BU ÇOCUKLAR KİM?

BU ÇOCUKLAR KİM?

Daha 15-16 yaşında ve okul çağlarında.
Okul bahçesindeki Atatürk büstüne tekme, tokat atıp hakaret etmekte.
Nedeni kendilerin de bilmediği bir hırs, kin, intikam duygusu ile saldırmaktalar.
Çirkin ve iğrenç davranışlarını videoya alıp, internet üzerinden paylaşıyorlar.
Aile ve okullarda hiçbir şey öğrenemedikleri belli olmakta.
Sadece kendini ifade edebilecek, söyleneni yazabilecek kadar okuma-yazma, o kadar.
Okuduğunu ifade edebilme, anlamlandırma ve sonuç çıkarmaları mümkün değil.
Tam da birilerinin istediği, kullanabileceği düşünce ve yaştalar.
Birkaç yıl sonra karanlık güçlerin tetikçisi olabilecek durumdalar.
Peki, Atatürk’e karşı bu hakaret, kin, hırs, düşmanlık niye?
Beyinleri tamamen yıkanmış, hınç ve öfke dolu.
Kimlerin yönlendirmeleriyle bu duruma geldiler?
Anne, baba ya da öğretmen tarafından yönlendirilmeyeceğine göre, geriye kim kaldı?
Bu çocuklar okul dışında nereye gitmekte?
Bazı dini vakıf, tarikat, cemaat ve diğer ortaçağ kalıntıları ne güne durmakta?
‘Kurt puslu havayı sever’ örneği, onları avlamak için elverişli ortam hazır.
Hani derler ya, ‘ kızı kendi haline bırakırsan ya davulcu ya da zurnacıya gider’.
Bu günler onlar için tam da biçilmiş kaftan.
Çok düşük bedelle istediklerini rahatlıkla yaptırabilirler.
Okullardan sosyal, kültürel ve sportif etkinlikleri kaldırır, başıboş bırakırsan karanlık güçlerin eline düşmelerini kolaylaştırırsın.
Okullarda, velilerin de katılımı ile kutlanan ulusal bayramlar, belirli gün ve haftaları yok sayar, andımızı ‘ırkçı sözler içermekte’ diye yasaklar, ders kitaplarından Atatürk’ü silmeye çalışırsan bu sonuçla karşılaşırsın.
‘Değerler Eğitimi’ adı altında şalvarlı, takkeli cahilleri ders vermek amacıyla sınıflara sokar, onlara elverişli ortam sunarsan, bu küçük ‘meczup’larla daha çok karşılaşırsın.
Bunların dede, amca, ağabey ve dayıları da söz ile hakaret etmeye çalışmakta.
Son yıllarda siyasetçisinden memuruna değin, ‘Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde bulunanların ses verdiklerini duymaktayız.
‘Keşke Yunan kazansaydı..cumhuriyet reklam arası…Yunanlılar Anadolu’yu işgal etmedi…olmasaydı da olurduk…’ diye ortalarda dolaşan bu güruhlar, dedelerinden kalan mirasa sahip çıkmaya çalışmakta, çocuk ve torunlarını araç olarak kullanmakta.
Son yıllarda hızla artan ahlaki çöküş ve bağnazlık gerçek yüzünü göstermekte.
Ekilen nifak tohumları çimlendi ve bazıları meyve vermeye başladı bile.
İnlerinden çıkarak, ülkenin her yöresinden ses vermekteler.
Asıl üzücü olanı bazı öğretmen ve yöneticilerin aynı şeritte yer almaları.
Okul çağındaki çocuklar bazı dini vakıf ve derneklerin elinden kurtarılmadığı sürece, bu tür görüntüler devam edecektir.
Eğitimin sorun ve çözüm önerilerini dile getirmeyen, yerlerde sürünmesinde katkısı bulunan bir eğitim sendikası başkanı, ‘…siyasi irade, Andımız’ın kaldırılma kararına sahip çıkmalı, eski Türkiye’nin hortlatılmasına geçit vermemeli..’ diyebiliyorsa, geniş düşünüldüğünde, bu çocuklara daha neler yaptırılmaz ki?
Perde arkasına geçip, kuklaları oynatarak, çocukları öne sürenleri görmek gerek.
Kurtarıcılarına ihanet edecek kadar seviyesizleşen toplumların sonu hüsran olacaktır.
Mercek ile aranan kahramanların yerleri değer gören hainlerle dolduruldu.
Dünya Şairi Nazım Hikmet, ‘…kahramanı kadar, haini de bol bir milletiz..’ der.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?