NİÇİN SALDIRIYORLAR ?

NİÇİN SALDIRIYORLAR ?

Dini inancı, siyasi görüşü, cinsiyeti, milliyeti, sosyal statüsü her ne olursa olsun; her insana,insan olmaları hasebiyle değer verir, saygı duyarız. Ancak bu, bir kısım insanların yanlışlarını, hatalarını, günahlarını kabullendiğimiz anlamına gelmemelidir. Edeple, adabına uygun olarak, insanları rencide etmeden, iftira atmadan, yalana tevessül etmeden ve iyi niyetle yanlış iş yapanları eleştirmek, ikaz etmek ve uyarmak hem İslami, hem de insani görevimizdir, vazifemizdir. Bu ölçüler dahilinde başkalarının bizi eleştirme hakkına da saygı duyarız, anlayış gösteririz.
Kırk yılı aşkın süredir sürdürdüğümüz siyasi mücadelenin yegane amacı, iman ettiğimiz ilkelere uygun bir hayatı yaşayabilmek, imanımızı amele ve eyleme dönüştürebilmektir. İstiyoruz ki, inandığımız gibi yaşayalım, kimse bize mani olmasın, biz de kimseleri istemediği bir hayat modeline zorlamayalım. Zaten ne hukuki, ne de dini olarak böyle bir yetkimiz var, böyle bir hakkımız var. Olmayan hakkı ve yetkiyi kullanmak kimsenin haddi değildir, böyle bir hadise vuku bulursa gücümüz nispetinde karşı koymak bizim vazifemizdir, böyle biline. Hukukun İslami ve evrensel kuralları çerçevesinde insanlık alemi olarak barış ve huzur içinde hayatımızı idame ettirelim istiyoruz, meselenin özü budur.
Biz bu yola çıkarken bizimle aynı duyguları paylaşan, ama daha sonra yön değiştiren bazı eski yol arkadaşlarımız değişime ve dönüşüme uğradılar, başka yörüngelere kaydılar ve bunun karşılığı olarak ta etkili makamlara geldiler, yetkili konuma yükseldiler. Kendi tercihleridir, iyi-kötü ne yaparlarsa kendilerine aittir, sonucundan da onlar mes’uldür.
Güç ve iktidar sahipleri elbet “LaYüs’el” değildir, tabiidir ki eleştiriye açık olacaklar, anlayış gösterecekler. Birileri yapılan yanlışları hakaret etmeden, iftira atmadan, adabına uygun şekilde gündeme getirdiğinde ona saygı göstermek insanlık onurudur, haysiyet gereğidir. Asarım-keserim, dediğim dedik, var mı bize yan bakan eda ve tavırları, efelenmeler bu güne kadar kimselere fayda vermedi, bundan sonra da vermeyecektir. “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye haykıran yiğidi hiç duymadınız mı? Güç bende, kuvvet bende diyenlerin hazin sonunu bu millet çok görmüştür, anlaşılıyor ki bundan sonra yine görecek.
Mısır’daki sağır sultan da duymuştur ki, küresel emperyalizmin elebaşlarına verdiğiniz sözler ve bulunduğunuz taahhütler neticesinde cumhuriyet tarihinin en uzun iktidar dönemi sizlere nasip oldu. Bu süre içerisinde vahim hadiseler yaşandı. Bir takım nedenlerle milletin ekseriyeti farkında olmasa da, ilgilenenler biliyorlar ki, dönemi şahanenizde görmediklerimizi gördük, yaşamadıklarımızı yaşadık. Mesela “Faiz dünya gerçeği, faizsiz ekonomi olur diyenlerin aklına şaşarım” diye işe başladınız ve netice itibarıyla 17 yılda milletin alın teri olan 800 milyar lira parayı faiz olarak rantiyeye aktardınız. Halbuki borç almadan bu ülkenin idare edilebildiğini Hocanız size de göstermiş idi. Borç almamak ve faiz ödememek mümkün olabiliyorken, siz böyle yapmadınız. İktidarda olduğunuz on yedi yıl içinde, 80 yılda gelip geçen 57 hükümetin yaptığı borcun dört katından fazla borçlandınız.
Dış politikada müthiş bir hezimete imza attınız. Yaptığınız yanlış tercihler ve uygulamalar neticesinde çevremizde gerçek anlamda dost ve kardeş ülke bırakmadınız. ABD ve İsrail’in keyfi için İslam Ülkeleri ve kardeş Türk Dünyası ile gereği şekilde ilgilenmediniz; onlara sırtınızı, ecnebilere yüzünüzü döndünüz. Dolayısıyla dostlarınızı seçerken hatalı tercihte bulundunuz; bunun etkisi asılara sirayet edecektir, bunu düşünemediniz.
“İslam Birliği olmaz” dediniz ve dünyada eşi-benzeri görülmemiş bir uygulamayla “Avrupa Birliği Bakanlığı” dahi kurarak, kimlerden yana olduğunuzu ilan ve ispat ettiniz. Tüm AB ülkeleri ortaklık anlaşmasını Brüksel’de imzalıyorken, sizi ikinizi Roma’ya çağırdılar, O malum ve mel’un papazın heykeli altında AB anayasasına imza attınız, bunun itikadi olarak ne anlama geldiğini sizler bal gibi biliyorsunuz. Buna bağlı olarak en büyük günahlardan sayılan zinayı suç sayan anayasa maddesini kendi iradenizle kaldırdınız. Domuzu kasaplık hayvan statüsüne sokan genelgeyi yürürlüğe koydunuz. Hatta bir ara “Anne sütü Bankası” adıyla başlatmayı düşündüğünüz uygulamayla anaların sütünü bozmaya, süt kardeşlerin bilmeyerek birbirleriyle evlenmeleri gibi bir faciaya yeltendiniz. Yıllardır yaptığınız “manevi tahribat” neticesinde, “Dini anlama ve algılama” şeklini değiştirdiniz ve böylece hissettirmeden Müslümanların “kimyasını bozdunuz.” İnandığınız gibi yaşamanız gerekiyorken, yaşadınız gibi inanıyorsunuz ve bununla da övünüyorsunuz. Olsun bu sizin meseleniz.
Bir zamanlar PKK, HDP, KCK, İmralı, Kandil gibi terör odaklarıyla aynı çizgide buluştunuz, aynı ideal için çalıştınız. Biz Milli Görüşçüler olarak bunları on beş yıl önce sezmiş ve dile getirmiş idik. Ama sesimizi yeteri kadar duyuramadık, etkili olamadık. Ne de olsa güç sizde, imkan sizde idi, buna mani oldunuz. Madem iş buraya gelecekti, “Başkanlık sistemi, Özerklik” derken fiili olarak memleket bölünecekti, o zaman 6.000 güvenlik görevlisi vatan evladı ve 50.000 den fazla insanımız neden feda edildi? Sizin dediğiniz gibi değil ya, hadi öyle olsun. Hani teröristle masaya oturmuyordunuz ve böyle bir şeyi “şerefsizlik” olarak görüyordunuz? Sizi “başkan” yapmaya razı oldular, teslim oldunuz öyle mi? Hayır, hayır, siz taa iktidar koltuğuna oturmadan işlem bitmişti, bilmediğimizi sanmayın.Onlar kuzu kuzu silahları bırakacaklar, yurt dışına gideceklerse, sizlerden izin-müsaade, vize veya pasaport mu beklemekteler? Kimi kandırdığınızı zannediyorsunuz gafiller?
Özelleştirme adı altında milletin alın terini, birikimini, fabrikaları, tesisleri, KİT’leri, yolları ve elde avuçta ne varsa hepsini yolsuz ve usulsüz olarak emperyalistlere ve işbirlikçilerine peşkeş çektiniz. Gelecek yıllarda “devlet çarkı” hangi gelirle dönecek diye düşünmediniz. Çanakkale’de, Ege’de, Akdeniz’de ecdadımızın denize döktüğü düşmanlar bu toprakları topla, tüfekle, savaşla alamamışlardı, ama onların torunları şimdi karşılıksız yeşil dolarlar vererek, masa başı oyunları ile, dolma kalem ile maalesef cennet vatanımızın mukaddes topraklarını satın almış durumda. Bu topraklar uğruna şehit olan yüz binlerce, milyonlarca insanın ahı sizi perişan edecek, mahvedecektir. Şaibeli ihaleler, şüpheli satışlar, karanlık işlemler, gayri meşru ve akıl almaz servet edinmeler- zengin olmalar, eşe-dosta, yandaşlara yol geçen hanına döndürülen devlet imkanları, ulufe misali dağıtılan, talan edilen servetimiz…Say sayabildiğin kadar… İşin yoksa, vaktin de çoksa bitmek tükenmek bilmeyen gayri meşru hadiseler, yaz yazabildiğin kadar…
Bilinçli olarak ve kasten ekonomiyi, tarım ve hayvancılığı, ziraatı bitirdiniz. Milleti bir dilim ekmeğe bir yudum suya muhtaç ettiniz. Sanayi ve sanatı felce uğrattınız. İnsanları patates, soğan, biber, patlıcan kuyruklarında yağmur altında ve soğukta saatlerce beklemeye mahkum ettiniz. Utanmadan, sıkılmadan üretici ile rekabet ederek çadırlarda devlet adına sebze-meyve satar hale geldiniz.
Ya Hu! Arkadaş, şimdi bunca hadiseleri sineye mi çekelim? Bunları ve sayamadığımız garip olayları yok mu sayalım? Susalım, sinelim, kabuğumuza mı çekilelim? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan mı olalım? Doğru-yanlış her yaptığınıza alkış mı tutalım? Ücret mukabili, medya tröstlerini de kullanarak toz pembe gösterdiğiniz hazin tabloyu, perişan manzarayı görmezden mi gelelim? Sizi, menfaatleri karşılığında yağlayan, pofpoflayan, metheden, alkış tutan yalakalar gibi mi olalım? Ne istiyorsunuz, Allah aşkına söyleyin? Ne olur bırakın yakamızı. Bırakın insafsızca, merhametsizce saldırıları, taarruzları, hakaretleri iftiraları, yalanları. Bırakın ki, adam gibi muhalefetimizi yapalım, vicdanımızın sesine kulak verelim. Mademki yaptıklarınız doğru, o halde eleştiriden, muhalif tavırlardan ne diye rahatsız oluyorsunuz? Ne diye hücum ediyorsunuz ona buna söyler misiniz?
“Nasıl olsa “Mahkeme-i Kübra”da yargılanacaksınız ve O Yüce Mahkemenin Temyiz Makamı yoktur. Ayrıca tarih sizi bir gün elbet yargılayacaktır. Bırakında, her iki mahkemede de suçlarınıza ve günahlarınıza razı ve ortak olmadığımız beyan etmek ve o gün tarihe not düşmek adına, vicdanının sesini dinleyip muhalefet eden insanlar olarak sözlerimiz olaylara tanıklık etsin. Bunu istemiyorsanız dönün bu yoldan, bu milleti birileri yanıltıyor, hadiseleri gizliyor, olayları başka şekil yansıtıyor ama bunlar hiçbir şeyi halletmez ve unutmayın ki “güneş balçıkla sıvanmaz.”
Selam ve Dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?