Siyasi Partiler

Siyasi Partiler

Siyasi partilerimiz halen 80 ihtilali sonrası çıkarılar kanunla faaliyet gösteren müesseselerdir. Kanun çıktığında bu yana tam 33 yıl geçti ve bir rekora da imza attı, örneğin kamu ihale yasası 14 yılda 200 küsur kez değişirken bu yasaya neredeyse kimse dokunmadı. Partilerin içinde yeni bir sese asla izin vermeyen bu yasanın gayri demokratik olduğu ve bu haliyle demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan partileri politika üretilen, ülkenin meselelerine çare olacak bir şekle büründüren kurumlar olmaktan ziyade, siyaseti boğan bir yapıya dönüştürdüğü hususunda da nerdeyse herkes hemfikirdir.

Siyasi Partiler Kanunun (SPK)  siyaseti boğduğunu söylerken, anlatmak istediğim konu; tek adam yönetiminin herkesi yok ettiğidir. Siyaset yapmaya çalışan insanlar konuşmak, ülkenin-şehrin meşelerine kafa yormak yerine genel merkezlerin etrafında dolaşarak ahbap edinmeyi, bu şekilde de güç devşirmeye zorladığı, siyasetin bu yolla yapılacağı kanaatini hakim kılmasıdır. Tek adam vesayeti altına girmiş siyasi partilerimiz, bu siyaset meraklıları sayesinde gittikçe ağırlaşan bir despotik görünüme bürünmüşlerdir. Her akşam tv ekranlarında höyküren siyasetçi tiplerini gördükçe bunlar mı demokrasinin vazgeçilmezleri diye hayretini dile getirmeyen bir Allah’ın kulu var mı?.

Mevcut durumda,  partilerin üyeleri ve yetkili kurulları sadece kağıt üzerinde yer alır ve şekil şartını yerine getirmenin bir gereği olarak bulunurlar.. Bu manada bazı insanların  partilere neden üye olduklarını da  anlamakta zorlanırız. Şüphesiz bu üyelerin arasında  ve parti organlarında memleket için çok  faydalı  şahsiyetler de  bulunur,  ancak içinde bulundukları despotik iklim,  bu kişileri de dilsizleşme noktasına getirmektedir.

Siyasi partiler aslında beş sütun üzerinde oturmaktadırlar, bunlar;

1-         Üyeler,

2-         Kongre,

3-         Teşkilat,

4-         Program,

5-         Genel merkezdir.

 

Bu beşli, partilerin tüm işleyişinde aşağıdan yukarıya fikir akışını oluşturacak tarzda bir yapıyı  teşkil etmesi gerekir. Mevcut kanun ise bunu zorunlu kılmamaktadır. Bu durumu aşmak için öncelikle, partilere üye olmak sınırlandırılmamalıdır. Her üye her kademeye aday olabilmeli, delege seçimleri mutlaka yargı denetiminde yapılmalıdır. Kısaca, üyelikler bindirilmiş kıta, sessiz kalabalıklar olmamalıdır. Adil bir hukuka dayanan ve demokratik ilkeler çerçevesinde yapılan kongreler,  teşkilat ve programın oluşmasının temeli olmalı, genel merkezler kongrelerin belirlediği teşkilatla programı yürütmelidir.

SPK bu yapıyı teşvik etmek yerine tartışmayı yok eden tek adam yönetimini teşvik eden bir kanundur. Bu Kanundan siyasi partilerin illa ki despotik olmak mecburiyetinde olduğu sonucu çıkarılamaz, ancak bir kez seçilenin işine geldiği için demokratik kurumları budamasına yasal da bir engel de yoktur.

Bu yapıyı ancak ve ancak siyasi partilere gönül vermiş, ülke meselelerini siyaset yoluyla değişeceğine inanan ülke ve parti çıkarını her şeyin üzerinde tutan sağduyu sahibi partililer değiştirebilir. Bu manada MHP’nin 19 Haziranda yapacağı Olağanüstüsü Tüzük Kongresi bir fırsattır. Değişimin fitilini ateşlemek delegenin elindedir.

Neticede; meselelerimize çözüm olacak siyaseti  geliştireceğimiz  ve bu vasatı sağlayacağını düşündüğümüz, hayal ettiğimiz partiler siyaseti boğan bir yapı olarak karşımızda ciddi bir sorun olarak durmaktadır. Siyasetin demokratikleşmesi, zübüklerden kurtulması içinse yeni bir siyaset tarzına ve kanununa ihtiyaç vardır.

Yazımızı Michel Foucault’nun “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir” sözüyle bitirelim.

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?