Karadeniz’de bir zamanlar bu mevsim; hamsi mevsimiydi…
Her Karadenizli bu mevsimi adeta sabırla bekler, iple çekerdi!
Çünkü hamsi Karadeniz insanının olmazsa-olmazı ve simgesiydi!
Hele-hele evine et girmeyen yoksullar, parasızlar-pulsuzlar hamsi mevsimi geldi mi ‘bayram’ ederdi…
Ama her nedense bu son yıllarda edemiyor…
‘Bayram etmesinden’ vazgeçtik, hamsi tezgahlarının yanına bile yaklaşamıyor!
Hamsi satıcısının yanından geçerken -çaktırmadan- hamsiye yan gözle bakıyor!
Fiyatını bile soramıyor; çünkü fiyatı el yakıyor…
Ya, eskiden böyle miydi?
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, eskiden hamsi o kadar çok bol ve o kadar çok boldu ki; hamsici satamadığı hamsiyi çöpe veya kedinin-köpeğin önüne dökerdi!
Eğer yine hafızam beni yanıltmıyorsa, eskiden hamsı çok fazla olduğu için olacak; hamsinin fazlasından gübre yapılırdı…
Hamsiden un bile yapıldığını anımsar gibiyim…
Eskiden hamsi bolluğundan olmalı ki; hamsinin (hoşaf hariç) bir sürü yapılış biçimi vardı…
Ve aklıma gelenleri şöyle kısaca sıralayacak olursam;
Mısır unuyla tavada kızartması yapılırdı…
Ekmek sacı üzerinde kızartması yapılırdı…
Efil-Efil kar yağarken, dışarıda ızgarası yapılırdı…
Buğlatması yapılırdı…
Kılçıkları temizlenerek böreği yapılırdı…
Vesaire, vesaire…
Biraz öncede söylediğim gibi ‘hoşafı’ hariç hepsi yapılırdı…
Gerçi Temel’e göre hamsinin ‘hoşafı’da yapılıyordu ya!
Hani bilirsiniz hamsiyi tanımayan birisi Temel’e şöyle bir soru sorar; “Hamsiden kaç türlü yemek çeşidi olur?” deyince Temel’de biraz düşündükten sonda (sayılarda şaşırmamak için) daha birinci parmağını bükerek; “Hoşafı olur” deyince, soru soran adam hemen kendisini durdurarak; “Tamam kardeşim, tamam bu hamsinin hoşafı da oluyorsa, gerisini saymana gerek yok” der ya!
Onun için bizimde listeyi fazla uzatmamıza gerek yok…
Bugün tezgahlarda hamsinin fiyatı bazen 15 bazen 20 oluyor…
Yani bu aralar hamsinin fiyatı neredeyse (abartılı olacak ama) bir kilo etten daha pahalı…
O’da lüks oldu mübarek…
Hamsi’de kendini ağıra satmaya başladı!
Onunda kibrinden yanına yaklaşılamıyor!
Eskiden burun kıvırdığımız hamside şu sıralar zengin sofrasına yaklaşıyor!
Daha doğrusu zenginin sofrasına yakışıyor!
Yani demem o ki; şu sıralar dar gelirliler hamsicinin yanından geçerken transit geçiyor!
Ya da; “Sende mi bizi terk ettin!” dercesine ters-ters bakıyor!
Bakmasında ne yapsın?
Bir kilo hamsi alsa 15 TL verecek…
Eh, bir kilo hamsi dersen kime yetecek!
İki kilo alayım dese 30 lira edecek…
Ee, 30 lira da bu zamanda az para değil hani!
En azından 25 ekmek ediyor…
25 ekmek dediğin ekmek de az sayılmaz, en az iki hafta yetiyor!
Şimdiiiiiiiii!
Hesap-kitap bu kadar açıkken, siz olsanız kilosu 15 liradan iki kilo hamsi mi alırsınız, yoksa hamsiden vazgeçip iki hafta ekmek almayı mı düşünürsünüz?
Varın siz hesap edin gerisini…
Hamsici ve hamsi avcısı diyor ki; havalar sıcak gittiği için hamsi Rusya tarafına kaçıyor!
Hey Allah’ım hey!
Birçok canlı sıcak ülkelere göç edip kaçarken, bizim denizimizde yaşayan hamsiler de tam aksine soğuk denizlere kaçıyor!
Galiba bu hamsilerin soğuk savaşların bittiğinden haberi yok!
Hani eskiden olsa mutlaka “hamsiler de komünist olmak için Rusya’ya kaçtı” derdik ama, şimdi öyle bir durumda yok!
Acaba hamsiler de mi yoksulu terk etmeye karar verip; “Yeter be senin kapında bu zamana kadar çöreklendiğim!”
“Don lastiği gibi ne uzuyorsun, ne kısalıyorsun!”
“Fakir misin, zengin misin, yoksa dilenci misin? ne olduğunu sende doğru-dürüst bilmiyorsun” diyerek,bu zamana kadar hafife aldığımız, dalga geçtiğimiz ‘hamside’ mi terk ediyor yoksulun kapısını dersiniz!…
Vallahi ‘balık hafızalı’ diye dalga geçtiğimiz bu hamsi de sonunda ‘balık hafızalı’ oluşunu terk etti ve aklı başına geldiyse şaşırmam doğrusu!
Niye olmasın!
Öteki balık hafızalı canlıları bekleyecek hali yok ya!
Nokta!…