DÜŞÜNÜYORUMDA; ….

DÜŞÜNÜYORUMDA; ….

ÖZÜRLÜ KİM ENGELLİ KİM

BEN BU TANIMA BİR TÜRLÜ AKIL ERDİREMEDİM

Sizinde bildiğiniz gibi bir yılın içinde 365 gün var…

Bu 365 günün tamamı olmasa da, yarıdan çoğu gün kutlaması ve hafta kutlaması olarak geçiyor…

Çok yakın bir zamanda ve ileri yıllarda 365 gün yetmeyip, bir günü ikiye bölerek; öğleden önce kutlanacak günler, öğleden sonra kutlanacak günler diye ayırırlarsa hiç şaşırmamak gerek!

***

Birleşmiş Milletler 3 Aralık gününü 1992 yılında aldığı ortak bir kararla; “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etmiş ve o günden sonra da 3 Aralık günü “Dünya Engelliler Günü” olarak kabul görmüş.

Şimdi gelgelelim şu ‘Engelli’ sözcüğünün analizine…

Size tüm samimiyetimle söylüyorum ben insan bedeninin bir uzvu veya bir organı görevini az yapıyor, işlevselliğini azaltmış diye ‘Engelli’ yakıştırmasına ve böyle bir tanımlama yapılmasını kabullenemedim gitti…

Engelli…

Özürlü…

Engelli kime denir?

Özürlü kime denmelidir?

Kime göre kim engelli?

Kimin ölçeğine göre kim özürlü?

Kim kimi engelli görüyor, kim kimin özürlü olduğunu ileri sürüyor?

Vallahi de işin içinde çıkamıyorum billahi de!

İsterseniz ben ‘anlamama’ gerekçelerimi burada dilimin döndüğü kadar size anlatayım da, eğer herhangi bir yanlış yorumum ve saptamam varsa sizler benim yanlışımı düzeltiverin lütfen…

Örneğin bu ‘engel’ sözcüğü ileri sürülünce benim hemen ilk aklıma gelen atletizm sporunda ‘Engelli Koşular’ oluyor.

Hani belli aralıklarla ve belli yükseklikte çıtalar yerleştirilirde ve koşucular bu ‘engelin’ üzerinden çıtayı düşürmeden atlayıp da düz koşuya geçerler.

Ve bu tarz koşu biçimine de ‘Engelli Koşu’ denir ya…

Şimdi insan düşünmeden edemiyor.

İsterseniz gelin beni yalnız bırakmayın da birlikte düşünelim.

Koşu pistine bu engelleri dizen anlayış mı engelli, yoksa bu engellerin üzerinden düşürmeden atlayıp, koşusuna devam eden sporcu mu engelli!

Sporcuların çoğu bu engelleri düşürmeden üzerinden atladığına göre sporcuların bedensel uzuvları tıkır-tıkır görevini yapıyor…

O halde sporcular engelli ve özürlü değil!

Şimdi unutmadan, isterseniz şu demokrasi engeline de bir göz atalım.

Yani onun üzerinde de biraz kafa yoralım!

Biliyorsunuz hiçbir ülkede olmayan bizde bir demokrasi çıtası var.

Yani birçok ‘Demokrasi Koşucularının’ atlayamayacağı %10 yüksekliğinde bir ‘Engel’ var!

Bu engeli (fazla yüksek olmasından olacak) çoğu babayiğitler atlayamıyor!

Ve gerisin-geri düşerek popo’ sunun oturuveriyor!

Eh şimdi insan yüksek sesle soramasa da, içinden-içinden kendi kendisine sorası geliyor; “Yahu, şimdi bu engeli aşamayanların herhangi bir uzvunda mı engel var, yoksa bu engeli bir türlü ortadan kaldırmayanlarda mı” bir ‘engel’ sorunu var!

Hadi çıkın işin içinden çıkabilirseniz…

Daha doğrusu ben oldum-olası çıkamıyorum, bari siz çıkıverin…

Başka ve güncel bir örnek verelim.

Bilgisayar- Facebook patronu; Mark Zuckerberk denilen adam yeni doğan kızı için sahip olduğu servetinin %99’unu bağışlıyor.

Şu anki hesaba göre bağışladığı paranın toplamı; 45 milyar dolarmış…

Ve baba paranın hangi yolda harcanması gerektiği konusunda da şöyle bir mektup yazıyor: “…Genç yaşta bu dünyaya fayda sağlamak istiyoruz. Amacımız dünyanın dört bir yanındaki insanları birleştirerek insanlığın potansiyelini ortaya çıkarıp geliştirmek ve gelecek nesillerdeki çocuklar için eşit bir dünya yaratmak. Öncelikle odaklanacağımız alanlar; kişiselleştirilmiş eğitim, hastalıklarla mücadele, insanları birleştirme-bağlama ve sağlam komiteler oluşturmak olacak.”

Ne olacakmış, ne olacakmış?

Bu para nerelerde kullanılacakmış?

Gelecek nesillerin mutluluğu ve ayrım yapılmadan tüm insanların huzuru ve mutluluğu için kullanılacakmış!

Bizim içimizden birisi böyle çıkıp da böyle bir şey yapsaydı, Allah’ınızı severseniz doğru söyleyin biz ne derdik bunun için?

“Lan, bu kafayı mı yemiş!”

“Lan bunun bir tahtası eksik değilse ne olim!”

Veya da; “Lan bu manyak tımarhane kaçkını mıdır nedir?” deyip adama bir türlü yakıştırma yapmaz mıydık?

Kafadan özürlü veya engelli saymaz mıydık?

Demem o ki, bu ‘özürlü’ ve ‘engelli’ sözcükleri yerinde kullanılmadığı için beni pek ikna etmiyor…

İnsanın herhangi bir uzvu işlevini azatmış veya yitirmiş olabilir: doğru…

Ama o insanın beyni dinamo gibi çalışıyorsa…

Yüreği hala gümbür-gümbür atıyorsa….

Hala hayata tutunup, bir şeyler üretebiliyorsa…

Örneğin: gözleri görmediği halde sanatçı ve Avukat olabiliyorsa…

Belden aşağısı sandalyeye mahkum olup, fakat mühendis, işadamı veya siyasetçi olabiliyorsa…

Stephen Hawking (Felçli) insanından dünyanın en büyük fizikçisi oluyorsa.

Dünyanın unutulmaz en büyük müzisyeni sağır Beethoven olmuşsa…

Siz listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadarıyla…

Şimdi bunlara kalkıp da ‘engelli’ veya ‘özürlü’ diyebiliriz?

Bunlar ‘Ben sapasağlamım’ diyenlerin aşamadığı engelleri aşmışlar!

Bana kalırsa bu ‘Engelli’ ve ‘Özürlü’ sözcüğü yerli yerinde kullanılmıyor.

Bir insan bedensel bir organının eksik görev yapmasına rağmen, hala bir iş üretebiliyorsa, kendisi ve toplum adına (az da olsa) bir şeyler üretebiliyorsa ve aşabildiğin engelleri, kendi ölçekleri nispetin de aşabiliyorsa, ona engelli veya özürlü demek biraz yanlış gibi geliyor bana…

Eğer bunlara ‘engelli-özürlü’ sözünü yakıştırırsak, peki etrafımızda hiçbir şey üretmeden, asalak-asalak dolaşan, kelle-kulak yerinde olmasına rağmen üretimin hiçbir yerinde yer almayanları hangi kategoride değerlendireceğiz?

Veya hangi ismi vereceğiz?

İşte asıl bu tanımlamayı ve yakıştırmayı bunlara yapmak gerek…

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?