Her şey “İkiz Yasalar” ile başladı.

Her şey “İkiz Yasalar” ile başladı.

Ülkemiz zor bir süreçten geçiyor. Bu zorlukların ana nedeni nedir? Bu soruya yanıt ararken, geçmişte yerel kanalların birinde yapmış olduğumuz “GÖRÜŞ” isimli program aklıma geldi.

O programların tekinde “İkiz Yasalar” konusunu ele almıştık.

Program notlarına baktığımda, bugün yaşananlara yönelik önemli tespitler yapmışız.

Aslında bugün yaşadıklarımızın temelinde “İkiz Yasalar”  oldukça etkilidir.

Bu yasalar BM tarafından 1966 yılında kabul edildi. Ancak 1976 yılında yürürlüğe girdi. İki önemli ‘sözleşme’ olduğu için “ikiz yasalar” olarak isimlendirilmiştir.

Teki “İktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” diğeri ise “Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” olarak bilinir.

BM, bu sözleşmelerin onaylamasını ülkemizden sürekli olarak istemiştir.

Bu baskılara karşın ülkemiz “İkiz Yasaları” uzun süre onaylamamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeleri, BM’nin ve AB’nin baskısı, ayrıca Kemal Derviş etkisi ile 15.08.2000 tarihinde imzalamıştır. Fakat onay için TBMM’ye getirememiştir!

3 Kasım 2002 seçimleri ile iktidara gelen AKP’nin ilk icraatlarından teki de bu yasaları onay için TBMM’ye getirmek olmuştur.

AKP almış olduğu %34.28 oy ve çıkarmış olduğu 363 milletvekili ile TBMM’de ki tek muhalefet partisine rağmen “İkiz Yasaları” TBMM gündemine getirdi.

4867 ve 4868 Sayılı Kanunlar ile 23.09.2003 tarihinde onaylandı!

Ne yazık ki bazı CHP’lilerde destek verdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’de onayladı!

***    ***

Bu sözleşmeler ne getirmektedir? Bu sorunun yanıtına bakıldığında BM’nin, ABD’nin ve AB’nin onay için ülkemizi neden zorladığı da anlaşılacaktır.

İkiz Sözleşmeler, azınlıklara siyasal, sosyal ve kültürel hakları ile halkların kendi kaderlerini belirleme hakkı (self-determinasyon hakkı) tanımaktadır.

Böylelikle ulus yerine ‘halklar’ kavramı öne çıkarılmaktadır. Bu durum üniter devlet yapısı açısından tehlikeli ve tehdit içermektedir.

Çünkü sözleşme hükümlerine göre; bir ülkede halk olma özelliğini taşıyan ve uluslar arası alanda “halk” kimliğini elde eden topluluklar, yaşadıkları ülkenin egemen gücünün kendilerine yönelik baskı, cebir-şiddet ve tehdit yöntemlerini kullandığını iddia etmek suretiyle BM’ye başvurabileceklerdir!..

(Yasanın TBMM’de onaylandığı yıllarda HAK-PAR adlı partinin Diyarbakır’da “Kürdüm, tarafım, haklarımız istiyorum” adlı imza kampanyası düzenlemesi ve toplanan imzaları BM’ye sunması anlamlıdır!”) 

Başvuru sonrasında BM devreye girebilecek hatta AB ile de o “halk” doğrudan temas kurabilecektir!

Bu sürecin sonucu ise ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (self determinasyon) olarak tanımlanmıştır.

***    ***

Yasanın kabulü sonrası AB ülkemizden bazı taleplerde bulunmuştur. Böylece İkiz Yasaları destekleyen adımların atılması sağlanmıştır.

Tıpkı 1856 Islahat Fermanı güncellenerek AB tarafından ülkemizden talep edilmiştir.

Uyum Yasaları” ile istenen düzenlemeler yerine getirilmeye başlanmıştır.

AB yasal düzenleme talepleri ile alt yapı çalışması yaparken, ABD ise Irak Savaşı ile askeri alandan devreye girmiştir.

1 Mart tezkeresi bu amaçla istenmiştir!

Bu adımlar ile giderek üniter devlet yapımız içinden, ulus yapımızdan “halklar” üretilmeye çalışılmıştır.

Giderek “uyum yasaları” ile anayasa arasında çelişkiler ortaya çıkmaya başlayınca, anayasa değişiklik paketleri gündeme gelmiş.

Hatta yeni anayasa tartışmaları da başlamıştır.

Anayasanın pek çok maddesi değiştirilmiştir…

Terör örgütü lideri bu arada sık sık “demokratik konfedaralizm” taleplerini dile getirmeye başlamıştır.

“Halklara özgürlük” sloganları atılmaya başlanmıştır…

“Oslo Görüşmeleri” ve sonrasında başlatılan “çözüm süreci” boyunca İmralı suyoluna çevrilmiş ve bu görüşmeler sırasında yapılan konuşmalar kitaplaştırılmıştır.

CHP Lideri başkanlık konusunda grup konuşmasında o kitaba atıfta bulunarak, “Başkanlık sistemini kim istiyor? Sadece o değil, Abdullah Öcalan da istiyor. Kendi kitabı yayınlandı. Ne zaman söylüyor bunu 2013’te söylüyor. Kime söylüyor, hükümet yetkililerine söylüyor. Başka, ‘Başbakan’a deyin ki, başkanlık sistemini hızlıca tartışabiliriz’ diyor. Ne zaman söylüyor 2014’te. Bahçeli’ye söylüyorum. Bir daha hatırlatıyorum. Diyeceksiniz ki, bunlar şimdi PKK ile kavga ediyorlardı. 10 dakikada barışırlar. Sonra çıkıp diyecekler ki bizi kandırdılar.”

***  ***

                Ülke gündeminde bunca iç ve dış sorun varken, alel acele MHP liderinin grup konuşması ile başkanlık konusu girdi. Buna yönelik anayasa değişiklik paketi hazırlandı ve TBMM’ye sunuldu. Anayasa Komisyonunda süratle görüşüldü ve Ocak ayının ilk yarısında TBMM Genel Kurul gündemine gelecek.

TBMM’den geçerse Nisan ayı içinde de halkoyuna sunulacak.

Her ne kadar metinde “cumhurbaşkanlığı” olarak adlandırılsa da, yetkilerine bakıldığında tam bir başkanlık sistemi amaçlanmaktadır.

AKP’li yetkililerde bunun bir başkanlık sistemi olduğunu söylüyor.

Ancak dünyadaki uygulamalarından bilinen bir gerçek var.

Başkanlık sistemi, parlamenter sistem ile yönetilen üniter devletlerle ilgili bir sistem değildir. Başkanlık sistemi federal devletler için bir düzenlemedir!

Mevcut düzenleme kabul edilirse, yakın zamanda ülke gündemine yeni bir “fiili durum” gelecek gibi görünüyor!

Federal Türkiye tartışmaları başlayacaktır…

Zaten buna yönelik öncü adımlar atıldı ve atılmaya da devam ediliyor.

  Her şey ülkemizin “İkiz Yasaları” onaylaması ile başladı.

Eloğlu adım adım o yasaların gereklerini bize yaptırıyor!

Büyük Şehir Yasası bu amaçla var! Şimdi yeni büyük şehirlerin geleceği açıklanıyor!

AB tarafından istenen Yerel Yönetimler Yasası TBMM gündeminde yılardır beklemede…

Başka adımlar da attırıldı!

Şimdi sıra yıllardır çeşitli dış ve iç çevrelerce istenen başkanlık sisteminde…

Tek umut var.

O da bu değişikliklerin TBMM’de engellenmesi, olmadı Anayasa Mahkemesine götürülerek iptal edilmesi, o da olmadı referandumda halkımızın onaylamaması…

Sistem değil, rejim değiştirilmeye çalışılıyor.

Nihai hedef ‘yeni Sevr’ mantığına göre Federal Türkiye’dir.

Emperyalizm bunu istiyor. Dayatıyor…

BOP bunu amaçlıyor.

“İkiz Yasaları” kabul etmeyecektik. Sarı öküzü vermeyecektik…

NOT: Okurlarıma yine de sağlıklı, mutlu, yüzlerinin gülebildiği bir yıl diliyorum.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?