CEVAPSIZ KALAN SORULAR

CEVAPSIZ KALAN SORULAR

Cevaplaması epeyce zor olan birkaç soruyu gündem ederek, bazı hususları paylaşmak umarım ki, bir kısım sıkıntılara merhem olacak.                                                                                  SORU:1- Doğuştan “ama” olan, gözleri görmeyen bir insana, renkleri, insanları, hayvanları, bitkileri, uzayı, denizleri ve diğer varlıkları tarif edebilir misiniz? El cevap: Hayır.

SORU:2- Hayatında hiç bal yememiş adama balın tadını, gül kokusu almamış adama gülün kokusunu anlatabilmekte ne kadar başarı elde edebilirsiniz ki….

SORU:3- Canlı cenazelere, yaşayan ölülere hayatın tadını, yaşamanın güzelliklerini izah edebilir misiniz? Elbette edemezsiniz.

SORU:4-Emperyalizmin savunuculuğuna  ve bekçiliğine gönüllü olarak talip olan çağdaş kölelere özgürlüğün, hürriyetin güzelliklerini anlatabilir misiniz?

SORU:5- Genel kültür seviyesi düşük, dini-manevi  alt yapısı zayıf, edep ve terbiyeden mahrum, insani kalitesi negatif olan; ama tüm bunlara rağmen, her konuda bilgiçlik taslayan, kimselere söz hakkı vermek istemeyen, ukalalıkta sınır tanımayan cahil ve gafilleri, yaptıkları hatalı tercihleri nedeniyle dünya ve ahiretlerini berbat ettiklerine, milletin ve ülkenin geleceğini kararttıklarına, bizden sonra gelecek olan nesillerimiz için telafisi mümkün olmayan sorunlar bırakacaklarına ikna etmeniz mümkün mü? Tabii ki hayır.

SORU:6- Bilinçsiz, şuursuz ve amacına matuf olmaktan uzak, yarım-yamalak eda ettiği ibadetler ve Müslümanları uyuşturma ve narkozlama merkezleri gibi işlev gören sözde dergahlarda çektiği zikirlerle her şeyi hal ve Cennet’i de hak ettiğini zanneden cahil ve gafil Müslümanlara bunun doğru olmadığını, İslam’ın hayat dini olduğunu, hayatın her evresine, her alanına ve her saniyesine müdahil olduğunu söyleyebilir misiniz? Veya söyleseniz de başarılı olabilir misiniz?

Sorular bu minval üzere uzayıp gider, ama maksat hasıl olduktan sonra sözü uzatmanın ne gereği vardır, ne de faydası. Cevabını bulamadıktan sonra soruları çoğaltmanın anlamı yoktur.

Yani, tehlike kapıda, problem büyük, yaralar kangren, ama elimiz kolumuz bağlı. İpin ucu Bush’tun eline geçmiş ne söyleseniz beyhude, ne yapsanız anlamsız. Sadece söylüyorsunuz ve (belki) sorumluluktan kurtuluyorsunuz, hepsi o kadar.

Bir kısım insanların kör, sağır ve dilsiz gibi hareket ettikleri bir zaman ve zeminde yaşamak, duygularını haykıramamak veya avazının çıktığı kadar bağırdığı halde sesini kimseye duyuramamak ne kadar da zormuş Allah’ım!

İstisnaları olmak ve işini gereği gibi yapanları saygı ile anmak şartıyla;

Hukukun evrensel kurallarını tanımayan, giydiği adalet cübbesine leke sürdüren, kendi ideolojisinden başka şekil düşünenlere hayat hakkı tanımayan ve adaleti hayasızca katleden bir sürü sözde hukukçu…

Siyaseti kendi çıkar ve menfaatlerine alet eden, insanları yanlış yönlendiren ve yöneten, pusulası şaşmış, ülkesi ve milleti için tehlike arz eden ama beceriksizliği, sahtekarlığı, cehaleti ve ihaneti kamufle edilen, perdelenen binlerce siyasetçi….

Ticareti soygun aracı olarak değerlendiren ve insanların ümüğünü sömüren, insaf ve merhametten, iyi niyetten yoksun tacirler, sanayiciler, üretim elemanları….

Sanat adı altında edepsizliği, hayasızlığı, terbiyesizliği bayraklaştıran; etini-budunu pazarlayan ahlak fukarası sözde insanlar….

İnsanlara dini tebliğ etmekle yükümlü olmakla beraber, dini imanı kendileri anlayamamış ve bu uğurda çaba ve gayretleri de olmayan, insanları sadece oyalayan, mesleğinin dışında her şeyle iştigal eden gayri samimi  görevliler, kariyer sahibi zatlar….

Bilim adına bilimi katleden, bilim kılıfı altında inkarı, imansızlığı insanlara nakşeden, bilimin namusunu kirleten şarlatanlar…

Ticaret ve siyaset yapmaktan askerlik yapmaya zaman bulamayan, her yemeğe maydanoz olmayı, her işe burnunu sokmayı kendilerine şiar edinen üniformalı kişiler….

İşini, görevini gereği gibi yapmayan; ukalalığı, soytarılığı, sahtekarlığı kendilerine hedef tayin eden analar ve babalar, amirler ve memurlar, işçiler ve işverenler, zenginler ve fakirler….

Aaaaah, ah!!!!  Yama küçük, delik büyük….Sıkıntı o kadar fazla ki, anlat anlatabilirsen…

Biliyorsunuz ve inanıyorsunuz ki, “sadece yaptıklarınızdan ve söylediklerinizden değil; yapmanız gerekirken zamanında ve gereği gibi yapmadıklarınızdan ve söylemeniz gerekirken yerinde ve zamanında, usulüne uygun olarak söylemediklerinizden de hesaba çekileceksiniz.” Yaptıklarınızın ve söylediklerinizin artı değer olarak kaydedilmemesi, dikkate alınmaması ne kadar da üzücü…

Biliyoruz, Peygamber (as) Efendilerimiz gibi, sadece tebliğ etmekle yükümlüyüz. Hiç kimseyi hidayetle mükellef te değiliz; çünkü hidayet ancak Allah’tan. Ama bunu bildiğimiz halde istiyoruz ki, geçici dünya hayatımızı adamların içinde ve adam gibi yaşayabilelim; olmuyor, olamıyor. Ve sadece üzülüyoruz, içimiz kan ağlıyor, hayatın tadını alamaz oluyoruz, fakat elimiz-kolumuz bağlı, biçareyiz ve’s Selam.

Selam Hakk’a tabi olanlara….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?