ÖĞRETMEN OKULLARI

ÖĞRETMEN OKULLARI

Öğretmen yetiştiren kurumlar açısından bazı tarihler kilometre taşı olarak görülür.

16 Mart “İlköğretmen Okulları”  ve 17 Nisan “Köy Enstitüleri”nin kuruluşu gibi.

Eğitim tarihimizde öğretmen okulları, 169 yıl önce 16 Mart 1848 yılında açıldı.

Ülkemizde, öğretmen yetiştirme sistemimizin temeli, “Dar-ül-Muallimini İptidai” yani “Erkek İlköğretmen Okulu” adıyla açılan ilk öğretmen okuluna dayanır.

Bu okulla başlangıcı yapılan öğretmen yetiştirme, izleyen yıllarda değişmeler göstererek, öğretmenlik bir meslek olarak tanınmaya başlandı.

Osmanlı’da devlet dinsel nitelikte olduğundan, aynı anlayış eğitimde de sürmekteydi.

Bu okulların açılmasıyla öğretmenlik bilgi, beceri, uzmanlık ve deneyim gerektiren meslek haline geldi.

İlk dönemlerde İstanbul’da bulunan bu okullar, Osmanlı’nın son dönemlerine doğru taşra vilayet merkezlerinde de açılmaya başladı.

Önceleri sadece erkek öğrenciler öğrenim görmekteydi.

Daha sonraları “Darülmuallimat” adıyla kız öğretmen okulları da öğretime açıldı.

Türk eğitim sisteminde öğretmen eğitimi model arayışı ile sürdürüldü.

Köy ve kente göre öğretmen gibi ikili durum söz konusuydu.

Cumhuriyet yönetimi, yeni Türk devletinin gelişmiş ülkelerin dünya görüşüne uygun olarak öğretmen okullarının öğretim programlarını değiştirirken, ‘köy öğretmeni’ yetiştirmek için arayış içersine girerek eğitim seferberliği başlattı.

Bu hareket Ziya Gökalp’in, “Türk güzideleri öğretmen olarak köye gitmelidirler. Çünkü güzideler medeniyetin anahtarına sahip aydınlardır…”görüşünün, cumhuriyetin ana hedef ve ilkeleri içersinde yoğrulmasıyla oluşmuştur.

1952 yılında açılan öğretmen okulları, öğrencilerin yatılılık durumuna göre kız ve erkek öğretmen okulu olarak adlandırılmış, sınavla alınan öğrenciler ilkokuldan sonra girenler altı, ortaokuldan sonra ise üç yıl öğrenim görmekteydi.

Bu okullar, kırsal yörelerde yaşayan yeterli geliri olmayan ailelerin çocukları için kısa yoldan meslek edinmenin tek ümidi oldu.

İlköğretmen okulu mezunu olan öğretmenler, özellikle Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla  görevlerini başarılı olarak yürüttüler.

Öğretmen yetiştirmede 169 yıllık bir birikime sahip olan ülkemizde, sistemin en etkili öğesi olan öğretmenlerin geliştirilmelerinde başarılı olamadık.

Dünyada her alanda gerçekleşen hızlı değişimler,  toplumun ihtiyaç ve beklentileri dikkate alınmadığından öğretmenlik geleneksel bir yapıya büründü.

Asıl sıkıntı, gelişen eğitim teknolojisi, derslerin işlenişi sırasında kullanılan yöntem, teknik ve stratejilerin uygulanmasında kendilerini yenileyememeleri oldu.

Ülkemiz eğitim sistemini yenileştirme ve geliştirmede önlemleri almayınca öğretmenlerin performansları yerinde kaldı ve gittikçe geriledi.

Eğitimin toplumsal gelişmenin en önemli aracı olduğu bilinmesine karşın, siyasi iktidar ya da çeşitli düşünce akımları kendilerini güçlü kılmak amacıyla öğretmenleri kullandı.

Özellikle 1970’li yıllardan itibaren bozulan öğrenci seçme yöntemleri, öğretmen yetiştiren kurumlarda düşüncenin öne çıkarıldığı kadrolaşma, ideolojik ayrıştırmalarla birlikte bilimsel çalışmadan giderek uzaklaşma, öğretmen yetiştiren okulların yozlaşmasına yol açtı.

Bilim ve bilginin öne çıktığı günümüzde ‘çağımızın insanını’ her yönüyle donanımlı olarak yetiştirmek istiyorsak öğretmen yetiştirmeyi ciddiye almak zorundayız.

Egemen güçlerin çıkarlarına ters düşen ‘Köy Enstitüleri’ ve çok sade, özverili öğrenciler yetiştirerek eğitime büyük katkıda bulunan ‘İlköğretmen Okulları’nın öğretmen yetiştirmelerine yönelik ana düşünce, ruh ve felsefesi çağın gereklerine uygun yapılandırıldığında sosyal, siyasal, ekonomik, bilimsel ve diğer her alanda toplum olarak başarıya ulaşacağımız kaçınılmazdır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?