DUA İLE MAÇ KAZANILIR MI?

DUA İLE MAÇ KAZANILIR MI?

Geçenlerde sosyal medyada bir habere denk geldim. Birinci  Ligde bir futbol takımımızın kötü gidişe dur demek için maç öncesi kurban kestiği, takımdan bir futbolcunun maça Kur’an-ı Kerim’le gelip dua okuduğu yazıyordu.

Maç sonucu ne mi olmuş?

Kurban kesip sahaya Kur’an ve dua ile çıkan takım, hem de kendi sahasında 2-0 mağlup olmuş. Ne oldu şimdi? Aslında cevabını haberi paylaşan arkadaşımız vermişti.

Arkadaş şöyle diyerek paylaşmıştı haberi: “Niye Allah sahada depar atanı, ter dökeni değil de, Allah’ım bize kıyak geç diye dua eden senin gibi futbolcuları kayırsın!”

Bu sadece bir misal.  Aslında toplumumuzda duaya bakışımız üç aşağı beş yukarı böyle. Bu zihniyetteki insan, bir kul olarak üzerine düşeni yapmadan, tembel tembel davranıp sonra da dili ile Allah’a dua edince dua yaptığını zannediyor. Hâlbuki bu insan dua etmiyor dua okuyor. İkisi arasında da çok fark vardır.

Dua kelime itibariyle çağırmayı ifade eder ki duanın iki ayağı vardır. Sözlü dua ve fiili dua. İşte dua hususunda eksik yanımız tam da burada. Duayı dil ile yapılan çağrıdan ibaret sanmak büyük yanılgı. Hâlbuki duanın diğer ayağı da yerine getirilmeli ki dua dua olsun. Kul ellerini açıp da yaratıcısına dua ederken aslında şunu demek istiyor:

Ya Rabbi! Şu ellerimle yapmam gerekenleri yaptım. Bana düşeni yaptım. Şimdi de senden    yardım istiyorum. Çiftçi tarlasını sürüp, gerekli tüm zirai gereklilikleri yerine getirdikten sonra el açıp “Ya Rabbi sen bolluk bereket ver, mahcup etme” derse dua yapmış olur. Yoksa gerekli zirai çalışmaları yapmadan el açıp isterse sadece dua okumuş olur. Yukardaki misalde de futbolcular gerekli antrenmanları yapıp iyice hazırlanmadan Allah’tan başarı istemişler, tabi dua dua olmadığından maça iyi hazırlanıp sahada koşan rakip takım kazanmış oldu. Yani duayı doğru yapan takım kazanmış oldu.

Çocuk sahibi olamayan evli bir çift tedavi olmadan, “Ya Rabbi bize evlat ihsan eyle” dediğinde dua yapmış sayılmaz. Zira gerekli tıbbi tedavilerini olmadan, yani fiili duasını yapmadan dua yapmış olmaz.

Dua  konusuna değinmişken konuyla yakından alâkalı olan “salat”  üzerinde de durmak lazım. Zira salatın bir manası da “dua” dır. Salat destek manasına da gelir. Bu sebeple sözlü dua ederken aslında Allah’tan dil ile destek istemiş oluruz. Salat “namaz” manasına da gelir ki namaz ile de Allah’tan yardım istemiş oluruz.(Bakara 2/153) Tam bu noktada “Hz. Peygamber’e salat” mevzuu karşımıza çıkıyor. Bu konu da tıpkı dua konusu gibi kolaycılığımızı ortaya koyuyor.

Allah bize “Peygambere salat edin (Ahzab 33/56)” dedi biz Peygambere salat okumayı tercih ettik. Zira en kolayı salat okumaktı. Salat etmek ise içine okumayı da alan,  emek isteyen, bedel gerektiren bir eylem idi. Çünkü salat etmek Rasûlullah’a destek idi, onun izini takip etmek, ona uymak, onun  mesajlarını çağa taşımak idi.

Birisi çıkmış şöyle diyor. “Bir sübhânallah deyişimiz düşmana bir top güllesi olur”.  Düşman topu, tüfeği, tankı, uçağı ile gelmiş vatanı işgal ediyor bizimki sübhânallah ile vatanı kurtaracakmış! Allah Rasulü ve ashabı, Bedir’de Uhud’da, Hendek’te “sübhanallah” demeyi beceremiyorlar mıydı da harb için bir sürü plan yaptılar, harb için ne gerekiyorsa yapıp düşmanın karşısına çıktılar. Allah’ın, “düşmana karşı gücünüzün yettiğince kuvvet hazırlayın…(Enfal8/60)” fermanına uyarak  gerekli tüm harp hazırlıklarını yaptıktan sonra sübhanallah da dersin. İşte o zaman o sübhânallah gerçekten top güllesi olacaktır. 15 Temmuz gecesi bu millet sokağa çıkıp darbecilere direnmeyip evlerine kapanarak sadece Fetih Sûresi okusaydı bu hain darbe girişimi bastırılabilir miydi?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?