Sivrisineklerin üreme mekânı umumiyetle bataklıklardır. Sivrisineklerle hakiki manada mücadele edecekseniz işe sivrisinekleri öldürmekle başlamanız son derece isabetsiz olacaktır. Zira üreme mekânı kurutulmadıkça sinekleri de bitiremezsiniz. Ancak mücadeleye bataklığı kurutmaktan başlarsanız sağlıklı neticeler alırsınız.
Bu genel kural sosyolojik olaylarda da aynen böyledir. Toplumsal olaylarda da olayın sebepleri yerine neticeleriyle uğraşırsanız o sıkıntıyı çözemezsiniz. Ancak meydana gelen her hangi bir olayın sebepleri üzerinde çalışılırsa başarılı neticeler alınır.
Şimdi bu söylediklerimizi FETÖ bağlamında düşünelim. Karşımızda 40 yıllık bir yapı var. Daha düne kadar da adı ”cemaat” ya da “hizmet hareketi” idi. Daha sonra “Paralel Yapı” oldu. En sonunda da “FETÖ” oldu. Toplumun geniş kesimlerinden kabul görmüştü. Zira dînî argümanları kullanıyordu. Dînî görünümlü bir yapıydı. Vitrinde “dînî ve millî değerler” vardı. Bu ise milletin hassas olduğu konulardı. Vitrinde bunlar gözükürken içeride bambaşka işlerin olduğunu öğrenmemiz ise geç oldu. Özellikle yaşadığımız “15 Temmuz” darbe girişimi vitrini de darmadağın etti. Vitrin dağılınca içerisi de kabak gibi ortaya çıktı. Toplum, bu yapının gerçek yüzü ile yüzleşti.
Devlet olarak FETÖ ile her alanda mücadele veriyoruz. Devletin kılcal damarlarına kadar sızmış(SIZINTI) bir örgüt var karşımızda. Bu mücadelede sanırım bataklıkla mücadeleyi es geçiyoruz. Hep sivri sineklerle oyalanıp duruyoruz. Hâlbuki gerimizden sivrisineler üremeye devam ediyor.
FETÖ ile mücadelede sadece FETÖ ile değil FETÖ zihniyeti ile de mücadele edilmeli. Bu yapının beslendiği kaynak iyi irdelenmeli. Aksi takdirde yarın FETÖ’den kurtulduğumuza bile sevinemeyiz. FETÖ, Allah Rasûlü(sav)’nü kamyona bindiriyor, Türkçe olimpiyatlarının yapıldığı stadyumlara getiriyor, buna öfkeleniyoruz, lâkin aynı söylemi dillendiren bir başka dini teşekküle susuyoruz. Neden? Ben küçük bir ipucu vereyim. Bugünkü ortamda bu söyleme sahip dînî gruplara bir şeyler söylediğinizde anında linç ediliyorsunuz. Önce şucu-bucu diye bir kulp takılır size, sonra da “sapık” damgası vurulur. İtibar suikastına uğrarsınız. Siz ne diyorsunuz? Kur’an’a viagra muamelesinde bulunan şahsı bu iğrençliğinden dolayı isim vermediğimiz halde eleştirdik diye şikayet edildik.
Şu satırlar okuduğum bir kitaptan alıntı: Şayet şeyhin sana o an için, “Namazı terk et!” diye bir emir verse ne yapardın, diye sordu. Öteki, kerhen de olsa emrini yerine getirirdim, diye cevap verdi. Soruyu soran âlim ise, hayır, ben isteyerek ve severek şeyhimin bu emrini yerine getirirdim, dedi.
Bir hoca arkadaşımız camide bunun İslâm’a aykırı olduğunu, Allah’ın kesin emri olan namazın asla terk edilemeyeceğini, Allah ve Rasûlü’nün önüne geçilemeyeceğini(Hucurât 49/1) anlatınca dinleyenlerden bazılarının sözlü saldırısına uğramıştı.
Gülen müritlerine, “Ben sizin sol meleklerinize emir verdim, günahlarınızı yazmayacak” diyor. Beriki de ölüm meleğine posta koymuyor mu? Yakmayan kefenin mucidi bir vaazında hocasının ölüm meleğini kovduğundan bahsediyor. İnanmayan Youtube’a baksın. Melekler bunların emrine girmiş baksanıza! Bunlar hiç mi Kur’an okumazlar? ( Meryem 19/64, Nahl 16/50, Enbiya21/27) Bu tür dini sapkınlıklarla Allah’a ve Rasûlüne hakaret edenlere karşı yüksek sesle konuşabilmek için DARBE mi yapmaları lazım?
Burada şunu hatırlatalım. Kur’an ve sünnet dairesinde kalarak sırat-ı müstakim üzere, tevhid çizgisinde olan ve din tüccarlığı yapmayan dini teşekküllerimizin başımız üstünde yeri vardır, onlara bir şey söylemek haddimize değildir.26.10.2017