3 Aralık Dünya Engelliler Günü
‘Ey Oğul! İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın!’ sözünü ne kadar yaşatıyoruz hayatımızda?
Hayatımızın her anında başımızı çevirip te bir görebilsek mutlaka bir engelli vatandaşımıza rastlayacağız ama nerede? Görsek te başımızı çeviriyor görmezlikten geliyoruz.
1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ‘3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ bir kutlama ve hatırlanma günü olarak kalmaktan çok onların hayatlarını ve dolayısıyla da bizlerin hayatlarını kolaylaştıracak olan yeni kararların alınması olmalıdır her defasında.
Ülkemizde de 1995 yılında ilk defa çıkarılan Engelliler Kanunu ile onlara güvenli bir gelecek sunabilmek adına toplum ve devlet olarak bir görev haline getirilmiştir.
Engelli demek fiziksel olarak görünen değildir aslında; engelli demek onların hem bedensel hem de zihinsel yanlarını eksik görebilen zihniyetlerdir. Bunu neden diyorum bir örnekle açıklayayım isterseniz.
Bir video yayınlanmıştı ben de facebook’ta paylaştım. Uzakdoğulu yaklaşık 35_40 yaşlarındaki bir kadının iki kolu yoktu ve tüm hayatını iki ayağıyla sürdürüyordu. Aynı zamanda da tek başına yaşıyordu.
Dikkatimi çeken şey kadının ayaklarını bir el maharetiyle kullanarak yemeklerini dahi yapabilmesi, kızartmaları, börekleri ve her şeyi hazırlayıp akşam yemeğine bir de kalabalık misafir davet edebilmesi idi.
Hijyen kurallarına da bir o kadar titizlikle riayet ediyor olması da ayrı yanı idi. Kadın ayak parmakları ile sabunu avucunun içindeymiş gibi tutuyor ve bir güzel yıkıyordu ayaklarını. Yine o ayakları ile yüzünü yıkayabiliyor saçlarını da tarayabiliyordu.
Hayatın yaşanması açısından bakıldığında bizden hiçbir farkı yoktu sanki.
O zaman şunu düşündüm. Acaba Engelleri biz mi oluşturuyoruz beynimizde? Acaba biz mi zorlaştırıyoruz hayatı birilerine, sonra da kendimize?
”Engelli kardeşlerimize sahip çıkmayı bir insanlık görevi olarak görüyor ve onların her türlü sıkıntılarına merhem olmaya çalışıyoruz. Engelli insanların sağlıklarına kavuşmaları, eğitilmeleri, iş hayatı ve sosyal yaşama katılımlarını sağlamak, hak ettikleri sevgi ve saygıyı göstermek kamu kurumları, yerel idare ve sivil toplum olarak hepimizin sorumluluğudur.”
Yetkililerimiz bunları derken benim aklıma; devletin onları kenarda aciz gösterecek maddeler yerine, onların hayatlarını sürdürebilecekleri mekânların takibini evlerde yapabilecek kontrol mekanizmaları kurarak, hiç hareket edemeyen engelli takiplerini yerinde yapabilmeli, engeli az olanları da diğer insanlardan aşağı kalmamaları yönünde görevlendirmeler ile ancak zorlaştırmayıp kolaylaştıran maddeler ile desteklemelidir diye düşünceler geldi.
Engeller doğuştan da olabilir bir trafik veya daha başka kazalar ile de olabilir yahut ta askeri kazalar sonucunda oluşan Gazilerimizin engelleri gibi olabilir. Engeller görünen veya görünmeyen zihinsel ya da ruhsal engeller olabilir.
Hangisi olursa olsun bizlerin onlar o engelleri aşmalarında önlerinde olan engel çıtasını daha aşağılara indirerek, geçmelerine yardımcı olmamız gerekmektedir.
Bu duygu ve düşünceler ile tüm engelli vatandaşlarımıza ve ailelerine yakınlara gelecek engelsiz , sağlıklı ve mutlu günler diliyorum..
Farklılıklar renklerdir; çiçekler rengârenktir, Kimi baldır kimi zehirdir. Asıl olan dozajını bilmektir