2 ARALIK KÖLELİĞİN YASAKLANMASI GÜNÜ KİM SÖYLEYEBİLİR KÖLELİĞİN ÖLDÜĞÜNÜ?

2 ARALIK KÖLELİĞİN YASAKLANMASI GÜNÜ KİM SÖYLEYEBİLİR KÖLELİĞİN ÖLDÜĞÜNÜ?

 

Bir yılın içinde 365 gün var, neredeyse hepsini tarihi bir olaya yaslayıp kutluyoruz…

Kutlamadığımız boş bir ‘günümüz’ yok vesselam!

Neyse…

2 Aralık tarihi de ‘Köleliğin yasaklanması günü’ olarak kutlanıyor ve bu kutlanan günün içerisi çeşitli etkinliklerle dolduruluyormuş!

Daha doğrusu dolduruluyor…

Eh, mademki herkes ‘kölelik’ üzerine bir şeyler söylüyor, bizde aklımızın erdiği-dilimizin döndüğü kadar bir şeyler söyleyelim;

Köle…

Kölelik…

Birilerin kapısında kul- köle olmak…

Efendisinin karşısında el-pençe divan durmak!…

Kölelik üzerine listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…

Kölelik üzerine söylenmiş ne sözler biter, nede öyküleri tükenir!

Yani demem o ki; bu kapitalizmin soygun düzeni yeryüzünden yok olup, mezara gömülmedikçe kölelik gerçeği de aynen sürgit devam edecektir!

Sadece ve sadece şekil değiştirecektir!

Yani yüzyıllar öncesi köleler pazarlara götürülürken, boyunlarına zincir, ayaklarına pranga vurularak götürülüp satılırdı…

Günümüzde bu biraz daha modernleştirilip; beyinlere ve emeğe pranga vurularak köleleştiriliyor!

Eskiden köle pazarı varsa, günümüzde de var…

Eskiden kölelerin alıp-satıldığı ‘köle pazarları’ vardı, günümüzde de var!…

Arada ancak şu fark olabilir; eskiden köleler boyunlarında zincir ve ayaklarında prangalarla art-arda dizilerek köle pazarlarına götürülüp; efendiden-efendiye satılırdı…

Günümüzde de, ya ırgat pazarlarında, yada ‘iş bulma kurumları’ ve kuruluşlarında sıraya yazılarak;”Tamam efendim, emriniz olur efendim” diyeceği ve karşılarında yaka ilikleyeceği patronlarını aramaktadırlar!

Yani hamam aynı hamam!

Düzen yine aynı düzen!

Düzülen yine aynı düzülen!

Tellaklar yine aynı tellaklar!

Patronlar yine aynı patronlar!

Sadece ve sadece nesil değişmiş!

Birazcıkta kölelik modernleşmiş!

Köle…

Kölelik…

En anlaşılır bir şekilde söylersek; nedir kölelik?

Yediğini dışarı çıkarmanın dışında hiçbir özgürlüğü olmayan kişi demektir…

Ne ekonomik özgürlüğü vardır, nede konuşma özgürlüğü…

Ne düşünce özgürlüğü vardır, nede kendi iradesiyle bu dünyada yaşama özgürlüğü vardır…

Kısacası bir insanın biat ettiği bir efendisi varsa; o kişiye dünya dardır!

Veya da öküzün boynuzundadır!

Bizler genellikle köle deyince -algı olarak- boynunu zincir ve ayaklarında pranga ile en ağır işlerde boğaz tokluğuna aç-arık çalıştırılan köleleri anlarız öyle değil mi?

Ama gazın ayağı hiçte öyle değil…

Günümüzde kılıfına uydurulmuş ve kılık-kıyafetle kamufle edilip modernleştirilmiş o kadar çok köle var ki!

Örneğin okula gitmesi gerekirken, kaçak-köçek üç beş kuruşa çalıştırılan çocukların eğitim özgürlükleri bir şekilde ellerinden alınmışsa; bunlara ‘çocuk köleler’ demeyeceğiz de, ne diyeceğiz Allah aşkına?

Ya insan gibi yaşama özgürlükleri elinden alınıp, kara çarşafın içine ambalaj edilen kadınlara ‘karanlığın kurbanları’ veya ‘kara çarşaflı köleler’ demeyeceğiz de, nereye yerleştireceğiz?

Kadın bu çağda hala ikinci sınıf insan muamelesi görüyorsa…

Kadın her akşam -bu çağda- hala kocasının ayağını yıkıyorsa…

Sokakta yürürken, kocasının arkasından yürüyorsa…

Gün ışığına karanlık örtülerin altından gizli gizli bakıyorsa!

Bu kadın kocasının veya yaratılan sistemin kölesi değilde,neyin kölesi Allah aşkına?

Günümüz dünyasında seçenin de-seçilenin de, yönetenin de ve yönetilenin de yaşımın her alanında birbiriyle eşit bir dünyada yaşaması gerekirken; hala eşitsizliklerin gün geçtikçe çoğalması ve arayı açmasına ne diyeceğiz?

Örneğin; seçilen kişi özgür ve düşüncesini dokunulmazlık kılıfı içerisinde istediğini -istediği gibi- özgürce söyleyebiliyorsa!

Asli unsur olan seçenler; hala özgürce konuşamıyor ve gıkını çıkaramıyorsa, şimdi burada kim özgür, kim özgürlüğü elinden alınmış ‘köle’ konumunda?

Neymiş efendim?

1804 yılında İngiltere de..

1846 yılında Amerika da…

1848 yılında Hint adalarında…

Portekiz de, Hollanda ve İspanya’da kölelik sistemi kaldırılmış..

Hadi be!…

Külahıma söyle sen onu!

Kapitalizmin sömürü düzeni var olduğu sürece kölelik ortadan kalkmaz, sadece ve sadece şekil değiştirir…

Yerine göre azgınlaşır, yerine göre modernleşir!

Dünün çıplak kölelerinden tek farkı yanı; kılık-kıyafet değiştirir!

Yapmak istediği sömürü ve talan için daha da çok sinsileşir!

Madem yüzyıllar öncesi kölelik sistemi ortadan kaldırıldı da, bu yeryüzünden bitip-tükenmeyen savaşları kimler çıkarıyor?

Madem kölelik ortadan kaldırıldı da, neden hala halklar birbirine kırdırılıyor?

Madem köleliğe son verdiler de,neden bazı ülkeler üretimin dışında tutularak bizzat kendilerine -bir şekilde- köle yapılmak isteniyor?

Daha basit soracak olursak; askeri ücretle boğaz tokluğunu çalıştırılan askeri ücretliler…

Yarınının ne olacağını bilmeyen sözleşmeliler…

Ölmemek için siyasetçiye yalvar-yakar işe giren taşeron işçiler!

Mevsimine göre üç-beş kuruşa ülkenin dört-bir yanını dolaşan mevsimlik tarım emekçileri…

Sağlık ve iş güvenliği olmadan binlerce metre yerine altına giren ve adeta ölüm çukuruna gönüllü giren maden ve kömür işçileri…

Kısacası; emeği bile-bile sömürülen emekçiler modern birer köle değildirler de nedirler?

Sonuç;

Kim ne söylerse söylesin…

Kim kölelik sistemi kalkalı yıllar oldu derse desin…

Eğer bireyin kendini özgürce ifade edeceği ve düşündüklerini özgürce ifade etme şansları yoksa; kölelik bir şekilde sosyal maske altında devam ediyor demektir…

Zaten ünlü şairimiz Nazım Hikmet’te şöyle der bu konuda;

“Büyük hürriyetin ile çalışırsın el kapısında,

ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün”

Bu sözün üstüne başka ne söz söylenebilir ki!

Bir başka konuda buluşmak üzere;

Hoş kalın…

Hoşça kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?