Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim

“…Kabahat senin,

-demeğe de dilim varmıyor ama-

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim! “

Demektedir Nazım Hikmet “Dünyanın En Tuhaf Mahlûku” şiirinin son dizelerinde.

Aslında günümüzde de kabahatin çoğu yönetenlerde değil yönetilenlerdedir.

Neden mi? Birkaç örnek verelim…

İktidar, Oslo’da “üçüncü göz” İngiltere gözetiminde terör örgütü ile görüşmelere başladı. Sonra İmralı görüşmeleri başlatıldı. Çözüm süreci başlatıldı. Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı.

Örgütün liderinin mektubu Diyarbakır’da okutuldu!

Habur yargısı rezaleti yaşandı!

Yine bir 29 Ekim günü Peşmergeler, törenlerle Habur’dan Suriye’nin kuzeyine topraklarımızdan “Biji serok Obama” sloganları ile geçit töreni yaptılar.

Alkışladınız…

Bu süreçte örgüt kentlere yerleşti. Şehirleri silah deposuna çevirdi. Valiler aracılığı ile “operasyon yapmayın” talimatı verildi. Örgüte çözüm süreci zarar görmesin diye adeta her kolaylık gösterildi.

Sonra “çözüm süreci bitmiştir” denildi.

Ve yine alkışladınız…

İsrail’e Davos’ta “One minute” denildi.

“Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” denildi.

Alkışladınız.

İsrail ve Yahudi düşmanlığı tavan yaptı.

Sonra İsrail ile ilişkilerimizi düzeltmek için ABD’ de ki Yahudi lobilerine bütçeden büyük rakamlar ödediniz.

Lobiler devreye girdi. “Lütuf” olarak İsrail Mavi Marmara’ da ölenlerin ailelerine para verdi.

İsrail ile yeniden ilişkiler başladı.

Sizler yine alkışladınız.

AB ile iktidarın ilk yıllarında sıcak ilişkiler kuruldu. 29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da AB anayasasını imzaladık.

29 Ekim tarihi bizim için özel olarak seçilmişti!

İmzalar Papa 10.İnnocenzo heykelinin altında (Haçlı seferlerini başlatan Papanın) atıldı!

2004 Aralık ayında müzakere tarihi alındı. Güpegündüz Ankara’da havai fişekli kutlamalar yapıldı.

Erdoğan, “Hamdolsun tarihi aldık” dedi.

Çılgınca alkışladınız.

AB “uyum yasaları” ile bizden taleplerde bulundu. 15 günde 15 yasa çıkararak adeta her talebe ‘başüstüne’ dediler.

‘AB’ye giriyoruz’ umudu ile değiştirilmemize – dönüştürülmemize ses çıkarmadınız.

Hatta alkışladınız.

Şimdi AB ile sorun yaşanıyor. Cumhurbaşkanı “Ey Brüksel”, “Ey Almanya” diyor.

Sizler yine alkışlıyorsunuz!

Rus uçağı ile başlayan kriz sırasında, “Ey Rusya” denildi.

Alkışladınız.

Şimdi ilişkilerimiz düzelmiş görülüyor. Enerji ve gaz anlaşmaları yapılıyor.

Yine alkışlıyorsunuz.

Hatta dün siyasi kıble olarak görülen Washington ve Brüksel’den vazgeçme, direksiyonu Şanghay’a kırma sözleri ediliyor.

Yine alkışlıyorsunuz.

İktidarın ilk yıllarından başlayarak 2011 yılına kadar FETÖ ile ‘beraber yürüdüler’

“Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ısladık yağan yağmurda” şarkısını söylediler.

“Ankara’yı parsel parsel parsellediler.”

“Ne istediler de vermedik” itirafı geldi!

Pensilvanya suyoluna çevrildi.

Türkçe Olimpiyatlarında duygulu ses tonu ile ‘ülkene dön, bu hasret bitsin ‘ çağrıları yapıldı.

Eğitimi, askeriyeyi, mülkiyeyi, emniyeti FETÖ’ye teslim ettiler.

Alkışladınız.

“Hocaefendi” dedikleri zatın bir terör örgütü kurduğunu, amacının devleti ele geçirmek olduğunu 15 Temmuz ile gördüler!

Şimdi dünkü ‘beraber yürümeye’ bahaneler arıyorlar.

AKP dışında her yere FETÖ bulaşmış ama nedense AKP’ ye bulaşmamış!

Sizler ‘bu nasıl olur?’ demiyor ve yine alkışlıyorsunuz!

‘Balayı’ döneminin hesabını dahi sormuyorsunuz.

Cumhuriyet Türkiye’sinin bin bir emekle kurduğu anıt kuruluşları “babalar gibi satıyoruz” diyerek özelleştirdiler.

Sesinizi çıkarmadınız.

Tarımı ve hayvancılığı bitirdiler, köyden kentlere göçü artırdılar.

İşsizliği ve yoksulluğu yarattılar.

Tepki göstermediniz.

Aldığınız kömüre ve gıda yardımlarına aldandınız.

Doğrudan gelir desteği ile avundunuz…

Üretim yok. Ülke sıcak para ile ekonomi çarkını döndürüyor. Borsa-faiz sarmalında yabancılar para kazanıyor.

Kuyuya gelen sudan daha çok kuyudan su çekiliyor. Bu şekilde elbette “tulumbada su yok” hali yaşanır.

Ama siz yine de alkışlıyorsunuz!..

PISA verilerine göre eğitimde sınıfta kalmışız. Bu iktidar döneminde son 10 yılda daha da geri sıralara düşmüşüz.

Eğitim sistemimiz sorunlu, çocuklarınız çağın gerektiği çağdaş, bilimsel eğitimi alamıyor.

Tarikatlar ve cemaatler eğitimde cirit atıyor.

Sizler alkışlıyorsunuz.

Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği çalınıyor. Yine alkış!

O nedenle Nazım Hikmet haklı.

“Kabahat senin,

-Demeğe de dilim varmıyor ama-

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim…”

Başka sorumlu aramaya gerek yok!

Şimdi bir faniye dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde asla verilemeyecek yetkiler isteniyor.

Hem Parti lideri olacak, hem cumhur-başkan!

Hem KHK yetkisi olacak, hem de TBMM’yi fesih yetkisi olacak. Özetle TBMM devre dışı ve sembolik kalacak.  Hem yasama organında güçlü olacak, hem de yürütmenin başı olacak!

Hem rektörleri tek başına atayacak.

Hem yüksek yargının %50 üyesini tek başına seçecek, hem de kalan %50 sini TBMM’de partisi aracılığı ile seçecek!

Nerede kaldı bağımsız yargı? Nerede kaldı hukuk devleti?

Nerede kaldı çoğulcu parlamenter sistem?

Bir de bu sistem değişikliğini 23 Nisan 2017 tarihinde referanduma sunacağız diyorlar.

Ulusal egemenlik, kişi egemenliğine devredilmek isteniyor.

Ve sen demokrasimiz açısından tehlikeyi görmüyorsun ve yine alkışlamaya devam ediyorsun.

“…O halde kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.”

Bugünün sorumlusu sensin. Senin alkışlarındır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?