“Delilik: aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir.” (Albert Einstein)
Her kriz bir fırsattır, denilir. Doğru, her kriz bazıları için iyi bir fırsat olduğu gibi bazıları için de acı bir felakettir.
Şöyle de denilebilir: Kriz iyi yönetilebilirse bir fırsat ve rahmet olabileceği gibi, iyi yönetilemez ve değerlendirilemezse bir zillet ve felaket olur.
***
Zalim ve gaddar, emperyalist ülkelerin gözü hep, petrol ve doğalgaz yatağı Ortadoğu ülkelerinde olmuştur.
Halkı Müslüman Arap ülkelerindeki idareciler, son yıllarda genelde Batılıların özel yetiştirdikleri ve yerleştirdikleri kukla yöneticilerdir.
Bu yöneticilerin vazifesi, kendilerini yetiştiren ve yerleştiren efendilerine hizmet etmek, ülkelerinin kaynaklarını o emperyalistlere peşkeş çekmektir.
Eğer dikte edilen vazifelerinde kusurlu davrananlar olursa ya darbe veya suikastlerle hadleri bildirilir, ya da çamur bahanelerle üretilen kriz masalarında biletleri kesilir.
Saddam’ın Kuveyt tuzağına düşürülerek Irak’ın işgali, Taliban ve meçhul Usame Bin Ladin bahanesiyle Afganistan’ın işgali, ‘Arap (yalancı) Baharı’ bahanesiyle Mısır, Libya, Tunus işgalleri; gelecekte olacakların da işaretleriydi.
Ne var ki ders alınmadığı için tarih değil tarihi hatalar tekerrür ediyor.
Bugünün kurbanı, Katar ve Emiri Temim bin Hamad es-Sani!..
***
Katar, küçük yüzölçümüne rağmen 2,3 milyonluk nüfusuyla kişi başına milli gelir itibariyle dünyanın en zengin ülkesi. Rusya ve İran’dan sonra dünyada üçüncü doğalgaz rezervine sahip… Gelirinin yüzde 60’a yakınını petrol ve doğalgazdan elde ediyor. Başta İngiltere ve Amerika olmak üzere dünyanın muhtelif ülkelerinde (335 milyar dolar) yatırımları olan, bir manada servetini harcamaya yer arayan, servetini koyacak yer bulamayan, adeta ‘ne oldum delisi’ denilebilecek bir ülke.
***
Katar Emiri Es-Sani, kuklalığı ret etmiş olmalı ki, ipinin çekilme kararı veriliyor.
Hem de ipi çekme görevi, ağaç balta hikâyesindeki “Ben senin beni kestiğine değil, sapının benden olmasına üzülüyorum” misali, sözde kardeş ülkeler; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Bahreyn, Yemen, Libya ve Maldivler’e havale ediliyor.
Katar krizine sebep gösterilen terör bahanesi, hayali ve meçhul Usame Bin Ladin safsatası kadar saçma, kuzuyu yemeye kararlı kurdun nehir kenarında kendinden aşağıdaki kuzuya ‘suyu niçin bulandırıyorsun’ hikâyesindeki kadar gülünçtür.
Ancak sebepler ne olursa olsun, gerekçeler ne kadar anlamsız ve mesnetsiz olursa olsun, nihayet ortada bir realite var, gelinen fiili bir durum var.
Önemli olan, bu safhada ve bundan sonra ne yapılmalı, nasıl hareket edilmeli?
***
Türkiye, Katar’dan yana safını belirledi.
Katar’ın yanında durmak demek, haliyle Katar’a cephe alan diğer ülkelerinde karşısında durmak demektir.
Katar’ın yanında yer almak, ilk planda Türkiye’ye ekonomik açıdan büyük bir fırsat imkânı gibi görülebildiği kadar, Katar’a cephe sair ülkelerin karşısında durmak da ekonomik bir kayıp riski taşımaktadır.
Katar’ın Türkiye’ye sağlayacağı ekonomik katkılar, karşıt ülkelerin vereceği kayıpları acaba karşılayabilecek midir, ya da ne derece karşılayacaktır?
Kaldı ki bu krizin, büyük şeytan ve uşaklarının Türkiye için hazırlanmış bir tuzak ve çakma bir kriz olup olmadığından da pek emin değiliz!
Faraza müşterek planın bir parçası olarak, bu süreçte Katar’da bir yönetim değişikliğe gidilecek olsa, Türkiye bundan nasıl etkilenir? Bu hususta acaba B planımız var mıdır?
Bu ve benzeri krizlerin sadece ekonomik boyutlarıyla değerlendirilemeyeceği umumun malumudur.
Endişemiz o dur ki, sebep ne olursa olsun, kardeş Arap ülkeleri arasındaki böyle bir krizde Türkiye’nin ilk planda safını bir taraftan yana belirlemesi, İslam âleminin hasretle beklediği Türkiye’nin ‘arabulucu ağabey’ sıfatında bir zafiyet oluşturabileceğidir!
Dahası, Katar’a karşıt ülkelerin tamamı bir tarafa, Suudi Arabistan bir tarafa, diye bakmalıyız!
Türkiye’nin S. Arabistan karşısında saf tutmasının Hac ve Umre ziyaretlerini etkilemeyeceği söylenebilir mi?
***
Zalimi zalime vurdurtup zalimden intikam alan, sonra o zalimden de intikam alan devlet; OSMANLI DEVLETİDİR.
Bugün, maalesef Abdülhamid ile birlikte OSMANLI’nın yıkılmasından sonra büyük Şeytan ABD, OSMANLI taktiğini Arap ülkelerinde uyguluyor.
***
Hasalı kelam:
Öncelikle Kâbetullâh ve Mescid-i Nebevi’nin hamisi konumunda olan S.Arabistan, Şeytanların sarmalamasından kurtarılmalıdır.
Dünyanın en zengin ülkelerinden biri Katar’a (üstelik kardeş ülkeler, hatta parayla beslediği, yatırım yaptığı ülkeler eliyle) uygulanan bu ambargo;
– Ekonomik gücün ve fert başına milli gelir yüksekliğinin ülkenin istikbali ve milletin huzuru için tek başına yeterli olmadığına…
– Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerle dostluğun “Akrep dostluğu” gibi olduğuna; ders olmalıdır!
Bu kriz, İslam ve insanlık âleminin huzuru için, emperyalist zalimlerin zulmünden mazlumları kurtarmak için, sözde değil özde İslam Birliği Teşkilatının kurulmasına vesile olmalıdır.
Osmanlı’dan, Irak, Libya ve Afganistan’ın akıbetinden ders almayan/alamayan Arap ve sair İslam ülkelerinin tarihi hataların tekerrür etmemesi Katar’dan ders alacaklarını ümit ediyoruz.
“Ey Gönül! Bir sürü dostlarının yanında, elbet ki düşmanların da olacak; ama imtihan ya bu, onca düşmanın var iken seni dostun vuracak.” (Hz. Mevlana)
Vesselam…