BİR ZAMANLAR ATATÜRK KOŞUSU YAPARDIK HEP BİRLİKTE ONUN HEYECANINI YAŞARDIK

BİR ZAMANLAR ATATÜRK KOŞUSU YAPARDIK HEP BİRLİKTE ONUN HEYECANINI YAŞARDIK

 

Yeni yılın girmesine şunun-şurasında üç gün kaldı.

Ancak, eskiden olduğu gibi pek fazla şamatası yapılmıyor!

Daha doğrusu yapılamıyor…

Çünkü her Allah’ın günü Cami kapılarından cenaze kaldırılıyor…

Üç evin, bilemedin dört evin birinde kirli ve şaibeli savaşlarda pisi- pisine, hiç yoktan yere ölenlere ağıt yakılıyor!

Ve ülkenin dört-bir köşesinde bu acılar yaşanırken;

Öte yanda acının dışında kalanlar ise yine normal yaşamına devam ediyor!

Gülüp-eğleniliyor!

Yenilip-içiliyor!

Bir an önce ‘sistem değişikliği’ yapılarak; Devlet Başkanlığı veya ‘Tek Adam’ yönetimine geçilsin mi-geçilmesin mi? tartışması yapılıyor!

Hatta bu konuda; ortaklık yapılan komisyonlarda kafa-göz yarılıyor!

Hırsını ve hızını alamayan olursa; birbirine ana-avrat küfrediyor!

Hatta daha çok zıvanadan çıkıp, gözleri kararan olursa; Atatürk’ün meydanlarındaki heykellerini söküyor!

Kimileri de; fırsat tam fırsat diyerek müftülerle işbirliğine giderek, bir an önce ‘eğitim sistemini’ Medrese Eğitim Sistemine çevirmek istiyor!

Kısacası; bu yangından ne kurtarılırsa ‘kar’ sayılıyor!

Ve bir ‘Koltuk Kapma’ yarışıdır gidiyor!

Kimileri de; bu olup-bitenleri izlerken, benim gibi kafayı yiyor!

Yani kafayı sıyırıyor!

Niye mi?

Niye olduğu apaçık meydanda değil mi?

Ben size neyi anlatacaktım, nereleri anlatmaya kalktım!

Halbuki bundan kırk-elli yıl önce 27 Aralıklarda topluca yaşadığımız ‘Atatürk Koşularından’ söz edecektim.

O güzelim gençlik heyecanımızdan dem vuracaktım!

Hey gidi günler hey!

O günlerin; yoksul,hilesiz,samimi heyecanını bugünlerin zenginliğine vallahide değişmem billahi de!

Şimdiki genç kuşaklar bilir mi-bilmez mi onu bilmem ama bizler eski (hurdaya çıkmış kuşaklar) topluca “27 Aralık Atatürk Koşusunun” heyecanını yaşardık okuduğumuz okullarda…

Çünkü her 27 Aralık yaklaştığında; bütün okullar bu yarış için farklı bir rekabete girerdi.

Koşuya katılmayanlar, koşuya katılan arkadaşlarını desteklerdi!

Desteklerdi ki; diğer emsal okulun öğrencilerini geçsinde, okuluna en iyi dereceleri getirsin!

Üstelik bu koşunun heyecanı öteki koşuların heyecanından da biraz farklı olurdu.

Çünkü bu koşunun adı; 27 Aralık Atatürk Koşusuydu…

(Tevazu göstermeden söyleyecek olursam; futbolun için olduğum kadar atletizmde de bir hayli iddialı bir atlettim. Söylemesi ayıp olur mu bilmem bu atletizm alanında da bir hayli iyi derecelerim var)

Aşağıda siz sevenlerimle ve dostlarımla paylaştığım siyah-beyaz anı görseli ise ‘Öğretmen Okulu’ yılları ve bir yarışma sonunda okulun kapısında birlikte çektirdiğimiz bir fotoğraf…

Okul bünyesinde olup; sınıflar-arası yapılan bir yarışmaydı…

Ayaktakiler soldan-sağa; Uğur Pelitli (M.E.M.oğlu üçüncü gelmişti)

Orta yerde; Şaban Karakaya (yani ben birinci gelmiştim)

Sağ başta yanımdaki arkadaş koşuda ikinci gelen ve sınıf olarak bizden bir sınıf geri; Süleyman Civelek (Beşikdüzü’nden)

Ön sıradakiler soldan-sağa: bizden sınıf olarak geri arkadaşlarımız olup (beni bağışlasınlar) isimlerini anımsayamadım.

Önden en sağdaki arkadaşımız ise; Şükrü Pul arkadaşımız…

İnanın siyah-beyaz anılar siz dostlarla paylaştıkça güzelleşiyor!

Hatta inanılmayacak gibi ama insan bayağı yeniden gençleşiyor!

27 Aralık Atatürk Koşusunu bir fırsat’a dönüştürüp sizlerin zamanını aldığım için affınıza sığınıyorum…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?