GELDİ BAHAR AYLARI

GELDİ BAHAR AYLARI

Çok şükür Rabbime, bunca yoksulun kol gezdiği şehrimde en azından son günlerde havaların sıcak gitmesiyle ısınıyor yürekler. Caddeler cıvıl cıvıl, insan sesi ile süslenmiş panayır yerleri gibi. Hali vakti yerinde olanlar parklarda, cafelerde.

Bu arada Allah razı olsun Belediye Başkanımızdan meydana Wi-Fi ağını da bağladı. İyi ki hayatımızın bir parçası olmuş sosyal ağlar. Her yer güllük gülistanlık. Kimse, kimse ile sohbet de etmiyor. Ellerde telefonlar bir sağa bir sola. Çevir babam çevir. Neredeyse kendimiz ile konuşmayı da unutacağız paylaşımları okumaktan. Kim beğenmiş, kim beğenmemiş. Ya da kim hangi mekânda.

Geçenlerde ben de can sıkıntısından şöyle bir bakmak istedim, ne var ne yok diye. Canım arkadaşım yanımda otururken sanki ayrı bir dünyada, ben anlatıyorum o dinliyormuş gibi yapıyor ve hatta daha konuyu bitirmeden sustuğumun farkında dahi değil. Sonra bir baktım sosyal ağda arkadaşım yanımdan uçmuş başka bir mekânda kahve içiyormuş meğer. Birden dayanamayıp en şiddetli halimle attığım kahkaha ile; ‘Hop hop uyan da balığa gidelim’ derken kendine geldi. ‘Neden böyle bir şey yaptın?’ diye sorduğumda; ‘Ne olur kusura bakma. Falanca kişiye nispet olsun diye yaptım.’ dedi. Hey Allah’ım, ne günlere geldik.

O sırada bende arkadaşıma; ‘Sokak çocukları ile sokak köpekleri arasında bir fark görüyor musun?’ diye bir soru sormuştum. Arkadaşım kendini o kadar çok kaptırmış ki o sosyal yaşama, ne desem boş kalacaktı. Sahi; sizce bir fark var mı aralarında?

Bizim şehirde çok fazla olmasa da olanlar da içler acısı. Ne garip her ikisi de savunmasız oldukları halde savunma gücü yüksek olan tüm insanlar; gerek sokak köpekleri, gerekse sokak çocuklarından korkarlar. Sokak köpekleri doğası gereği ile yaşam alanları dış mekânlardır. Önceleri yeşil sahalar olan yaşam alanları şehirlerin büyümesi ile beton alanlar arasına sıkışıp kalmışlardır. Gelen vurur, giden vurur; tıpkı sokağa terkedilen çocuklar gibi.

Mahalle aralarında dolaşanların çoğunun arka bacakları sakattır. Yara bere içinde, karınları açtır. Bizim mahallede de bir hayli sokak köpeğimiz var. Bizden gayri herkes mustarip köpeklerden. Hele bir yaşlı bir amcamız var. Eli de alışmış, 50 metreden fırlattığı gibi girebi küpüsünü arka bacağa tam 12’den nişan alıyor. Adam yaşlı, ne desen para etmiyor. Ve ben öyle seviyorum ki bu sokak köpeklerini. Öyle edepli ve tok gözlüler ki şaşar kalırsınız. Bizim kapıya genelde karınlar aç oldukları zaman geliyorlar. Gerçi biz aç kalmalarına fırsat vermiyoruz. Belli noktalara yiyeceklerini bırakıyoruz. Çoğu zamanda sanki karnımız doydu, teşekkür ederiz der gibi geliyorlar. Barınaklara gidenler ne kadar şanslı bilemiyorum ama hormonlarının yok olup kısırlaştırılanlara gerçekten çok üzülüyorum. Ve sokakta gezerken bacakları kırılanlar, birçok şiddete maruz kalanların karşısında hayvanseverler ne yapıyorlar çok merak ediyorum

Bizim sokaklarda diğer şehirlere nazaran çok fazla sokak çocukları yok sayılsa da son zamanlarda farkına varmadan büyük bir artış sağlanacağının kaygısındayım. Çünkü kendi nüfusumuzun üstüne eklenen Afganlar, Iraklılar, Suriyeliler. Maşallah en az çocuklu ailenin 3 çocuğu var. Geçen baharda görmediğimiz sokak manzaralarını bu baharda çok fazla görecek gibiyiz. Artık 20 metre ara ile ellerinde ‘Suriyeliyiz, yardım edin’ kâğıtları ile küçücük bedenleri ile tıpkı sokak köpekleri gibi taş betonun üstüne yatmaktan başka çareleri yok gibi. İster istemez insanın içi acıyor. Geçen yıl Trabzon’da Uzun Sokak’ta yürüyememiştim. Adım başı üçlü, beşli guruplar halinde yanınıza yaklaşıp bozuk bir lehçe ile; ‘Bize yardım, bize yardım’ derken, durdum; ‘Gelin, hepinizin karnını doyuracak bir şeyler alacağım dediğim’ zaman hep bir ağızdan Napolyon gibi; ‘PARA, PARA, PARA’ diye bağırdıklarında roman çocukları olduğunu anlamak çok da zor olmadı. Şimdi bizim şehirde de eğer önlem alınmaz ise aynı döngü içerisine girebilir ve sokak çocuklarının üstünden geçinen aileler de yan gelip yatarlar. Benim için sokak çocukları ve sokak köpekleri savunmasız canlardır. İyi davranıldığında hiç zararı olmayan varlıklardır. Yeter ki ellerinden tutalım, kendilerince birer birey olduklarını ve asla kimsenin kullanmalarına, yok olmalarına izin vermeyelim. Biraz şefkat, biraz merhamet, biraz da ekmeğimizi bölüşmek. Ne kaybettirir ki bize…

Çok şey kazandırır.

Sevgi, reçetesiz yazılan tek ilaçtır.

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?