Yusuf, 43-45 yaşlarında bir insan, ama yırtık-pırtık, döküntü ve kirli elbisenin içinde, saçı sakalı bir birine karışmış bir durumda, 55-60 yaşlarında bir görüntüye sahip… Kendisini öylesine bırakmış ki, deli-divane bir eda ile, her gün sokakları ileri-geri durmadan arşınlıyor…Ailesi olmadığından, nerde akşam orda sabah cinsinden acınası bir hayat…
Bir kaç defa konuşmayı istedim, ama her defasında bu isteğim akamete uğradı, gerçekleşmedi. Bir gün olanca cesaretimi topladım, yanına iyice sokuldum ve selam verdim; sert bakışlarla beni aşağıdan yukarıya bir süzdü, ardını dönerek, hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı.
Arkasından koştum, koluna girdim ve yürüdük…Sahilde sakin bir yere oturduk, uzun süre bakıştık…Adın ne, diye sordum, Yusuf, dedi. Neden böyle perişansın, kendini bırakmışsın dedim. benim dünyam gizemlidir, girmeye kalkma, dedi. Israr ettim, kendisini tanımak, halini bilmek istediğimi söyledim, olmaz diye ret etti. Kararlı olduğumu anlayınca, gözlerime öylesine baktı ki, yüreğimin bin bir parçaya bölündüğünü hissettim. Ah o geceler var ya geceler, aydınlanmak bilmeyen karanlık geceler… Beni yedi-bitirdi, dedi. Derin bir oh çekti, anlatmaya başladı:
“Rahmetli babacığım hayatının son demlerini yaşamaktaydı. Henüz 12 yaşında idim. Beni çağırdı, yanına sokuldum, elleriyle hem saçlarımı okşuyor, hem de bana nasihat ediyor, vasiyet ediyordu. Diyordu ki, evladım, Yusuf’um, ben yolun sonuna geldim. Anneni sana, seni de Allah’a emanet ediyorum; annene iyi bak, O’nu üzme, sana emanetimdir….Babacığım, sözlerini bitiremeden can verdi.
Orta okul’u bitirdim, ilerisini okuyamadım. Anam, kendisi sefalet çekse de, bana bunu hissettirmiyordu. Z aman içinde sokak serserilerine uydum. Uyuşturucu müptelası oldum. İçki, kumar, hırsızlık, her pisliğe bulaştım. Annem beni bu bataklıktan kurtarmaya çalıştı, olmadı.
Bir akşam geç vakitte alkollü olarak eve gitmiştim. Annem bana nasihat ediyordu, tartıştık. Çıkan kavga esnasında istemeyerek ana katili oldum, dedi ve sesli sesli ağlamaya başladı. O bir tarafta, ben bir tarafta…Cezaevine girdim, cezamı çektim, çıktım; ama benim için yaşamak neye yarar?
O olaydan sonra, akşam olmasa diyorum, geceleri uyumak istemiyorum, sabahlara kadar sokaklarda geziniyorum. Ne zaman yorgunluktan dolayı bir köşede kıvrılsam hemen gözüm kapanıyor ve rüyamda anamı görüyorum. Her görüşümde bana sitem ediyor ve diyor ki: “Yusuf’um, evladım.B eni niçin öldürdün, bana nasıl kıydın yavrum? Ben seni dokuz ay karnımda gezdirmedim mi? Bebek iken seni emzirmek için sabahlara kadar uykusuz kalmadım mı? Ben yemedim, sana yedirdim. Giymedim, sana giydirdim. Ben sana ne yaptım ki, beni parça parça ettin Yusuf’um” diye ağlıyor.
Söyler misin arkadaş, sen benim yerimde olsan, değişik mi olurdun?” dedi ve ağlamaktan kıp kırmızı olan gözlerinden akan yaşlar dolu gibi çenesinden dökülmeye başladı.
Ana katili Yusuf ve benzerleri, analarından ter temiz olarak, pırıl pırıl doğdular. O’nu ve diğerlerini bu hale bizler getirdik. Ben, sen, o; bizler, sizler ve onlar…Bilesiniz ki, onlar tek başlarına bizatihi olayların suçlusu değil, sistemin mağdurlarıdır. Eğitim sistemiyle, çevresiyle, medyasıyla nesilleri sahipsiz bırakanlar, yetiştiremeyenler utansın. İnsanlarımızı dinden imandan mahrum, ahlâk ve maneviyattan uzak yetiştirenler, cemiyetin içine bir canavar gibi salıverenler mahcup olsunlar.
Elinden bir tutanı olsaydı, kendisini birileri koruma altına alsaydı Yusuf ana katili mi olurdu? Esas katil toplum içinde yaşayan, bana ne’ci, neme lâzım’cı insanlar. Katil biziz insanlar…
Selâm ve dua ile…