KÜLTÜR

KÜLTÜR

Genelde aynı anlamı içeren ancak, farklı sözcüklerle ifade edilen birçok tanımı vardır.

Toplumların var olduğundan beri üreterek, yaşantıları yoluyla kuşaktan kuşağa ak­tardıkları ve yaşamaya çalıştıkları maddi, manevi değerlerin tamamı kültürdür.

Bir ulus, halk ya da topluluğun sanatsal etkinlikleri, dil, inanç, gelenek-görenekler, yaşayış, düşünüş biçimleri, anlayış ve davranışlarını içermektedir.

Bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar.

Bu sözcüğü ilk defa Alman Hukukçusu Samuel von Pufendorf kullanmış ve “Kültür, doğaya karşıt olan ve belli bir toplumsal bağlam içinde ortaya çıkan tüm insanların eserleridir..” diye tanımlamıştır.

Farklı gibi görünen tanımlamalar kısaca, “insanların yaşam biçimleri, maddi ve manevi olarak bıraktıkları eserler, uygarlığı meydana getiren değerler toplamı” şeklinde ifade edilebilir.

Her toplumun kendi oluşturduğu, zamanla etkilendiği, maddi ve manevi öğeleri arasında sürekli etkileşimi olan, geçmişten günümüze kadar süregelen, kendine özgü kültürü vardır.

Asla durağan değildir ve zamanla değişebilen özelliğe sahiptir.

Değişik kültürle­re sahip toplumlar ara­sındaki doğrudan ve sürekli kurulan bağlantılar  birbirlerini hep etkilemişlerdir.

Bunun sonucunda, gruplardan biri veya diğerinin, ya da her ikisinin birden diğer grubun kültürünü, kültürel özelliklerini tamamen veya kısmen be­nimsemesi söz konusudur.

Toplumun genel kültürü ile bağdaşmayan, başlangıçta reddedilen kültürlenme, küreselleşmenin etkisiyle bireylerin isteği dışında etkisini göstermeye ve kabullenilmeye başlanmış, kendine ait kültürü unutturmaya yönelmiş ise, o toplum için tehlike başlamış demektir.

Bireylerin kendi kültürüne yabancı bir kültür sistemli olarak girmeye başladığında,  değer yargılarımızın uzun bir süreçte yok olmaya yüz tutulduğu görülecektir.

Böylece, topluluğun tüm etkinliklerini yansıtan ve onu diğer tüm toplumlardan ayıran eylem, yaşam biçimi ile düşünceler sistemi belirli bir süreçte ve farkında olunmadan ortadan kalkacaktır.

Topluma kimlik kazandırma, diğer toplumlardan farklı kılma, bireyin davranışlarını yönlendirerek toplumsal düzen ve kişiliğin oluşmasını sağlama, dayanışma, birlikte olma duygusu verme gibi çok yönlü işlevi olan kültüre sahip çıkılmadığı, başka kültürlerin etkisine girmesine seyirci kalındığı sürece “kültürel yozlaşma” başlar.

İçine kapanan, gelecek kuşaklara aktarılmayan kültürlerin kendilerini yenilemeleri olanaksızdır.

Bu durumda toplum, maddi ve manevi değerlerini hızla kaybetmeye yönelecektir.

Sonuçta, ileri kültürlerin etkisi altına girip onların içinde erimeye başlar ve zamanla kaybolurlar ki, en tehlikelisi de budur.

Yetiştikleri kültürel yapıdan kaynaklanan farklılıklar toplumun çeşitliliği, zenginlikleri olarak görülmezse barış içerisinde, birlikte yaşama zorlaşır ve daha da kötüsü çatışmanın temeli atılmış olur.

İnsanların içerisinde yaşadıkları toplumlar inanç, düşünce, tutum ve olayları algılayış tarzı bakımından farklı olabilirler.

Aynı sınırlar içersinde yaşayan toplumların yaşam tarzlarından kaynaklanan değişik biçimde uyguladıkları kültürleri olacaktır.

Farklı kültürlerin birbirleriyle etkileşim içinde bulunmaları kaçınılmadır. Hiçbir kültür ürettiği değerler açısından tek başına gelişmesi için yeterli bir düzeyde değildir.

Önemli olan bireylerin birbirlerine saygı duymaları, diğerlerinin kültürü ve yaşam tarzından huzursuz olmadan, her kesimin mevcut yaşam biçimiyle kabul edilmesidir.

Önemsenmesi gereken, toplumun kendi kültürel özellik ve değerlerini, yaşam biçimini yeni kuşaklara aktarabilmesi, maddi ve manevi kültür arasında uyumsuzluğun yaşanmaması, sonraki kuşaklara iletme sürecinde çok özenli olunmasıdır.

Bilinmesi gereken ise, kültür ve tabiat varlıklarını sahiplenme, korumanın eğitim aracılığı ile sağlanacağı, kültürüne sahip çıkamayan ulusların bulundukları ortamlarda söz sahibi olabilmelerinin neredeyse olanaksız olduğudur.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?