…..ENİNDE SONUNDA ATARLAR KODESE
Günlerden; 28 Kasım cumartesi…
Akşam saat; 17.30 suları…
Bir gün sonra baskıya girecek, köşe yazımın son düzeltmelerini yaparken, birdenbire çalan telefonumun sesi beni konsantrasyondan çıkarıp, arayanın kim olduğuna doğru yönlendirdi…
Baktım telefonumun ekranında sevgili okul arkadaşım; Abdullah Keskin.
“Buyur arkadaşım seni dinliyorum” dedikten sonra, aramızda klasikleşen şakalaşmayı yapıp, Abdullah hemen konuya girerek; “Şu an gazete için yazdığın konu nedir?” diye sorunca, bende; “Televizyon programlarının toplum üzerinde bıraktığı olumsuzlukları yazmaya çalışıyorum” diye yanıt verince, sevgili kadim dostum bana; “Televizyonda Erdem Gül’ün annesini dinledin mi? Oğlu Erdem’i nasıl yetiştirdiğini ağlaya-ağlaya anlattı, onu da bir yazıversene” deyince, bende;
“Şu Cumhuriyet gazetesinin tutuklanan Ankara temsilcisinden mi söz ediyorsun sevgili dostum?” deyince…
Abdullah; “Evet, Ziya Gül’ün oğlu Erdem’den söz ediyorum”
Ben; “Şey, o tutuklanan Erdem Gül, Ziya Gül’ün oğlu mu?”
Abdullah; “Evet, bizim komşumuz ve ağabeyimiz Eynesilli Ziya Gül’ün oğlu” (Ben soy isim benzerliği var ama açıkçası Can Dündar’la birlikte tutuklanan Erdem Gül’ün Ziya Gül’ün oğlu olduğunu bilmiyordum)
“Demek Ziya Gül’ün oğlu bu Erdem Gül” deyince, Abdullah;
“Ziya Gül’ü tanıyor musun?”
“Tanımaz olur muyum, nasıl tanımam Ziya ağabeyi”
Ve karşılıklı olarak telefonları kapattıktan sonra çarçabuk Ziya Gül’ün eşi Fatma Gül’ün internetteki televizyon konuşmalarını aramaya başladım ve fazla zorlanmadan buluverdim Fatma Gül ablanın o anlamlı ve etkili konuşmasını.
Konuşmasında ağlayarak şöyle diyordu Fatma abla; “Ben çocuklarımı çay ve fındık toplayarak büyüttüm. Benim oğlum hiçbir zaman yanlış yamadı. Babaları 6 yıl hapiste yattı ama ben onları kimselere muhtaç etmeden tam üç tane çocuk büyüttüm ben namusumla şerefimle.” Dedikten sonra ister istemez içimizde hazırlığını tamamlamış hüzün yağmurları, ha yağdı, ha yağacak diye beklerken, her nedense birdenbire aklıma Uğur MUMCU’nun o güzelim dizeleri düşüverdi;
68 Kuşağının başına gelenler aklıma geldi…
Ne diyordu Uğur Mumcu o dizelerinde;
“Dağ gibi birer karayağız delikanlıydık,
Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken,
Bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
Yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük,
Dövüldük, vurulduk, asıldık,
Vurulduk ey halkım, unutma bizi…
……………
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük,
Ege’de tütün işçileri, sizin için öldük.
Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler sizin için öldük.
Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım unutma bizi…
***
Demek, Can Dündar’la birlikte tutuklanan Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Erdem GÜL, Espiyeli ve devrimci eğitimci Ziya Gül’ün oğluydu ha!..
Ziya gül…
Bu toplumun daha mutlu, daha özgür yaşaması için kendini feda eden, ziyan eden, Ziya Gül’ün oğluydu demek Erdem Gül…
O Ziya Gül ki; 12 Eylül öncesi bu toplumun aydınlanması için kendisini 12 Eylül hızarının ağzına verilmiş ve nemli hücrelerde direnmiş ve faşist cuntanın hapishanelerinde altı yıldır ölüme terk edilmiş Ziya Gül’ün oğlu Erdem Gül’de şimdi babası gibi aynı kaderi paylaşıyor ha?
Vay be!…
Demek ki her zaman genler hep babadan oğul’a geçmiyor…
Bazen düşünce yapıları ve mücadele tarzları da geçiyor!…
Hangi düşünce yapısı ve hangi mücadele tarzı diyorsanız eğer, yatını çok kolay;
Ben Ziya Gül ağabeyimizi TÖB-DER mücadelemizden tanırım…
Onun toplumun bir an önce sömürü düzeninden kurtulması için savaşım verdiğini en yakın bilenlerdenim…
Namussuz tacirlerin, hırsız tefecilerin, kefen soyucularının, işçisini ezen ve sömüren fabrika patronlarının amansız düşmanıydı benim tanıdığım Ziya Gül…
Elbette oğlu da ona benzeyecek!
Nasıl ki 12 Mart darbecileri, 12 Eylül cuntasının faşistleri Ziya Gül’ün biraz önce sözünü ettiğimiz insanlarla mücadele etmesinden rahatsız oldularsa, elbet oğlunun da mücadele biçiminden bugün rahatsız olanlar olacaktır ve Erdem Gül de tıpkı babası gibi ‘onurlu mücadele uğuruna’ kodesi boylayacaktır!…
Bilmem ki sözün sonunu nasıl getirmeli?
Bu Giresun’un toprağından da amma aykırı adamlar çıkıyor mu demeli!
Yoksa helal olsun bu toprağın insanlarına, ülkesini ve tüm dünya insanını seven ne kadar da yürekli devrimci çıkıyor mu demeli?
Ne demeli bilmem ki!
Galiba en iyisi; yine her zaman yaptığımız gibi, çalı–çırpmadan, namuslu bir biçimde toplumun ortak çıkarları uğuruna hep birlikte yol eylemeli…
Atın ölümü arpadan…
Yiğidin ölümü dürüstlükten olsun!…
kutluyorum