TOR BURNU’NUN HALİ VE 23 KAT…

TOR BURNU’NUN HALİ VE 23 KAT…

Önceki Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a 2013 yılında bir soru önergesi verilir.

Bakan Yıldız soru önergesine verdiği cevapta diyor ki; “2002-2013 yılları arasında arama ve işletme ruhsatı verilen maden ve mermer ocağı işletmelerinin sayısı 389 bin 741dir.”

Yine Bakan Yıldız’ın cevabından anlıyoruz ki, bu süre içinde 29 bin 385 ruhsat iptal edilmiş.

O halde 2013 yılında 360 bin 356 geçerli ruhsat varmış. Bu sayıya bugüne kadar verilen ruhsatları da ilave edelim.

Bugün sayısı 400 bine ulaşmış maden ruhsatı vardır.

Bu kadar ruhsatı kim aldı?

Nereler bu ruhsatların kapsamındadır?

Henüz bilinmiyor.

Ama bilinen bir gerçek var. 2002-2013 arasında ortalama olarak bir günde 109 maden ruhsatı verilmiş.

Yarın ruhsat sahipleri köyümüze ellerinde ÇED raporları ile gelirlerse şaşırmayınız…

Neredeyse her yer için risk vardır.

Şimdi yeni bir soru önergesi gerekiyor. Nerelerde kimlere maden arama ruhsatı verilmiştir?

Bunu öğrenmek kamuoyunun hakkı değil midir?

Bekliyoruz…

***

Nedense kolay yoldan zenginleşmeye bayılıyoruz.

Bunun içinde kentlerimizin, çevremizin, doğamızın yok edilmesi hiç önemli değil.

Yeter ki bir şekilde işi kitabına uyduralım…

Kentlerimizin silueti bozulacakmış, hiç önemli değil.

İmar çirkinliği oluyormuş, sorun değil.

Çevre sorunlarına neden oluyormuş, amannnn boş ver…

Doğa bozuluyormuş, adam sende…

Mantığımız budur!

Oysa yaşadığımız kentte, doğamızda, çevremizde bize çocuklarımızdan emanettir.

Yarın aldığımız emaneti onlara bırakacağız…

Hangi yüzle?

Elimizi vicdanımıza koyalım ve düşünelim. Hangi yüzle?..

***

Siyanürle madencilik Avrupa’da yasak. Türkiye’nin de taraf olduğu Rio Sözleşmesi de siyanür yasağı getiriyor.

Bizde ise mantık şudur;

‘Kim dinler yasağı!’

Yer altı su kaynaklarına sızıyormuş, havaya karışıyormuş, insan sağlığını tehdit ediyormuş.

Beyin, kalp ve akciğerleri çok hızlı şekilde etkiliyormuş…

Bize bir şey olmaz!

Eski bir bakan, ekranlarda herkesin gözü önünde radyasyonlu çay içti de bir şey olmadı!

Pek çoğumuzun mantığı budur.

Oysa Bergama Ovacık örneği ortada, Kazdağları örneği ortada, Uşak Eşme Kışladağ örneği ortada, Gümüşhane Mastra örneği ortada, Erzincan İliç Çöpler örneği ortada, Manisa Turgutlu Çaldağ örneği ortada, Balıkesir Balya Kadıköy örneği ortada, Ordu Fatsa Altıntepe örneği ve başka örnekler de var.

Artvin Carrettepe direniyor…

Örnek olarak verdiğim yerlerin halini internetten araştırırsanız görürsünüz.

İnsanın içi acıyor.

Ve 400 bin ruhsat alınmış durumda. Tehlike kapımızı çalıyor.

Yerin üstünde imar rantı, HES ve diğer rantlar… Yerin altında ise maden rantı.

Gözleri hırs bürümüş.

Vicdanlar taşlaşmış…

Sırt siyasette, gözler kazanılacak paralarda!

Ne çevre, ne doğa ne de kentler umurlarında…

***

Geçmişte bir yazımda, Tor Burnunda yapılan imar düzenlemesine değinmiştim.

Yetkililer adeta kıyameti koparmıştı.

Savunmaları psikolojide ‘mantığa bürünme’ idi…

Şimdi o güzelim yere bir bakın.

Eliniz vicdanınızda düşünün. O güzelim alanı yapılaşmaya açarak iyi mi ettik?

Rus Pazarı denilen yerde yapılan imar düzenlemesi doğru mudur?

O alanda 23 katlı bina şehrin siluetini bozmaz mı?

Elbette bozar.

TOKİ “Çotanak Arena” inşaatını tamamlayınca stadyum Aksu’ya taşınacak.

Bunun karşılığında TOKİ, örneği diğer kentlerde olduğu gibi Stadyumu alacak ve bina yapacak.

Rus pazarındaki 23 kat yüksekliği de emsal olacaktır!

O zaman kentin siluetini varın siz düşünün.

Birileri kazanacak ama kentimiz kaybedecektir.

Yine ellerinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Düşünürken aklınıza liman içindeki ‘ucube’ yapıyı da getirin.

Sonrada eski Giresun resimleri ile nostalji yapınız…

Hata kimde?

***

Yıllar önce TEMA etkinliği için Hayrettin Karaca şehrimize gelmişti. Trabzon havaalanından alınıp şehrimize gelirken, sahildeki 7-8 katlı binaları görünce şaşırmıştı.

Şu soruyu sormuştu.

“Giresun’un düşmanı kim?”

Bu soruyu neden sorduğunu bilemediğimiz için susmuştuk.

Bu durumu anladığından sorusunu kendisi yanıtlamıştı.

“Giresun’un düşmanı kim? Kimden korkuyorsunuz? Neden sahil boyunca bu surları ördünüz? Buna nasıl izin verdiniz? Arka tarafta yaşayanların deniz havası almaya hiç mi hakları yok?”

Hayrettin Karaca’nın sorusu bugünde yanıt aramaktadır?

***

Çevremizi bozuyoruz.

Doğamızı tahrip ediyoruz.

Kentlerimizi de mahvediyoruz.

Sonra da eski Giresun resimleri paylaşıyor ve altına yorumlar yapıyoruz.

Ne diyordu Nazım Hikmet.

“Kabahat senin,

-Demeğe de dilim varmıyor ama-

Kabahatin çoğu senin canım kardeşim.”

Farkında mısın?

Elini vicdanına koy ve düşün!

Sonra çık kaleye ve şehre dikkatlice bak. Eserinle övünebilirsin!

Yeşil idi Giresun!

El birliği ile betonlaştırdık…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?