büyük mendirekle-küçük mendireğin kollarının arasında onlarca motor, yüzlerce kayık yatardı!

Rıhtımın bir tarafında ‘Yük Gemileri, Şilepleri’ yatıp-kalkar, rıhtımın diğer tarafında ise, her Salı-Cuma günleri ‘Yolcu Vapurları’ yanaşır ve yolcusunu indirip-bindirdikten sonra ‘Vira” der. Ve uzun-uzadıya çaldığı düdük sesleriyle uzaklaşırdı…

Eskiden balıkçı motorlarının ve kayıklarının birisi yaklaşıyorsa rıhtıma, bir diğer uzaklaşırdı…

Denizin üzerinde onlarca kayık ve motor açılıyorsa; binlerce kuş ve martı’da onlarla birlikte uçardı…

Çünkü her balıkçının tuttuğu balıkta, kuş ve martılarında hakları vardı…

Zaten balıkçılar da bunu bildiği için ‘avlanan balıklar’ paylaşılırdı!

Şimdi?

Şimdi bunların hiçbirinden eser yok…

Bu anlattıklarımın her birisi tarihe karıştı…

Eskiden olduğu gibi limana ne bir yük gemisi giriyor nede yolcu gemisi geliyor…

Eskiden olduğu gibi liman içerisinde ne balıkçı kayığı girebiliyor, nede bir amatör bir balık avcısı oltayla balık avlayabiliyor…

Liman aynı liman…

Mendirekler aynı mendirek…

Rıhtım aynı rıhtım olarak yerinde duruyor…

Ancak eskiden yaşanan hareketlilik ve devinim olmuyor…

Niye olmuyor bilemem…

Eskiden olduğu gibi liman içerisinde niye yoğun bir trafik olmuyor onu hiç bilemem!

Duyduklarımdan kaynaklanan tek bildiği şey; limanın özelleştirilip satılması…

Halbuki bizim beynimizin içine şunları şırınga etmişlerdi;

“Her şey özelleşecek ve ardından her şey güzelleşecek”

Vallahi sizleri bilmem ama ben her şeyin ‘özelleştirildiğini’ gördüm ama ‘Güzelleşme’ olduğundan pek emin değilim…

Eğer yanlış bilmiyorsam ve sizleri de yanlış bilginin arkasından sürüklemiyor isem; kamuya ait işletmeler eskiden bünyesinde bin kişi çalıştırıyorsa, bugün yüz kişi çalıştırıyor gibi geliyor bana…

Bu kanıya da şuradan varıyorum; özelleştirme furyası başlamadan önce üç milyona yakın ‘Sendikalı’ işçi sayısı, bugün bildiğim kadarı ile 700 bin dolaylarında…

Şimdi özetleyerek şöyle sonlandırmak istiyorum;

KİT’ler eskiden ‘sırtta kambur’ olduğu için ‘hantal çalıştığı’ için ve ‘üretkenlikten uzaklaştığı’ için ‘devlet ticaretle uğraşmaz’ mantığı tavan yaptığı için tüm KİT’ler özelleştirilip satıldı…

Eğer yine yanlış bilmiyorsam ve eğer sizleri yanlış bilgilendiriyor ve yanlış yönlendirmiyor isem; önce bizimkilerden birileri satın alıyor, daha sonra yabancı firmalara devrediliyor…

Tıpkı ‘Tekel’ de olduğu gibi…

Tıpkı ‘Çay Kurda’ olduğu gibi…

Tıpkı ‘Limanlarda’ olduğu gibi…

Hangi limanda olduğu gibi mi?

Hangisinde olacak; sohbetimize başlarken ‘Mersin Limanında’ olduğu gibi…

Önce bizden birisi ‘satın alıyor’ ve bir müddet sonra ya satın alınan kurumun tamamı, ya da; belli hissesi yabancılara satılıyor.

Ve bende (bu ticaret konularından pek anlamadığı için) manyakça bir kuşkuya kapılıyorum!

Ve “Yahu diyorum!”

“Bu elin oğlu, bizim beğenmediğimiz ve işimize yaramayan yerleri niye satın alırlar?”

“Ne yapacaklar ve ne gibi yerlerde kullanacaklar?”

“Elin işine yarayan, neden bizim işimize yaramıyor?”

“Bizim büyük bir il ölçeğinde olan ülkeler, gelip bizim çalıştırmak istemediğimiz kurumları ve değerini saptayamadığımız doğal güzelliklerimizi satın alarak değerlendirmek istiyorlar da,biz neden kendi değerlerimizin farkına varamıyoruz?” gibi saçmalıklar geliyor benim aklıma!

Daha doğrusu biz ‘bizim’ değerlerimizin farkına ne zaman varacağız?

Ve ne zaman kendi işlerimizi görmek için ‘bağımsızca’ karar verip, yol alacağız?

Daha doğrusu kendi toplumsal çıkarlar doğrultusunda bağımsızca yol alabilecek miyiz?

Bekleyip göreceğiz…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?