GÖNÜLLERE SULTAN MI? TAHT’A ŞAH MI GEREKLİ?

GÖNÜLLERE SULTAN MI? TAHT’A ŞAH MI GEREKLİ?

Türk Milleti tarih boyunca ve de bu gün hâlâ önde bir lider kahraman görmeyi sever.  İnandığı liderin ardından ölümüne de gider. Fatih’le, İstanbul’a; Yavuz’la, Mısır’a; Kanuni’yle, Viyana’ya; Barbaros’la, Akdeniz’e; 4. Murat’la, Bağdat’a; Gazi Osman Paşa’yla, Plevne’de; Enver Paşa’yla, Sarıkamış’ta; Mustafa Kemal Paşa’yla, Anadolu’da; 1950’lerde, Adnan Menderes’le; 1980’lerde Turgut Özal’la ve 15 Temmuz’da lider olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ardından tereddütsüz yürüdü ve desteğini esirgemedi. Bu durum sizleri şaşırtmasın. ‘Yenikapı Ruhu’ diye bir ruh doğduğunda; Türkiye, Erdoğan’ın ardında durdu. Ancak Cumhurbaşkanı ile Ak Parti faktörünü birbirine karıştırmamak gerekir.

15 Temmuz’un ardından Erdoğan’ın haklı olarak artık parti içinde kimseye güvenmemesi tüm karar ve yetkileri kendinin kontrol etmeye çalışması, AK Partili vekil ve partililerin birbirlerini itham etmeleri, AK Partili Büyük Şehir Belediye Başkanları’nın görevden AK Parti tarafından ayrılmaya zorlanarak ayrılmaları, daha önce AK Partili olarak toplumda bayrak sallayanların yakınlarının Fetö’den içeri girmeleri, memuriyetten atılmaları, iş adamlarının Fetö’cü olarak tutuklanmaları, iş yerlerine kayyum atanarak el konulması, askerin ve polisin içindeki Fetö’cülerin yapılanmasının temizlenmeye çalışılması gerçekten zor bir süreçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kararları alırken bu necip millet önder lider olarak kabullendiği yiğidinin ardında durmayı seçti.

AK Parti neticede siyasi bir parti ancak, Erdoğan ise milletin bağrından çıkmış bir lider. Türk Milleti; Adnan Menderes’e gösteremediği vefayı, Erdoğan’a gösterdi. Bu durumu siyasi ranta çevirmeye çalışan partililer ve siyasi simsarlar; MHP ve Erdoğan’ı öyle bir yola soktu ki artık milletin ardından gittiği Erdoğan, siyasi bir aktör durumuna düşürüldü. Erdoğan siyasi münazaralara girmeden; ‘Ben milletimin Başkan Adayıyım’ dese % 65 oy alabilirdi. MHP – AKP ittifakı, bu arada yaşanan münazaralar, ekonomik zaaflar, tarım, hayvancılıkta istenilen neticelerin alınamaması, köyden şehire göçen halkın tamamen devletten beklenti içine girmesi, sanayi üretiminin yeterli seviyeye ulaşamaması, esnafın günden güne erimesi, Bağ-Kur primlerinin fahiş artışı, sigorta teşviklerinin kaldırılması, Olağanüstü Hal nedeniyle sınırların kapanması, kayıt dışı ekonomik girdilerin dibe vurması gibi konular halkı olumsuz etkilerken; Suriye vatandaşlarına tanınan imkânlar sebebiyle, Türk halkının 2 sınıf vatandaş durumuna düşmesine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a milletin desteği Başkan olarak devam etmekteydi.

Ülke; koalisyonlardan çok çekmiş, günahıyla sevabıyla tek karar merciinden daha iyi sonuç alınacağına inanmaktayken, AK Parti içinde yer tutma yarışı kendi kendine muhalefet eden içten içe kaynayan cadı kazanı haline gelmesi, İyi Parti ve CHP’nin bu fırsatları iyi değerlendiren söylemlerle halkın huzuruna çıkması, Cumhur İttifakı’nın karşısına Millet İttifakı’nın çıkmasına neden olmuştur. Oysa milletin gönlünde değer olarak yüksek yer tutan Erdoğan, AKP’li gözüken parti içi muhalefetin eliyle muhalefetin veremediği zararı AK Parti’ye vermeyi başarmıştır. Erdoğan, tüm AK Parti Teşkilatlarının kapısına kilit vursa ve sadece kendi adıyla aday olsa daha fazla oy alacağına inananlardanım.

Başkan olarak bir taraftan AK Parti’yi toparlamaya çalışan Erdoğan, bir taraftan da kendi seçim bölgelerinde 16 yılın hata ve eksikliklerinin hesabını vermeye çalışan Milletvekili adayları. Bu durum, ‘Evde huzuru olan bir ailenin köy karşısına çıksa aileye zarar veremez; evde huzuru olmayan aileyi köy ayakta tutmaya çalışsa da başarılı olamaz’ atasözünün cuk oturduğu noktadır.

Bundan önceki seçimlerde AK Parti kendi kendisi ile yarışıyordu ve seçmen AK Parti’ye yükleniyordu. Bazen de, ‘Nasıl olsa kazanırız’ diye sandığa gitmiyordu. Bu seçimde Muharrem İnce ve Meral Akşener alışılagelmiş sistemi bozdu. Biz AK Partili dava adamları, davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk. Bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük bir noksanımız olduğunu fark ettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer davayı değil, kendimizi zirveye çıkarmışız.

AK Parti de durup dururken kendi içinde alternatif üretip, MHP aşkına tutuldu. Haklı gerekçelerle de olsa hevesi kırılan seçmenler arayışa girdi.

Seçimin ardından zarflar açıldığında durum farklı olursa bunun sebebi Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, kendini AK Parti’nin üstünde gören kendi partilileridir. 16 yıldır dibine vurmayan şamdanın ışığı artık fezayı ışıtmaktadır. Seçmen, şamdanın dibinde yetersiz ışıktan dolayı el aramasıyla mührü istenilen yere vurabilir mi? Bunu hep birlikte göreceğiz. Millet neyler, neylerse de doğru eyler…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?