Ülkemizde ilk üniversite 1933 yılında “İstanbul Üniversitesi” adı altında kuruldu.
Bu üniversitenin açılması ve hızla gelişerek büyümesinde, Hitler faşizminden kaçarak İstanbul’a gelen Yahudi asıllı eğitimcilerin büyük katkısı oldu.
Uzun yıllar İstanbul, Ankara ve İzmir gibi iller ve zamanla diğer birkaç büyük ilde açılarak sınırlı sayıda kaldılar.
Bazı illerde ise, komşusu olan üniversitelere bağlı bölümler açılarak destek olundu.
2008 yılında alınan “Yeni Üniversitelerin Kurulması Hakkındaki Kanun” ile her ilde en az bir üniversite kurulmaya başlanıldı.
Okulların fiziki yapı, akademik kadro, yeterli bütçe, kısacası altyapısı hazırlanmadan hızlı bir biçimde üniversiteler açıldı.
Doğrudan devlete bağlı olmayan, bir vakıf tarafından özerk olarak işletilen ve ilki 1984 yılında hizmete açılan “Vakıf Üniversiteleri” de faaliyete geçti.
Böylece, ülke genelinde 114’ü devlet, 76’sı vakıflara ait olmak üzere toplamda 190 üniversiteye ulaşıldı.
Üniversitelerin Anadolu’ya kurulmaya başlanıldığı yıllarda, sahiller dışındaki yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşların çoğunluğu tarafından kabul görmedi.
Öne sürülen gerekçe ise çok basit nedenlere dayanmakta idi.
Onlara göre “gençlerin ahlakının bozulacağı” endişesi öncelikleriydi.
Üniversitelerin açılması sonucunda öğrencilerin kent ekonomisini canlandırmaya başladığı görülünce, bulunduğu yörede etkili olan işyeri sahiplerinin olumlu propagandaları etkili oldu ve halkın değer yargıları çoğunlukla değişti.
Böylece çocuk ve gençlerin ahlakının bozulacağı endişesi ortadan kalkarak, ekonomik tercihler ön plana çıktı.
Esnaf ve ev sahipleri hep memnun oldurlar. Diğerleri ise ortalarda kaldılar.
Devlet yatırımlarının azaldığı dönemlerde üniversite açılması tek yatırım aracı olarak görülmeye başlanıldı ve kentlerde görülen kıpırdama nedeniyle öğrenci beklenir duruma geçildi.
Ancak fiziki yetersizliğin yanında, asıl sıkıntı bu üniversitelerin açılmasıyla görev alan öğretim üyeleri küçük illerde aradığı bilimsel araştırma, sosyal yaşam, kültürel ortamı bulamayınca akademik çalışmalarını yapmak amacıyla büyük kentlere taşınmaya başladılar.
Fiziki yetersizlik ve akademik kadronun kurulmasında epey zorlanıldı.
Açığın kapatılması için ortaokul ya da lise dal öğretmenlerinden takviye yapıldı.
Bu yanlış uygulama, üniversitelerin amacına yönelik gelişmelerine büyük sekte vurdu.
Özgür düşünce ve bilimin odağı olma yolunda istenilen düzeyi yakalayamadılar.
Neredeyse lise düzeyinde kaldılar. Hatta “üniverlise” olarak adlandırıldılar.
Öncelikle siyasiler, sivil toplum örgütleri, kamu kuruluşları kısacası toplumun her katmanının üniversitelere baktığı pencere çok önemli.
Esnaf anlayışı ile üniversiteyi değerlendirmeye kimsenin hakkı olmasa gerek.
Bilim, bilimsellik, üniversitelerin ilke ve hedefleri hakkında az da olsa bilgi sahibi olmayanların önceliği bireysel çıkarlarını sağlama olacaktır.
Onlara göre üniversitedeki öğrenci sayısı artırılarak, ailelerinin kısıtlı bütçelerinden göndermiş oldukları paralarla esnaf güçlensin yeterlidir.
En önemlisi ise, il genelinde en büyük bütçeye sahip kurum olması ve birçok ihaleler yapması yönünden ilgi çekmesi.
Üniversiteyi gerçek anlamı ve değerleriyle anlayamayanların bakış açıları bu.
Bu anlayışla nereye varılır ki?
Tüm çabaları çıkara dayalı olduğundan, başarılı olabilme yolunun siyasetçilerin şemsiyesinin altına girme, onların gölgesine sığınmakla sağlanabilineceğini zannederler.
Öncelik tamamen iktidar milletvekilleri ya da il temsilcileri olacağına göre, yanlarında olduklarını beyan ederek onlara mesaj vermeye çalışmayı görev sayarlar.
Üniversiteleri sorgularken;
İl, ülke ve dünyadaki gelişmelere sessiz kalındığına,
Bulunduğu kentin eğitim, sosyal, kültürel ve toplumsal kalkınmasına katkısının olmadığına,
İtici güç olma yeterliliğini kazanamadığına,
Toplumu aydınlatma görevini yapamadığına,
Kuruluş ilke ve hedeflerini gerçekleştiremediğine, bu alanlarda başarılı olamadığına yönelik itiraz varsa çekinmeden söyleyin.
En önemlisi eleştiri gerekçeleri komik olmasın.
Bilinmelidir ki üniversiteler;
Bilim ve özgür düşüncenin kendisi ve yuvasıdır.
Öncelikle bulunduğu kent olmak üzere, ülkesi ve tüm insanlığa karşı sorumlulukları bulunmaktadır.
Kolay yoldan diploma veren, esnafa para kazandıran kurumlar değildir.
Bazen haklarında çok sıradan iddialar öne sürülerek siyasal güçler ve çıkar gruplarının hedefleri haline getirilmeye çalışılır.
Ancak, yetkililerin asla ödün vermeden üstlendiği görevin gereğini yerine getirmek zorunluluğu bulunmaktadır.