BİNBİRİNCİ GECE  (HANCI)

BİNBİRİNCİ GECE  (HANCI)

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!

Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş…
Aman karanlığı görmesin gözüm,
Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş…
Sıla burcu burcu ille ocağım…
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur başucuma sor yavaş yavaş.

Güç bela bir bilet aldım gişeden,
Yolculuk başladı Haydarpaşa ‘dan…
Hancı, ne olur, elindeki şişeden
Bir kaç yudum daha ver yavaş yavaş!..
Bende bir resmi var yarısı yırtık,
On yıldır evimin kapısı örtük…
Garip birde sarhoş oldu mu artık
Bütün sırlarını der yavaş yavaş…
İşte hancı! ben her zaman böyleyim,
Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim?
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim?
Şu benim hesabı gör yavaş yavaş…

Bekir Sıtkı ERDOĞAN; (1926’da Karaman’da doğdu. Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Ayrıca, Ankara DTCF Edebiyat bölümünden mezun oldu. Askeri okullarda Edebiyat Öğretmenliği yaptı. Yazdığı tüm şiirler ve şarkı olarak bestelenenler çok sevildi. Anadolu’nun yetiştirdiği ender şairlerden birisi olarak görülür. Ağırlıklı olarak sıla, aşk, ölüm üzerine şiirler yazmıştır. 20 Ağustos 2014 tarihinde vefat etmiştir.)

Günümüz gençliği tarafından ne kadar anımsanmakta bilemiyorum. Ancak, 1960’lı yıllarda “Kışlada Bahar ve Hancı” şiirlerinin bestesi yapılmış, en sevilenler olarak nerdeyse destanlaşan bu şiir ve şarkılar dilden dile, herkes tarafından beğenilerek söylenilmiştir.

Şiirlerinin geniş kitlelere yayılma ve sevilmesi nedeni Türkçeyi düzgün kullanmasıdır.

Kışladaki askerin yavuklusu ve anasına olan duyarlı, ince sevdasını romantik biçimde sunan “Kara gözlüm efkârlanma gül gayrı, ibibikler öter ötmez ordayım…” diye başlayıp devam eden “Kışlada Bahar” şiirinde halk ile aydını, er ile subayı ortak duyarlılıkta kaynaştırmaktadır.

Bazı şiirler uzun ömürlüdür. Paylaştıkça çoğalır.

Bazen bir şiir ve şarkıyla kendinizden sıyrılıp farkında olmadan bir yerlere gidersiniz.

Şairin tüm şiirleri bilinmekle beraber, ismi bu iki şiirle adeta eşleşmiş, geniş kitleler tarafından tanınması ve ünlü olmasını sağlamıştır.

Şiirleri, tüm okuyanları sarmalayarak içersine alır ve mutlaka bir yerlere götürür.

Olayları kendi yaşıyormuş gibi, o anı yaşatır ve değişik bir güzellik duygusu uyandırır.

Halk Edebiyatımızda gurbet üzerine birçok şiir yazılmış, şairler yaşantıları farklı bir anlatım tarzıyla şiirlerine yansıtmışlardır.

Adı “Binbirinci Gece” olan şiir HANCI olarak bilinir.

Yer darlığı nedeniyle üç kıtası yukarıya alınmamıştır.

Şiir dizelere ana, baba, eş, çocuk ve dostlardan ayrı kalmanın hüznünü yansıtır.

İçersinde hasret, sıla özlemi, hüzün, çaresizlik vardır.

Bu şiirde gurbetin ifade edilişi çok farklıdır.

Okunurken ki ifade biçimi, kahramanının okuyan olmasıdır.

Şiirde yaratılan mekân ve eşyalar gerçeklik, yaşanmış bir öykü duygusu vermektedir.

Kahramanı uzaklardan gelmiş, yorgun ve hemen yatıp uyumak isteğindedir.

Karanlıktan hoşlanmadığından pencerelerde asılı beyaz perdelerin gerilmesini ister.

Gurbet onu yormuş, sılayı özlemiş, çoluk çocuk hasreti son safhadadır.

Bunu birilerine anlatıp rahatlamak istemektedir.

Hancıya, yolculuğunun Haydarpaşa tren istasyonundan başladığını, acısının büyük olduğunu, ıstırabının yatışması için birkaç kadeh içmek istediğini anlatır.

İçini dökerek rahatlamış, içkisini bitirmiş, hesabını ödemiş ve istirahata çekilecektir.

Şiirin en belirgin özelliği halkın her kesimine inebilen bir tür olmasıdır.

Genç, yaşlı ayırımı yapılmadan herkes keyifle okur.

Şiirlerinde yaşatılan duygunun ifade ediliş tarzı çok farklıdır.

Okuyucular anlatılan duyguyu bizzat yaşamaktadırlar,

Kültürünü, kendi değer ve kavramlarını kaybetmeye başlayan, binlerce yıl öncesine dayanan köklerine yabancılaşan toplum öz benliğini de yitirmiş demektir.

Geçmişlerine sahip çıkmayıp, devraldıkları değerleri başka kültürlerin etkisinde kalarak yozlaştıranlar, adına popüler kültür denilen, toplumun değerleriyle örtüşmeyen anlayışa teslim olan duyarsızlarla nereye kadar gidebiliriz ki?

Üzülerek belirtmek gerekirse, ortaokuldan üniversiteye kadar nerdeyse tüm gençler popüler kültürün etkisinde kalarak kendi değerlerinden hızla uzaklaşmaktadırlar.

Daha da üzücü olanı, bu duruma duyarlı olması gereken eğitim sisteminin en önemli öğesi öğretmenlerimizin seyirci kalmaları, aldırmaz, umursamaz tutumlarıdır.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?