Bahar mevsiminin ikinci ayındayız…
Nisan’dayız…
Küçük tepelerin ve dağların başında karlar çoktan eriyip düz ovaya indi…
Bir tek Çal Dağın tepelerinde görünüyor öbek-öbek kar yığınları..
Birde Karagöl Dağları ve ona uzaktan imrenircesine bakan yaylalarda…
Demem o ki; cemre toprağa indi…
Toprak cemreyi emdi…
Ve ‘Bahar’ geldi…
Dört-bir yanımız yeniden yeşillendi… (dedikten sonra) aklıma yöremizin türkülerinden birisi geldi;
“Yine yeşerdi fındık dalları,
Acep ne olacak yarin halleri” diye bir yandan türkünün melodisini dudak aralarından mırıldanırken, bir yandan da konumuzun üst başlığı olan; “Turizm Haftası ve Turizm” geliyor, ister-istemez bu türkünün sözlerini anlatmak istediğim bu konuya evirmek istiyor ve şöyle uyarlamak istiyorum;
“Yine yeşerdi fındık dalları,
Acep ne olacak turizmin halleri?
Delik deşik ettiler ya bütün dağları,
Ve bir dörtlüğünü de şöyle uyarlamak istiyorum izninizle;
Dağların başında üç ‘Bakanlık’ yan yana
İşlerinden biri göz etti bana,
Şimdi ben bunların hangisine inansam acaba?” (bu güzel türkülerimizin dizeleri umarım rahatsız olmamış veya “bu ne iştir?” diye şaşırmamıştır.)
Giriş ve ısınma turunun uzun olduğunun farkındayım ama ne yaparsınız ki, (öğretmenlikten gelen bir alışkanlık olacak) anlatmak istediğim konunun iyice anlaşılabilmesi için elimden geldiği kadar renklendirmek istiyorum…
Ve bu sohbetinde konu başlığında belirttiğim gibi 15-22 Nisan Turizm Haftası olarak kutlanıyor…
“İyi ki de kutlanıyor” diyeceğim ama diyemiyorum…
Niye diyemiyorum?
Çünkü ben galiba ‘turizmle’ bazı şeyleri birbirine karıştırıyorum…
Nasıl mı?
Şöyle karıştırıyorum; bir zamanlar, yani bundan 25 yıl kadar önce bende bu ‘Turizmin Dumansız Baca’ sözüne inananlardanım…
Yani turizmin tüm dünya ülkelerinde önemsendiği ve büyük ekonomik girdi sağladığını ve bunun içinde görsel güzellik başta olmak üzere, tarihi anıt ve kalıtları, doğanın bütün güzelliklerini pazarlayarak, ülkelerine büyük ekonomik katkı sağladıklarını ve aynı zamanda da bu yolla ülkelerinin tanıtım çalışmalarını yaptıklarını bir amatörün bileceği kadar biliyordum…
Onun içinde 1989 yılında Dereli ilçesinin mülki sınırları içinde bulunan Kümbet Yaylasından başlamak üzere Kulakkaya ve Bektaş Yaylalarımızın tanıtım çalışmaları ve ‘Şenlik’ organizasyonlarının başlatılmasında, Tertip komitesinde ve aynı zamanda program sorumlusu olarak görev üstlenmiş ve İlimizin Yaylaları başta olmak üzere Dağları, ormanları, akarsuları ve var olan tarihsel kalıntıları turizme açmak için bir hayli çaba sarf edenlerin başında gelenlerdendim…
Derken 1992 yılında sözünü ettiğim yaylalar Turizm statüsüne alındı…
Ardından Tapu Kadastro çalışmaları başladı…
Ardından turizm alanına alınan yerleşkelerimizdeki planlamaları; (Uluslar arası standartlara düşünüldüğü için) yeni bir yapılaşmaya izin verilmemiştir…
Hatta ardından (turizm alanına alınmayan) Oba’larda bile yeni bir bina ve ev yapılması yasaklanmış ve çivi çaktırılmamıştır…
Ve (vatandaş için zorda olsa) bütün bu kararlara vatandaşlar uymuştur…
Yöresinin turizm alanına alındığı tarihten itibaren derelerini, ormanlarını ve yemyeşil çayırlarını o günden sonra mümkün olduğu kadar korumuştur…
Pek sonra ne olmuştur?
Sonra ise; Turizm Bakanlığından sonra bölgemize bir başka bakanlık olan; Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı girmiştir…
Yani en kolay anlaşılacak şekilde söyleyecek olursam; Turizm Bakanlığının koruyup-kollamak istediği doğanın güzelliklerini Enerji ve Tabi Kaynaklardan sorumlu Bakanlık bu var olan güzellikleri bitirmiştir…
Ve ardından da sanki Enerjisi biten ve kaynakları kurutan Kaynaklardan sorumlu Bakanlığa yardım etmek istercesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adeta doğanın tamamını ortadan kaldırmak için bir önceki Bakanlığın yardımına yetişmiştir…
Ve demiştir ki; “Bari sen dereleri-tepeleri kuruttun, bende toprağın altını üstüne getireyim de ormanları ve diğer bitki örtülerini kurutayım” dercesine şimdi ‘Turizm Alanı’ ilan edilen yerlerde üç tane Bakanlık görev başında görülüyor…
Birisi Turizm Bakanlığı olup; o doğayı kollayıp önce ülkeye daha sonra ise dünyaya pazarlayacağını iddia ediyor…
İkincisi ise; sizlere bol-bol enerji üretip, enerji vereceğim iddiası ile bütün gürül-gürül akan derelerimizi ve akarsularımızı tarumar ediyor. (aslında etti)
Üçüncüsü ise; “Daha yıkılıp yapılacak yerler var mı?” dercesine Turizm Alanı ilan edilen yaylalarımız ve yakın köylerin altını-üstüne getirerek ‘yıkıma’ devam edeceğini iddia ediyor…
Sayfanın sonuna doğru sonuçlandırıp, daha da özetleyecek olursak;
Kültür ve Turizm Bakanlığı her ne kadar 15-22 Nisan arasını Turizm Haftası olarak kutlayalım dese de, bizim kafamız karışık olduğu için kutlamakta biraz tedirgin oluyoruz.
Çünkü bu aralar şaşkın ördek pozisyonunda olduğumuz için nasıl ve ne şekilde davranacağımızı bilemiyoruz…
***
Ancak ben bundan sonraki yazılarımın konusunu, yine turizm üzerine yazacağım ama daha çok bu ‘çevre’ sorununa yetkili ve etkili güçler, yöremizin önde gelen kanaat öncüleri bu olaya nasıl baktığını sizlerle paylaşacağım…
Görüşmek üzere…