Günaydın sevgili okurlarım.
Günün nelere gebe olduğunu bilmediğimiz sabahlara uyanıyoruz.
Kimi suskunluğu
Kimi var gücü ile bağırmayı tercih ettiği bu günlerde içimizde bölünüyoruz.
Bu nasıl bir döngü ,nasıl bir demokrasi. Madem ki sonuçlar demokrasiye balta vurmayacaksa neden evet/ hayır kelimesi ile bölünüyoruz.
Madem ki hepimizin içinde “VATAN AŞKI” yatıyorsa neden tercihlere saygı duymuyoruz.
Sizce “EVET” diyenler kahraman “HAYIR” diyenler vatan hainimi ? sayılmalı.
Yok böyle bir şey. Yaklaşık iki haftadır hiç tanımadığım yerlerde çocuklar ve yaşlılarla diyalog kurdum.
İçimi yakan bir çocuk birde yaşlı teyze.
Sadece çocuğa nasılsın demiştim. Öyle bir cevap verdi ki !
İçim sızladı. Abla bizim evde her akşam kavga var. Annem evet diyor babam ise hayır. Sonra anlamadığım şeyler konuşup seslerini yükseltip kavgaya tutuşuyorlar. Çocuğa ne cevap vereceğimi bilemedim. Zaten aklı o kadar çok karışmış ki ne desem çaresiz.
Yaşlı teyzem ise çok manidardı. Oğul desene bi bana ; şimdi 18 yaşında mebus olunca bizi nasıl idare edecek. Daha eline ekmeğini almamış, yüksek tahsilini yapmamış baba parası ile mi mebus olacak.
Eğer “evet” çıkmazsa bütün yardımlar elimizden alınacakmış….
Yok be teyzem Devletimiz ve Milletimiz öyle yüce ki ;Ne yardımlar elinden gider nede hakların dedim.
Sonra kendimi sorguladım uzun uzun
Çocuktum; babamın görevi gereği Rize Kalkandere deyiz ,annem küçük kardeşime hamileydi. Doğum vakti gelmişti. Evde büyüklerimiz biz 5 kardeşi dereden bebek gelecek gidin onu yakalayın diye evden uzaklaştırdılar. Derenin kenarına komşu ablalarla birlikte dizildik Bebek gelince sen yakalarsın ben yakalarım kavgasına başladık. Son noktayı ablam koydu. Ben hepinizden büyüğüm o yüzden ilk başta ben olacağım .Ben tutamazsam siz tutarsınız . Saat kavramımız olmadığı için ne kadar süre beklediğimizi hatırlamıyorum ama bir türlü “bebek” gelmiyordu dereden. Ayaklarımız uyuşmuş içimize umutsuzluk düşmüştü. Ya kardeşimiz biz görmeden dere götürdüyse ???
İçimizi karartan umutsuzluğun sesi arkamızdan belirdi. Yarım konuşması ile sevimli küçük erkek kardeşim o gün hepimize bir hayat dersi vermiş olduğunu yıllar sonra anlamıştım. “Aramızda yokluğunu dahi fark edemediğimiz kardeşim evde saklanıp anahtar deliğinden annemin doğumunu sonuna kadar izlemiş.”
Heyyyy heyyyy burada boşuna beklemeyin ben gördüm bebek annemden geldi sözleri yüzümüze bir tokat gibi yapışmıştı. O vakitler doğumlar evde yapılırdı. Köy yada Kasaba ebeleri Hekimler kadar kıymetliydi. Yokluk vardı ama beraberinde mutlulukta vardı. Siyaset kavgası olmadan her birey birbirine saygı duyardı. Mutluyduk. Babamızın bize yedirdiği aş a haram karışmamıştı. Okullarda müsamereler vardı. Ruhumuza ilmek ilmek sevgi işleniyordu. Büyüdükçe yavaş yavaş siyaset giriyordu bilgi dağarcığımıza .Sevgimiz bölünmüyordu. Öğretmenlerimiz okuyun diyordu .İlk okuma emri veren Allah’ın adı ile okuyun. Yerde gördüğünüz gazete parçasına basıp geçmeden alın okuyun diyordu. Sonra biraz daha büyüdüm .Kendimi hiç bilmediğim siyasi kavganın içinde buldum. En güzel yıllarımızdı .İyi bir eğitim almalı ve üniversiteye hazırlanmalıydık. Maalesef Lise de bu hayallerimizi çaldılar. Kalem tutan ellere sopaları yerleştirdiler. Her gün kavga. Kardeşin kardeşe silah çektiği yıllar. Ve bir gün içimde biriken sessiz çığlığımı var gücümle ortaya döktüm.” BUGÜN BURADA BİZİ BİRBİRİMİZE DÜŞÜRENLER YARIN AYNI SOFRADA YEMEK YİYECEKLER. BİZİM PARMAKLARIMIZ KALEM TUTMALI,SEVGİ VE HOŞ GÖRÜ İLE BAKMALIYIZ HAYATA.”
Bizler kavga ederken eğitim hayatımızı çalanlar başardık diye zafer çığlıkları atıyorlardı. Arkadaşlarım arasında hiç ayrım yapmadım. Hepsi can, hepsinin fikirleri benim için çok değerliydi.
Dün yolda yürürken çok sevdiğim ve saygı duyduğum abimi gördüm.
Nasılsın deyince “coğrafyam “ gibiyim dedim. Abi aşk olsun bu aralar sakinim sadece cumartesi günü Gündem e yazıyorum dedim. Yoksa artık yazdıklarımı okumuyor musun dedim. Ya dedi sen şimdi ya arabeske bağlar yada acıyı yazıyorsundur o yüzden okumam deyince ;
Abi valla yazmıyorum dedim ve onu yıllar öncesine götürecek bir anısını sizlerle paylaşmak istedim. Abim 71 li yıllarda en muhafazakar ilde üniversite hayatına başlar. Okumanın zor zor olduğu kadarda kaliteli dönemler .Sonrasında siyasi kavgalar. Buna rağmen başarı ile geçen yıllar. Yurt odalarında çok değer verdikleri bir abileri vardır. Aynı siyasi görüşü paylaşmıyor olsalar da onları tehlikeye karşı koruyacak kadar cesur bir abi.
Kendilerini rahmetle anıyorum. Kemal KARLIBEL Ordu’ lu sosyal demokrat bir ailenin evladıdır. Üniversitede siyasi fikri aileye zıt düşecek ve adından çok söz ettirecek bir konumdadır. Sağ ve sol ayrımında sağın en uç noktasında olmasına rağmen kendinden başka kimsenin bilmediği sol görüşlü olan abimlerin yatakhanesinde kalır. Gece gece onlara nasihat verse de kimse fikrinden vazgeçmez. Vazgeçmedikleri gibide Kemal abilerini sorguya çeker, abi sen nasıl bu hale geldin derler. Okulda lakabı Turşu Kemal olan abi “oğlum baktım olmuyor, okul bitmiyor ya bu okulu terk edeceksin yada sisteme ayak uyduracaksın. Bende sisteme ayak uydurup bu duruma geldim der.” Bir gün Turşu Kemal’i yurt odasında kimsenin olmadığı vakitte yatağına uzanmış elinde Orhan Kemal’in kitabını okurken bulurlar. Gençleri karşısında gören Turşu Kemal elinde ki kitabı fırlatır . Gidin başımdan der. Tam okulu bitireceğim vakitte beni yeniden solcu yapıp tahsilime engel olacaksınız der. Gerek Turşu Kemal gerekse abim üniversiteyi bitirirler .Dostlukları ve anıları devam eder. Her ikisi de memleketlerine iyi hizmet veren mevkilerde bulunurlar. Abime uzun ömürler diliyorum.
Ne büyük bir abilik. Fikirlerine ters düşen 6 genç ile aynı odayı paylaşıp onları eğitim hayatı boyunca korumak. Bu ne güzel bir duygudur. Dilerim fikir ayrılıkları içimizde isyanlara dönüşüp yeniden kin. nefret ve ayrımcılık duygularını patlatmaz.
Sevgi ve muhabbetinizin bol olduğu bir gün olsun.